Kendimizi okumak

İnsan kainatın misal-i musaggarı, yani bir küçük numunesi. Öyle ise kainatta her ne varsa insanda numunesi var. On sekiz bin alemden numuneler ruh cevherimize emanet olarak bırakılmış ve şartları yerine getirilirse o numuneler kendi alemlerine açılan pencereler oluyor. Böylelikle insan gayb ve şehadet alemine bir hülasa oluyor, hakiki insaniyete çıkıyor. Hatta insan, kendisi için hazırlanan küre-i arza da o kadar çok benziyor ki saçları otlara, kan damarları nehirlere, kemikleri taşlara, göz kulak burun gibi azalarından akan sular da mineralli yer altı sularına benziyor.

Gelin beraber hayal edelim; yağmurda ıslanmayacağımız korunaklı bir yerde bulunuyoruz. Hem de yüksek ve hem denizi hem ormanla kaplı dağları temaşa edebileceğimiz güzel bir mekan. Bakıyoruz yavaş bulutlar toplanıyor ve yağmuru bırakıp bir süre sonra dağılıyorlar ve güzel parlak, sıcacık güneşin ışığı her yeri kaplıyor. Bir de küre-i arza sarılan süslü bir kemer gibi gökkuşağı kendini nazarımıza arz ediyor. Güneşin sıcaklığının ve parlaklığının süruru her yeri ve tüm bedenimizi kaplıyor.

Seyr etmesi ne kadar da keyiflidir değil mi? bumanzarayı temaşa etmekten hoşlanmayacak kimse bulunmaz zannederim.

Şimdi bir de küçük kainat olan insana bakalım yani kendimize. Keder ve elem ve hüzün gibi bulutlar RabbülAlemin ve Rabbim olan Cenab-ı Hakkın teshir etmesi ile başımda toplaşıyorlar, sonra tenzil fiilinden gelen göz yaşlarım uzun veya kısa bir sure şelale gibi yanak tepeciklerim üzerinden süzülüyorlar bunu müteakiben sekiz ism-i azamın mazharı olan güneş gibi bir hususî güneş tulu ederek tüm benliğimi tenvir ediyor. Hususî alemim bir huzur ve sükuna kavuşturuluyor. Ve ebemkuşağı gibi rengarenk bir libas giydiriliyor. Her elem ve musibet bir güzellik bırakarak emir gelince çekilip gidiveriyor.

Şimdi soru şu: neden ikinci manzarayı seyr ederken, birincisinden aldığım lezzet ve süruru alamıyorum? Semavat ve arzın Rabbi olduğunu bilip iman ettiğim benim Rabbim beni terbiye etmekte olduğunu bilip iman edip Allah’ın sanatı olarak kendimi seyr edemiyorum? Bana ne olmuş ki ayağımın altındaki arz ve başımın üstündeki (daha geniş anlamda her mahlukun yedi boyutunu beka alemi ile beraber ifade eden) semada tasarruf eden Zat’ın benim üzerimdeki tasarrufundan gafil kalmışım? Öyle bir Zat ki (cc) kainatı idare etsin ama kainatın hem çekirdeği hem meyvesi olan insanı başı boş bıraksın, ilgilenmesin, tasarruf etmesin.

Madem ben kainatın misali musaggarıyım kainatı kim idare ediyor ise beni de O idare ediyor. İkinci Şua’da Efendimiz Aleyhissalatü Vesselam’ın yemini çok manalar içeriyor. “nefsim kudret elinde olana yemin olsun ki”. Bu yeminin kainatın en geniş dairesi gibi en küçük fertlerinin de Zat-ı Vahid-i Ehad’in idaresinde olmasını ifade edişini okuyoruz İkinci Şua’da.

Benim nefsimde bunu nasıl hissedeceğim sorusunun cevabını ise Dördüncü Şua anlatılan ‘kainat ile ittisal’ manasında buluyorum. Kainatın tüm mevcudatı kadarhadsiz bir vücut kendi vücudum gibi var olmakla kainatla ittisal ediyorum. (ilmen yazıyorum elbet, Allah isteyen herkese yaşamayı nasib etsin inşallah) böylelikle kendi şahsî vücudumdan başka hadsiz bir vücut aynı benim vücudum gibi var oluyor. İşte bu noktada kainat ile ben bir oluyoruz. Kainatta Cenab-ı Hakk’ın tasarrufatınıseyr etmek kendimi seyr etmek oluyor; kendimi seyretmek de kainatı seyr etmek gibi oluyor. Yedinci Şua bunun pratiğini yaptırıyor bize.

Eğer kendimi gasp etmeyip Allah’ın bir kulunu Allah’tan çalar gibi sahiplenmez ve geminin dümenini bırakıp da kah kaptanlığa, kah komiliğe el atmazsam kendimi de kainatı temaşa eder gibi temaşa edebilirim. Bazen olur kış gelir, bazen olur bahar gelir, kah çağlayanlar yeşillendirir her yeri kah kuraklık baş gösterir. Hepsi de Allah’ın isimlerinin tecellilerinin nakışlarıdır. Nakışların ardındaki manaları okuyabilir ve eserden fiile geçebilirsem Allah’ın cemaline ait manaları görmeye başlayabilirim. “tevhid ve vahdette cemal-i İlahi ve kemal-i Rabbani tezahür eder.” Risalelerdeki ilme dikkat etmemiş isemCenab-ı Hakkın Cemalini temaşa ettiğimi zannedebilirim. Zira öyle Cemal sahibi bir Zat ki binler perdelerden geçmiş haline kafirler ve Allah’a düşmanlık edenler bile hayran kalıyor, aşık oluyor.

Kainat kitabını okumak, kendi kitabımı okumaktan farklı bir iş değildir aslında. (ikrakitabik ifadesi dünyaya da bakıyor olabilir) Kendimi okumak daha zor olmasının sırrı ise enede gizli. Hiçbir mü’min semavat ve arz benim, onları ben idare ediyorum demez ama ‘bu benim hayatım, kimse karışamaz, ben istediğim gibi yaşarım’ diyebilir dil ile veya fiili ile. Kendini kendine sahip zannetmek Allah ile aramızdaki en büyük engeldir. Kendimi terbiye edeceğim, kendi hayatıma kafama göre yön çizeceğim derken haddimi bilemezsem rububiyet iddia ediyor olabilirim. Allah’ın kurallarına göre yaşamak bana cazip ve yeterli gelmiyor ve başka kurallar, kanunlar aramaya kalkıyorsam kendimi veya başkasını rabb edinmek, terbiyeci bilmek uçurumuna doğru yol alıyor olabilirim. Eğer biz insanlar birbirimizi rab edinmek gibi bir eğilimde olmasa idik Allah, kelamı ile bizi uyarmazdı değil mi? “birbirinizi rabler edinmeyin”

Bizler Allah’a aitiz ve Allah’ın terbiyesi altındayız, Allah bize verdiği cihazlarımızı (akıl, kalb, göz, kulak gibi) emirleri doğrultusunda kullanmamızı emrediyor. İlk emri de “oku”, hem de yaratan Rabbinin adı ile oku yani hem kendini hem kainatı Allah’ın isimlerinin ayinesi olarak oku emrediyor. Keddimizi bir kenara hapsedip ilim öğrenmeye çalışırsak o ilim aleyhimizde olabilir. Belki başkalara cüz’i bir faydamız o ilim vasıtası ile olabilir,belki ilmi bir geçim vasıtası veya kariyer için araç olarak da kullanabiliriz. Ama kendimizi okumaya, kendimizi tanımaya ve kendi ayinemizde Allah’a ait manaları seyr etmeye gayret etmedikçe bizi gittikçe mutsuzlaştıran bir bilgi yığını altında ezilip kalabiliriz. Nasıl kul olunacağını ezbere bilen bir firavun da olabiliriz. Allahumahfazna.

Allah’ım biz ancak senin bildirdiğin kadarını bilebiliriz. Bizi kitap yüklü merkepler gibi olmaktan muhafaza et. Amin

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.