Kendime bile sormaya utandığım bir soru Risale-i Nur'da sansürsüz

Kendime bile sormaya utandığım bir soru Risale-i Nur'da sansürsüz

Burada, alışık olduğum ‘hoca’ tavrının dışına çıkıyordu Said Nursî. Bu soruyu soranın sorununu kendi sorunuolarak görüyordu

Risale Haber-Haber Merkezi

Senai Demirci, Risale-i Nur'dan duyduğu ilk bahse "dinî bir kitap”ta hiç sansürsüz, benim sorabileceğimden de netlikte dillendiriliyordu" cümleleriyle tepki verdiğini söyledi.

Diriliş Postası'ndaki yazısında ilk tanışma anını hatırlatan Demirci, “Bediüzzaman Said Nursi” ismini, ilk gördüğüm yer, kalın kitapların kırmızı kapaklarıydı. On dört yaşlarındaydım. Gördüğüm tüm “dinî” kitaplar ya siyah olurdu ya koyu yeşil. Bunlar kırmızıydı. Farklı olmalıydı. Kırmızı kitaplar yazdığına göre Said Nursî, benim yaşıma yakın, beni anlayacak bir delikanlı olmalıydı. İlk algımdı bu" dedi.

Said Nursi'nin alışık olduğu ‘hoca’ tavrının dışına çıktığına dikkat çeken Demirci, yazısını şöyle sürdürdü:

"Bana ilk okunan bahis de, “delikanlıca” cümlelerle başlıyordu: “Namaz iyidir fakat her gün her gün beşer
defa kılmak çoktur. Bitmediğinden usanç veriyor.” İçimde sakladığım, kendime bile sormaya utandığım bir
soru, “dinî bir kitap”ta hiç sansürsüz, benim sorabileceğimden de netlikte dillendiriliyordu.
Benimle empati
kurmuştu yazar.

Burada, alışık olduğum ‘hoca’ tavrının dışına çıkıyordu Said Nursî. Bu soruyu soranın sorununu kendi sorunu
olarak görüyordu. Karşısına değil, yanına geçiyordu muhatabının: “O zatın o sözünden hayli zaman
geçtikten sonra nefsimi dinledim, işittim ki, aynı sözleri söylüyor. Ve ona baktım, gördüm ki, tembellik
kulağıyla şeytandan aynı dersi alıyor.”

Sadece, bilen ve bildiklerini tekrar eden bir âlim olmakta ısrar etseydi Said Nursî, sadece bilir, hem de çok
bilirdi. Ne bu soruyu bu kadar açıkça gündeme getirir ne de -getirse bile- sorunun ucunu kendine
dokundururdu.

Anlıyorum ki, Sözler’de konuşan, “müfessir” Said Nursî değildir; “müteessir” Said Nursî’dir. Gerçeğe
anlatıcı olmak yerine, gerçekle yüzleşmesinin serüvenini aktarıyor bize. Tembellik kulağıyla şeytanı
dinleyebilir bir nefsin sahibidir o da. Çok biliyor değildir; “lâ ilme lenâ/biz bilmeyiz” safındadır. İnsanın
imandaki boşluklarına, ibadetteki zaaflarına, yukarıdan bakan bir uzman değildir. “Bunlar ‘nefs-i emmâre’
sorularıdır; zaten namaz farzdır; nefsinin zoruna gitse de kılacaksın!” tavrı takınmaz. Kaldı ki, bu soruyu
duyduğunda, öteden beri zaten beş vakit namaz kılan Said Nursî’nin “bitmediğinden usanç veriyor” yollu bir
problemi de yoktur. Kendi nefsini taşın altına koyması gerekmez!

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum