Kelimesiz "para"landık

Paralı, Yaralı, Kelimesiz
Paradost mu Paradoks mu?
Para, Kelime, İş

Kelimelerle olduğumda bir zırha bürünüyorum.

Acıların işlemediğini; yok acılar içindeysem acıların güldüğünü görüyorum.

Yalnız, bu çok sürmüyor; kelimesiz haller daha bir ağır basıyor.

Etrafın kelimesizliği sürüklüyor sizi. Dayanma gücünüze bağlı.

Sermayenize yani… Kelimeler servetinize...

***

Duydum ki ilim de “servet” cinsindenmiş.

Kelimelerle uğraşanların (çoğunun) parasızlığını böylece anlayadurdum.

İkisi bir arada pek olmuyor herhalde.

Hikmeti konusunda çok şey söylenebilir.

Maddenin peşin cazibesi bunlardan biri.

Ötesini herkes kendisi biraz biraz bilir.

***

Para da kelime de topla topla… bitmez.

İkisine de koyacak yer/ler bulursunuz; ne kadar olursa olsun; yeter, demezsiniz.

Bu ikisinin ayrı ayrı bir hazzı vardır da ondan…

Biri mecazî biri hakîki…

***

İkisini de dağıt(a)madığınız zaman “hastalık” yapar. Her anlamda…

Saklamayın; ikisi de “tâciz” eder sizi.

***

Yazmamaya karar verir ya Sait Faik.

Sonra ne olur, olur: “Yazmasam çıldıracaktım!” der ya…

İşte öyle bir şey yazmak.

Yazar/şair ya keyfinden yazar ya da kederinden…

İkisi de kaderinden… Kaçamaz.

***

Mal da para da öyle… Dağıttığınızda rahatlarsınız. (Bu da böyle…)

İsterseniz dağıtmayın. Kaçın kendinizden, kaçırın. (Yakalanırsınız!)

Kelimelerin, yazarı/şairi yakaladığı gibi… para da sizi yakalar!

Dağıtana kadar perişan eder sizi. (Dinlerseniz içinizi…)

Duymayana söz yok zaten.

***

Maddenin öne çıktığı demlerde…

Şimdilerde yani “paraprotokol” düzenlemeler hepimizin bildiği…

Ne olacak?

Ne olacak ki… Keyfimize bakacağız! Kelimelerimize…

Ne derlerse desinler “kelime” paranın hep önünde olacak.

Şu yaşadığımız haller -tamamen- maddecilerin kompkles/refleks halleri.

Bir de kelimesi olanların kelimelerini “tedavüle” sürmeyişleri.

***

Para saymanın keyfini bilenler bilir de…

Kelime saymanın –sayılamayacak- tadı/tuzu/hazzı/nazı/edası/sedası vardır.

Vardır; zira parayı pulu, şanı şöhreti bırakıp kelimelerin uzletine/lezzetine kaptıranların isimlerini tarihin hafızası koruma altına almış.

***

Fatih bir ara işini bırakıp “esas işi”ne –şairliğine- dönmek istemişse ya…

Hocalarının hatırından çık(a)mamış.

Yine de istiareli/tezatlı/benzetmeli… oyunlarına devam etmiş.

***

Bilen bırak(a)maz ki kelimelerin adını/tadını/muradını… Düşer peşine.

Kelimeler böyle sihirli kutulardır.

Bir açtınız mı…

Bir içine girdiniz mi… alır götürür sizi.

***

Paranın bir sihri/şiiriyeti var mı?!...

İşte, madde çağındayız da… niye canımız sıkılıyor cancağızım?

Kelimelerin keyfini/nefesini/hevesini duyamaz olduk da ondan...

Ne derseniz deyin bu böyle!

Devlette, dergahta, evde, okulda, sokakta, dağlarda, ovalarda… kelimesiz kaldık.

İlk sözün “Oku!” olduğunu unuttuğumuzdan kelli belli başlı dertlere giriftar olduk.

Paranın kafesine/mahbesine gönüllü hapsolalı…

Kendisi kelime olan insanın kelimelerin keyfinden “kenar” gezmesine isim var mı?!...

***

İşiniz mi çok?

O zaman dünyada işiniz olmasa gerek!

Gerek ki... bitmez buranın işleri.
Paralıyız, yaralıyız, kelimesiziz.
Paradost olalı paradoks zengini olduk!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum