Kelimelerin gücü

Cümleler,  kelimeler ve harfler. Bütün, yarım ve parça. Cümle bütün yani tamamiyet, kelime yarım yani nakise, harf parça yani biz. İnsan hayatı, bütünden parçaya doğru bir çözülüş içinde, aynı şekilde parçadan bütüne doğru bir akış ve inşa halinde. Biri negatif diğeri pozitif bir seyir durumu. Her iki halde de kelimeler varlık bilgisinin zihindeki aksi gibi rakkas halinde. Onların libasları olmazsa hiçbir mana varlık sahasına çıkamaz. Mana kelimelerin omzuna binerken ne kaybeder, ne kazanır? Çok şey kaybeder ve fakat az şey kazanır. Önce kelime sonra kelam yani önce bilgi ve malumat sonra ilim ve irfan. Biri ötekinin muhkem zemini. “Malumat olmazsa ilim olmaz” ilkesi bu ince manaya gizli bir atıf olsa gerek.

Mana kelimeyle somutlanır. Mana, gayb aleminin sakini, kelime ise şehadet aleminin. İnsan eksik çünkü görünmek için, görünür kılınmak için kelime denilen izafi ve yarı ölü varlıkların yardımına muhtaç. Bütün manada mündemiç, cümle harfin içinde, kainat insan içinde, insan atom içinde. Kelime, koltuk değneği yürümek için. Bazen bir imlada bile iman ve küfür arası kadar doldurulması olanaksız bir mesafe, bir uçurum var. Harf deyip geçmemek lazım.  Vahyin inayet eli olmasaydı eğer bütün bir insanlık toplansaydı bir tek anlamlı kelime yaratmaya muktedir olamazlardı. Kelam, Allah’ın biz aciz ve cahil insanlara Firdevsler ötesi büyük bir nimeti, bir ihsanı. Sure-i Rahmanda “insana beyanı öğrettik” tabiri bu açıdan kainat kadar bir değer, bir anlam kazanıyor.

Yeryüzünün ilk oluşumundan günümüze kadar insan dışında yaratılmış olan bütün canlıları bir araya getirme imkanımız olsa ve onlara en basit bir ilkokul öğrencisinin bile rahatlıkla söyleyeceği şu “Ali okula gel” cümlesini söylemelerini istesek söyleyebilirler mi acaba? Kendi aralarında anlaşsınlar, koalisyon yapsınlar, insan hariç bütün diğer canlıları imdada çağırsınlar, bir tek anlamlı kelime telaffuz edebilirler mi? Edemezler. Bunun altında kainat kadar büyük bir anlam ve mesaj var: Bir tek insana verilmiş olan donanım bütün diğer canlılara verilmiş olandan daha üstündür, daha yüksektir. Demek ki insan Allah’ın nimetlerini saymakla bitiremez, onlara değer biçemez.

Hakikat noktasında bir elma, dünya ile eşdeğer. Yaratılmışların en nankörü insan. Emanete hıyanet eden, değere kasteden, manaya kıyan, eşyayı anlamsızlaştıran, hayata “absürt” deyip her şeyin üstüne kalın bir gaflet perdesi çeken insanoğlu. Sonsuz bir aydınlık, bu kahrolası bakış açısıyla sonsuz bir karanlığa dönüşüverir. Modern Batı, birkaç asırdır bu kahrolası açıyı tek ve biricik kabul ettiği için cennet küremizi cehenneme çevirdi. Aydınlanma, pozitivizm, modernizm, post-modernizm gibi nice garip mefhum birer cehennem zebanisi gibi nevzuhur etti anlam haritalarımızın bakir semalarında.

Müslümanlar ise ”camide evliya ticarette eşkıya” bir vaziyette olan muamelat dünyaları ile ayak uydurmaya çalışıyor bu cereyana. “insanların çoğunluğuna uyarsan helak olursun” şeklindeki rabbani ferman, sadece hakka uymamızı,  hakkı kaldırmamızı, hakkı söylememizi ve hakka taraftar olmamızı istiyor. Hak ise malum olduğu üzre umumiyetle çoğunluğun elinde değil, azınlığın elinde yani inananların. “Realiteye ters, zamanın şartları, dünya değişti, insanlar başkalaştı” şeklindeki acizliğin ifadesi olan geçiştirici mazeretler ilk önce mübin olan Kur’an tarafından kınanmakta ve dahi dışlanmakta. İslam “matbu” Müslüman “tabi” konumda olması gerekirken günümüz modern dünyasında vaziyet bilakistir. Biz kendi heva ve hevesimizi “matbu” konumuna getirmişiz, İslamiyeti “tabi” derecesine indirmişiz. Ahirzaman Müslümanlığının garabetlerinden biri bu. Bütün modernist okuma biçimlerinin tasavvur dünyasını inşa eden saik bu garabettir. Halbuki biz tabiyiz, matbu değiliz, kuluz, mabud değiliz, mahlukuz hâlık değiliz, yaratmıyoruz yaratılıyoruz.

Görüyorsunuz değil mi kelimelerin gücünü, tesirini ve yankısını. Varlıkta bir kelimedir, yoklukta. Fakat bu basit gibi görünen iki kelimenin tekabül ettikleri anlam dünyaları arasında uçurum var. Kelime olmak paydasında birleşiyorlar, bitişiyorlar. Ebu Cehil de insan, Ebubekir de fakat biri esfel-i safilin de diğeri alay-ı illiyin de. Kelimelerde insanlar gibidir. Göz, kulak, el ayak gibi maddeler aynı fakat tasavvur dünyaları, kalplerinde taşıdıkları inanç noktasından birbirinden fersah fersah uzaktırlar. “La ilahe illallah” deyin ve kurtulun diyor kutlu nebi. Demek kurtuluşun mikyası bir kelimede ama neden bu bir kelimeciği söylemek o dönem müşriklerine ağır geldi, niye söyleyemediler? Cevap basit, kelimenin tekabül ettiği anlam dünyasına tahammül edemediler, o dünyada yaşamaya razı olmadılar yani kul olmayı istemediler. Daha doğrusu o bir kelimeciği söylemekle dünyevi olarak neyi kaybettiklerini anlayabilecek kadar arap lisanına aşina insanlardı. Kelam büyülüyordu dimağlarını ve fakat manası inmiyordu kalplerine.

“Kelime, denize bir atılan şişe, asırlar kumsalda oynayan birer çocuk, içine gönlünü koyduğun şişeyi kah açarlar, kah açmazlar” der Cemil Meriç. Kelime satıh, kelime kabuk, kelime dekor, kelime kabus. Hüviyetimiz onun içinde, onunla kaim, onunla daim. Her düşüncenin kendine has mefhumlar dünyası, lügati, kamusu var. İnsanlar umumiyetle ait oldukları anlam dünyasının terminolojisini kullanırlar. “Gece masalını yitirdi” diyor Tanpınar. Buradaki gece coğrafyacıların anladığı fiziki gece değil, kalbin gecesi, ruhun gecesi yani edebiyat dünyasına ait gece mefhumu.

Yazının insana hükmetmesi, tercih kabiliyetini elinden alması, onu istediği mecraya doğru iradesiz bir şekilde sürüklemesi ne hazin şey!  Yazılarınız zamanla manevi bir kişilik olup sizi her yönden kuşatır. Söylemek istediğiniz şeyi değil onun istediği şeyleri söylemeye başlarsınız. İnsicam hatırına, düzen hatırına, sistem hatırına mana dağılır, kaybolur ve boğulur. Derun, satıh için harcanır bir bakıma. Konudan konuya atlama, kelimelerin musikisine takılma, her cümlenin ahenkle dans etmesi için yoğun bir çaba harcama gibi nedenler daha doğrusu takıntılar düşüncenin ciddiyetine, asaletine ve dahi geçerliliğine zarar veriyor. Gönüllerdeki tesiri kısmen zayi oluyor. Çünkü samimiyetle halelenmeyen her söz, saman alevi gibi uçup gitmeye ve yok olmaya mahkumdur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum