Kastamonu Ağabeyleri Panelinden notlar

Risale Akademi’nin projelendirdiği mahalli yönetimler, sivil toplum kuruluşları ile Risale-i Nur hizmetlerinde sorumluluk üstlenenlerle birlikte tertiplenen programların on yedincisi Kastamonu’da gerçekleşti.

Cumartesi sabah namazı sonrası Ankara’dan bir grup arkadaş yola çıktık. Öğle öncesi şehrin tarihi ve mânevi mekânlarını gezdik.

Bediüzzaman Said Nursi 1938-1943 yıllarında Eskişehir hapsinden sonra mecburi ikamet için zamanın bakanlar kurulu kararı ile Kastamonu’ya nefyedilir. Üç ay polis karakolunda merdiven altında şiddetli baskı ve gözetim altında tutulur. Sonra karakol karşısında perdeleri açık kalmak şartıyla bir eve taşınır. İşte o ev restore edilmiş. Hem hizmet mekanı hem de müze gibi ziyaretgâh. Karakol binası yıkılmış. Gözetleme işi için mobese kameralarının bulunduğu bir direk ve meydan var.

Sonra Bediüzzaman’ın sır kâtibi ve talebesi, Küçük Hüsrev dediği Mehmet Feyzi Efendinin kabrini ziyaret ettik. Oradan Kastamonu’yu her ne maksatla gelen olursa olsun mutlak ziyaret ettiği Şeyh Şaban-ı Veli hazretlerinin türbesi, cami ve külliyesini ziyaret ettik. Bizimle beraber Ankara Yenimahalle Belediyesi armalı bir otobüsün ziyaretçileriyle de aynı yerde karşılaştık. Aynı mekâna çok defa gittim hep dolup boşalan bir yer. İnanç turizminin en canlı yerlerinden biri.

PANEL BAŞLADI

Öğle namazını da aynı külliye içindeki camide eda edip Vilayet konağına yakın Halk Eğitim Merkezi konferans salonunda düzenlenen panele yetiştik. Program Nasrullah camii İmam Hatibi Hamdi Kömleksiz Hocanın okuduğu Kur’an-ı Kerim’le başladı.

AĞLAMAKLA BAŞLAYAN AÇIŞ KONUŞMASI VE ORHAN SALCI HOCA

Programın hazırlığında en çok emeği geçenlerden Kastamonu Bedii Eğitim Kültür Vakfı üyesi aynı zamanda din görevlisi ihlaslı kahraman kardeşimiz Orhan Salcı açış konuşması için kürsüye çıktı. İki kelime söylemeden başladı ağlamaya. Bir süre konuşmaya geçemedi. Sonra kendini toparladı ve “Üstad Bediüzzaman Isparta’dan Kastamonu’ya gelmiş, siz on yedinci program sonra buraya geldiniz. Niye daha önce gelmediniz?” sualiyle başladı. Kastamonu‘nun gerek tarihi, gerek mânevi ve gerekse Risale-i Nur hizmetiyle âlâkalı mânâ ve ehemmiyetinden bahsetti.

Açış konuşmasının ikincisini Risale Akademi adına Dr. İsmail Benek yaptı. Orhan Salcı kardeşin sualine cevap olarak, “Biz uzun zamandır Kastamonu’da bu programı hatta geniş kapsamlı sempozyumlar düzenleme teşebbüslerimiz oldu. Şartlar ancak şimdi sağlandı. Daha geniş muhtevalı programlar düzenleme konusunda biz işin işçiliğine hazırız” dedi.

Protokol adına Kastamonu Belediye Başkanı Tahsin Babaş, “Kastamonu’da böyle bir programın düzenlenmesi ile memnuniyetimi ifade etmek isterim. Bu konuda ileride yapılacak her türlü göreve de hazır olduğumuzu ifade etmek isterim” diyerek kısa bir teşekkür konuşması yaptı.

(Fotoğraflar için TIKLAYINIZ)

Tanıtım Belgeseli

Metnini Kastamonulu bir eğitimci Turan Salcı’nın kaleme aldığı “Kastamonu Ağabeyleri” belgesel filmi salondaki herkesi derinden duygulandırdı. Görüntüler eşliğinde seslendirildiği belgesel sunum Merak Prodüksiyon stüdyolarında hazırlanmış. Gayet akıcı bir üslüpta hazırlanıp sunulmuş.

(Belgesel metninin Turhan hocadan aldık ve ı yazımızın sonunda metni aynen aldık.)

PANEL KONUŞMALARI

Panel yönetimi için masaya Kastamonu üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Şahmurat Arık geldi. Panelistleri davet etti. Ve Panel konuşmasına ilk önce Bediüzzaman’ın hayattaki talebelerinden araştırmalarıyla ve sahip olduğu kıymetli belgeleriyle Abdülkadir Badıllı ağabey başladı.

“Kastamonu ve Risale-i Nur hizmetlerinde Taşköprülü Sadık Bey’den bahsedeceğim” der demez o da ağlamaya başladı. Onun İman ve Kur’an hizmetindeki kahramanlıkları, Bediüzzaman’la olan münasebetleri, daha hiç yayınlanmayan mektupları derken arada bir göz yaşları ve sesi ağlama moduna geçiyordu.

Elindeki dosyalardan çıkardığı ilk defa açıkladığı mektupları okurken ben de fırsatı değerlendirmek istedim ve sahneye çıkıp arkasından telefonla yakın mesafeden belgelerin resmin aldım. Program sonrası kendilerinden habersiz çektiğimi söyleyerek yayınlanma müsaadesini de aldım. Mufassal Tarihçe’nin yeni baskılarında yayınlanacağı müjdesini verdi.

kastamonu_b.jpg

Prof Dr. Himmet Uç, Ayetül Kübra Risalesinin Kastamonu’da çok zor şartlar altında telif edildiğini ve her kıymetli eserin zor şartların mahsülü olduğuna dikkat çekti. Dünya edebiyatından örneklerle mukayese edilemeyecek derecede bir eser olduğunu, bizim entelektüel camiamızın gerektiği gibi sahiplenmesini temin edemediğimizden bahsetti. Bu konuda yazdıklarına ve konferanslarına atıf yaparak Ayet’ül Kübra’nın özellikle gençlerin okuması için “herkes en az 500 adet Ayet’ül Kübra alıp dağıtmalı” dedi.

İhsan Atasoy; “Kurtuluş Savaşı Meş’alesi Samsun’da değil İnebolu’da yakılmıştır” dedi. Nurun kahramanları serisi yazarı Atasoy, İnebolu’dan Kastamonu’ya gelmiş. İlk defa duyduğumuz meraka değer enteresan şeyler söyledi.

Bediüzzaman çocukluğunda gördüğü bir rüyay-ı sadıkada bahsi geçen “büyük bir infilak ve inkılap olacak” cümlesinin Kastamonu ile münasebetini kurdu. “Kur’anın etrafındaki surlar yıkılacak demiş aynen çıkmıştır. Osmanlı’nın son döneminde Sadaretin kontrolündeki silahlar İstanbul Sarıyer’den gizlice İnebolu’ya oradan Kastamonu, Çankırı üzerinden Anadolu’ya geçirilmiştir. Bu silah sevkiyatının içinde Bediüzzaman İstanbul’da iken bizzat bulunmuştur. Tarihler henüz yazmıyor ama bir gün bunlar da yazılacak” dedi.

İnebolu kahramanları, Ahmet Nazif Çelebi, Selahaddin Çelebi, İbrahim Fakazlı ağabeylerden bahsetti. İlk teksir makinesini Selahaddin Çelebi’nin İstanbul’dan alıp risaleleri 500’er nüsha teksir edilmesi İnebolu’ya “küçük Isparta” denilmesinin sırrını açıkladı.

Araştırmacı Yazar Rafet Küllüoğlu, Mehmet Feyzi Efendi’nin (1912-1989) hayatından kesitler sundu. Bediüzzaman’la tanışmadan önce çok zor şartlarda Nasrullah camiinin o zamanki hatibi Ömer hocadan hafızlığını ve diğer dini bilgileri aldığını bahsetti. Bir çok kerametvari sual cevap hatıralarını paylaştı.

***

Kastamonu Ağabeyleri Belgesel Tanıtım Metni

Hazırlayan Turan Balcı

Kastamonu.. Nurlu, sırlı şehir…

7000 yıllık bir tarihle Anadolu’nun kadîm merkezlerinden, tam bir evliya denizi;

Toprağında Nebilerin, Ashab’ın, Tabiîn’in, secde izleri bulanan; Selman-ı Fârisî Hz.lerinin, içinde bir nur gördüğünü söylediği; Evtad-ı Erbaa’dan Hz. Pir Şeyh Şaban-ı Veli’nin yurdu.

Hac delili Şeyh Osman Efendi’ye göre; küçük Medine-i Münevvere; Mehmed Feyzi Efendi’nin; “Taşıyla toprağıyla mübarektir bu Kastamonu. Mekke silsilesine bağlıdır. Buradan oraya yol vardır.” dediği yer;

İbn-i Batuta’ya göre; ucuz, bereketli; büyük ulema ve meşayihin beldesi; Evliya Çelebi’ye göre; âlimi, şâiri, hâfızı bol şehir.

Kastamonu; seyyidler yurdu; Osmanlı Padişahlarının birçoğunun hocalarının, mürşidlerinin beşiği; şehzadeler mektebi.

1.Cihan ve İstiklal Harplerinde en fazla şehit vermiş, zaferden sonra manevi, tarihi mirası tahrip edilmiş, ihmal edilmiş, gözlerden ve gönüllerden saklanmaya çalışılmış şehit yetimi.

Fakat her şeye rağmen, Abdülkadir Badıllı Ağabey’in ifadesiyle; “kahramanlar ili”,

Üstad Bediüzzaman’ın nazarında; Âlem-i İslam’ın şimal hududu, karakolu.

Ve.. helâket ve felâket asrının bir yerinde, karanlık günler yaşayan, yaralı Kastamonu’ya, âhir zamanın mana sultanı, tabibi Bediüzzaman gelir ve buradan, kasten zorlaştırılan şartlara rağmen, Üstadlarını, küfr-ü mutlaka karşı sekiz yıl boyunca ve sonrasında yalnız bırakmayan; imanına sahip çıkan kahramanlar yetişir. Onları anmak, berekettir, zira Hadis-i Şerifte, “Allah dostlarının anıldığı yere Allah'ın rahmeti yağar” buyurulmuştur.

Kastamonu Ağabeyleri, bilindiğinden çok fazla ve keyfiyetli zatlardır. Bu zatlardan biri, ilk muhatap, Çaycı Emin Bey’dir.

EMİN ÇAYIRLI (ÇAYCI EMİN BEY) (?- 1967)

Aslen Vanlı olan Emin Bey, bir aşiret beyidir. Sürgün olarak gönderildiği Kastamonu’da ise Nasrullah Camii şadırvanında, çay ocağı işletmektedir. Buraya henüz gelmiş ve Polis karakolunda kalmakta olan Üstad’la, tanışır ve bir yorgan alışverişi bahanesiyle görüşmeye başlarlar. Böylece, Üstad’ın hizmetine giren ilk bahtiyar, Emin Bey olur. Yemen olan adını Üstad, Emin olarak değiştirir. Risale-i Nur talebelerinin, Çaycı Emin Ağabeyidir. Kastamonu’da uzun süre, çok yakın bir talebe ve dost olarak, tahammülü zor şartlarda yaşayan Bediüzzaman’a, hâlisane hizmet etmiştir. Risale-i Nur’da, ismi defalarca geçtiği gibi, diğer ağabeylerle yazdıkları birçok mektup da lâhikalarda yer almıştır. Mehmed Feyzi Efendi; “Benden üstündü.” diyerek kendisini övmüştür. 1943’te Denizli Hapishanesinde dokuz ay kalmıştır. Sonradan memleketi Van’a giden Emin Bey, 1967 yılında Van’da bir trafik kazasında yanarak şehit olmuştur.

MEHMED FEYZİ PAMUKÇU(ŞALLIOĞLU) (1912-1989)

Kastamonu’nun medar-ı iftiharı, Nur’un sır kâtibi Mehmed Feyzi Efendi, Kastamonu’da doğar. 1938-1943 arası, Kastamonu’da Üstad’a, en yakınında bir talebesi olarak hizmet etmiştir. Fevzi olan adını Bediüzzaman Hazretleri “Feyzi” olarak değiştirmiştir. Hizmeti ve sadakati son derecededir. Şu sözü, Üstad’ına ve Nurlara bakışını güzel ifade eder:

“Arabî ve Türkî kendi eserleri olan Risale-i Nurların tamamını Üstad’a baştan sona okudum. İşte ben bununla iftihar ederim!”

Risale-i Nur’da, Kastamonu Hüsrev’i ve Rüştüsü, Küçük Hüsrev sıfatlarıyla övülür. Hapishanelerde dahi sakalını kesmemesi hârika bir hâldir. Denizli ve Afyon hapishanelerinde yatmıştır. Lâhikalarda çok sayıda mektubu ve müdâfaaları vardır. Hakkında, Üstad’ın şu sözü manidardır:

Selef-i SâlihînMehmed Feyzi gibi bir talebem olduğuna gıpta ediyorlar“

Yine Afyon’da, düşen dişini Mehmed Feyzi Ağabeye verip “Dişimi kime verdi isem, ilmimi de ona verdim.”der.

Üstad buradan ayrıldığında, hizmetler kendisi vasıtasıyla devam etmiş, şehirde, köyde çok kimseler Risaleleri yazmayı sürdürmüştür. Vefatına kadar etrafına feyz ve ilim yaymış muazzam bir âlim ve kerametleri zâhir bir velidir. Gelenlerin niyet, ihtiyaç ve kabiliyetlerine göre Kur’an, tefsir dersleri vermiş; ziyaretçileri, veciz, hikmetli, feyizli sohbetleriyle irşad etmiş; Risale-i Nur okumuştur.

1989 yılında vefat eden Feyzi Efendi, muazzam bir kalabalığın katılımıyla dâr-ı bekâya uğurlanmıştır. Kabri Kastamonu’dadır.

BABA OĞUL İKİ KAHRAMAN:AHMED NAZİF ÇELEBİ-SELAHADDİN ÇELEBİ (1891-1964)

İnebolu’da doğan Nazif Çelebi, 17 yaşlarındayken, gazetelerde gördüğü Bediüzzaman ismine muhabbet duyar. Üstad, Karadeniz üzerinden vapurla gerçekleşen bir yolculuk sırasında İnebolu'da mola verdiği sırada, Bediüzzaman'la bir anlık selâmlaşan Ahmed Nazif Çelebi’nin muhabbeti artar. Nihayet 1938 senesinde Üstad'ın Kastamonu'da olduğunu duyar, ziyaretine gider. "Yâ Rab, bana bir mürşid-i kâmil ihsan buyur" dualarının neticesiyle kavuştuğu Risale-i Nur'u, ömrünün sonuna kadar bırakmaz ve hayatını Nur hizmetine adar. Kendisi vasıtasıyla İnebolu'ya giren Nurlar, yüzlerce gayretli elle yazılmaya başlanır.

Oğlu Selâhaddin Çelebi'nin teksir makinesi satın almasıyla Risalelerin yazılması hizmeti, yerini büyük ölçüde teksir makinesine bırakır. Üstad, "Ya Rabbi! Bir kalemle beş yüz nüsha yazan Nazif Çelebi ve mübarek yardımcılarını Cennetü'l-Firdevste mes'ûd kıl" diye dua eder.

Baba oğul Çelebiler için Üstad yine şöyle demiştir:

"Bu iki zatın, Risale-i Nur'un neşrinde iki yüz adam kadar çalıştıklarını görüyoruz."

Denizli ve Afyon hapishanelerine de giren, Üstad'ın, "Sarsılmaz sadakat"te dediği Nazif Çelebi, yine Bediüzzaman'ın ifadesiyle; "O mühim mevkide, Âlem-i İslâm’ın şimal hududunda hizmet-i imaniyenin bir kutbu" haline gelmişti.

Emirdağ Lahikası’nda ismi Bediüzzaman’ın vâris ve vekilleri arasında zikredilen, Kastamonu, İnebolu kahramanı, dirayetli ve haşmetli Nazif Çelebi’nin kabri, İnebolu’dadır.

Oğlu

SELAHADDİN ÇELEBİ de faal fıtratıyla İnebolu’ya teksir makinesini getirmesi gibi mühim hizmetlerde bulundu. Memuriyet için bulunduğu Van ve Kars’ta da hizmet etti. Zamanın Diyanet reisiyle, Risale-i Nur’un neşri konusundaki Üstad’ın arzusunu görüştü.  Başta Denizli hapsi, haksız muamelelere maruz kaldı. Risale-i Nur’da adı övülenlerdendir: “Selâhaddin'in pek uzun ve on mektup kadar beni memnun eden ve sadakatine ve sebatına bu fırtınalar hiç tesir etmediğini ve daima bir Abdurrahman hükmünde bulunduğunu ve o havalideki kardeşlerimiz fütursuz çalıştıklarını bildiren mektubunu aldım, mâşaallah dedim. Baba ve oğlu Isparta kahramanları gibi, sarsılmıyorlar.”

Selahaddin Çelebi, 1977 senesinde vefat etti. Kabri İnebolu’dadır.

ABDULLAH YEĞİN, Üstad’ın, “Nurcuların ağabeyi” iltifatına mazhar olmuş Abdullah Yeğin, 1924 yılında Araç ilçesinin Kıyan köyünde doğmuştur.

Henüz ortaokul talebesi iken Üstad’ı Kastamonu'da ziyaret edip elini öpmüş ve talebesi olmuştur. Arkadaşıyla gittiği bir ziyaretinde, Bediüzzaman'a; "Muallimlerimiz Allah'tan bahsetmiyorlar. Bize Hâlıkımızı tanıttır" demesiyle Meyve Risalesinin Altıncı Meselesi’nin telifine vesile olmuştur.

Üstad'ı ziyaret eden altı arkadaşıyla okuldan uzaklaştırma cezası almış, evlerini de polisler basmıştır. Araçlı Abdullah hakkında, Risale-i Nur hizmetinden dolayı defalarca dava açılmış, Urfa, Gaziantep, Ankara ve Adana hapishanelerinde aylarca yatmış, davaların hepsinden de beraat etmiştir.

Ankara’da üniversite tahsili sırasında da hizmete devam etmiş, tahsilini bırakarak hizmetine girmek istediği Üstad'ının talebi üzerine gittiği Urfa'da sekiz sene kalmıştır. Risale-i Nur’un bir düsturu gereği karşılık kabul etmeden, iman hizmeti yapan Abdullah Yeğinli yılları Urfa’da pek çok kimse hâlen hürmetle yâd etmekte; bu vesileyle Kastamonu’ya da çok muhabbet duymaktadır.

Emirdağ Lâhikası’nda Bediüzzaman’ın vârisleri arasında ismi zikredilen Abdullah Yeğin Ağabey, hâlen şevkle Kur’an ve iman davasına hizmette devam etmektedir.

Üstad’ın izniyle, ciddi bir emekle hazırladığı Yeni Lügat, Risale okuyanlarca başvurulan önemli bir kaynaktır.

TAŞKÖPRÜLÜ SADIK DEMİRELLİ (1902-1971) Plevne kahramanı, mirliva Sadık Paşa’nın torunu, Binbaşı Mehmed Ali Bey’in oğludur. Taşköprülü Sadık Bey olarak bilinir. Son derece mert, cömert, eğitimli, iman hizmetine ve Üstadına tam sâdık, kalemiyle de çok hizmet etmiş asil bir zattır. Denizli hapsinde, Hilmi Bey’le ettiği kahramanca hizmetleriyle hafızalarda yer eder. Hapishanede Nur talebelerine çok sıkıntı verilir, Üstad’la irtibat çok zordur. Bu hâl, Kastamonuluların gelişine kadar sürer. Sadık ve Hilmi Beylerin dirayetle duruma el koymalarıyla işler kolaylaşır. Yine Hilmi Beyle birlikte, çorbasını pişirmek gibi hizmetlerini, pek görülmemiş bir tarzda, karşılıksız kabul eden Üstad, bunu, Kastamonulu talebelerde gördüğü, hâlis ve minnetsiz şefkat hislerine bağlar.

Memlekete döndükten sonra da hizmeti Üstadla irtibatı devam eder. Ziyaretlerinin birinde ağlaşmaları, Üstad’la yakınlıklarının bir işaretidir. Ömrünün son yıllarında, Taşköprü’de ıssız bir yere yerleşir. Üstadı gibi kabrinin bilinmesini istemez. Taşköprü Yazıköy’de, isimsiz bir mezarda medfundur. Sâdık Bey’in, Risale-i Nurlardan aldığı ilhamla yazdığı bir de divanı vardır.

HİLMİ ERKAL (1891 - 1960)

Said Nursî Hazretlerinin önde gelen talebelerinden Hilmi Bey, merkez Tepelice köyünde doğar. Şeyh ailesindendir, küçük Şeyhlerin Hilmi Bey olarak tanınır. Şimdiki Halk Eğitim Merkezi’nin yerindeki tekke ve müştemilatının tedbiri kendisinde iken, zamanın valisinin, keyfi istimlâk ve tahrip uygulamasına muhatap olur. O zaman camiler, tarihi mekânlar, kabristanlar da satılmakta, yıkılmaktadır. Hilmi Bey, bunu hazmedemez, vali Avni Doğan’ı öldürmeye karar verir, silahlanır. Düşünceli bir hâlde Üstad’ın karakol karşısındaki evinin önünden geçerken, tanışmadığı Üstad, pencereden kendisini çağırır, yazması için Tahmidiye duasını verir. Duayı yazan Hilmi Bey, niyetinden vazgeçer. Nur’un Kastamonulu ilk talebesi olup, Sadık Bey gibi çok kimseyi Üstad’la tanıştırır, kalemiyle de hizmet eder. Ailece ehl-i hizmettirler.

Hacı İbrahim Dağı’nda ve Tepelice Tepesi’nde Bediüzzaman’la görüşür, sohbet ve hizmetleri olur. Geç kaldığı bir gün Üstad: "Kardaşım, insanın yemeye, içmeye ihtiyacı olduğu gibi sohbete de ihtiyacı vardır. Sen nerelerdesin?" diyerek, serzenişini ve muhabbetini ifade eder.

Denizli’de Sadık Beyle birlikte, cesur ve hikmetli hareketleri, yine dokuz ay boyunca hâlis bir şefkatle çorbasını pişirmeleri Üstad’ı duygulandırır. Üstad’ın, adaşlığı hatırı için Hilmi Uran’a bedduadan vazgeçtiği, yine Üstad’ın tarifiyle “Kastamonu’nun yüzünü ak eden”lerden Hilmi Bey, 1960’ta vefat eder. Kabri Kastamonu’dadır.

HAFIZ TEVFİK YAKAMERCAN(1896-1965)

1896'da Kastamonu'da doğan, ilim ve takva ehli, kurrâ hâfız Mehmed Tevfik Efendi, Yeniçeri Ağası Salih Ağa’nın torunudur. Ağa İmareti (Yakup Ağa) Camii imamıdır. Feyzi Efendi’nin hocalarındandır. Üstad’ı tanıdıktan sonra, güzel hattıyla Risale-i Nur'un neşrine ciddiyetle hizmet eder. Denizli hapsine giren Nur talebelerindendir. Öyle ki Denizli’ye elleri zincirle bağlanarak, bir arabanın koltuk arasında yollanmıştır.

Hâfız ve hattat olan eşi de hizmet ehli olup, Üstadın çamaşırlarını yıkayanlardandır.

Denizli’de beraatle tahliye olduktan sonra İstanbul'a yerleşir. İstanbul Müftülüğünde Mushafları Tetkik Heyeti Reisliğinde bulunur. l965'te İstanbul'da vefat eder ve Sahrayıcedit Kabristanına defnedilir.

AHMED ÖZKAN (KUREYŞÎ) (1909-1987) Kastamonu talebelerinin önde gelenlerinden Ahmed Özkan, Devrekani ilçesindendir. Üstad’ı ziyaretinin ardından hemen Nurları yazmaya başlar. Bir ziyaretinde, Seyyid olduğunu Bediüzzaman’dan öğrenir. Uzun zaman sonra, eski kitaplar arasında seyyid olduklarını gösteren şecereyi bulacaktır. Bir gün Üstad kendisine:

“Bize bir hâl olduğunda seni burada bırakacağım, vazifen var.”der. İki hafta sonra patlak veren Denizli hadisesinde Kastamonu’dan yirmi civarında kişi hapse gönderildiği hâlde, ön saflardakilerden Ahmed Kureyşî garip bir şekilde tutuklanmaz; Üstad’ın bir kerametini daha müşahede eder. O da geride kalanları teselli vazifesini yapar. Sonraki yıllarda da defalarca Bediüzzaman’ı ziyaret eden Ahmed Kureyşî, 1987 yılında vefat etmiştir. Kabri Devrekâni’dedir.

İBRAHİM FAKAZLI (1912-2003) Risale-i Nur'da, İbrahim Mırmır’a nispetle "Küçük İbrahim" ve Selahaddin Çelebi’ye nispetle "İkinci Selâhaddin" şeklinde bahsedilen İbrahim Fakazlı İneboluludur. Üstad’ı ilk kez 1940'ta Kastamonu'da ziyaret eder. Denizli ve Afyon mazlumlarındandır.

Pek çok risaleyi yazarak çoğaltır. Birinci Söz'den Dokuzuncu Söz'e kadar olan kısmı beş yüz nüsha yazdığını söylemiştir. İbrahim Fakazlı, ömrünün son yıllarını, mütevazı bir halde memleketi “Küçük Isparta” İnebolu'da geçirdi. Ziyaretine gelenlere, tafsilatlı, nurlu hatıraları nakletti. 2003’te vefat etti. Kabri İnebolu’dadır.

TAHSİN AYDIN(1917-1981) Siirt Tillo’da doğar. Peygamber Efendimizin amcası Hz.Abbas'ın neslindendir. Kastamonu'da mecburî ikamete gönderilenlerdendir. Bediüzzaman'ın buradaki en yakın talebelerindendir. Tahsin Aydın, gurbet hayatını, her gün Üstad’ı ziyaretle, Nurları yazma ve tashih hizmetleriyle şenlendirmiş bir bahtiyardır. Risale-i Nur’da kendinden bahisler ve kendisinin de mektupları vardır. Bediüzzaman’ın küçük Abdurrahman diye iltifat ettiği Tahsin Aydın, Urfa'da vefat etmiştir.

Tahsin Ağabey gibi Kastamonu’da sürgün hayatı yaşayan ve çocuk yaşta Risale-i Nurla iman hizmetine giren, Nadir Baysal’ı, Yusuf Toprak’ı, Ahmet Ataklı’yı da burada şükran ve dua ile hatırlamalıyız.
Ve diğerle talebeler…

Hz. Üstad’ın Kastamonulu talebeleri üzerine bir araştırma oldursa, hayatlarını ciltlere sığdırmanın zorluğu görülecektir. Misal için bahsettiğimiz isimler dışında, hizmette daha geri olmayan, ismi olsun anılmadan geçilemeyecek ağabey ve annelerimizden bazıları:

Denizli Medrese-i Yusufiyesi’nde de çile çekmiş, Küçük Isparta İnebolu kahramanları; Nur Postacısı Ahmed Köroğlu, Halil Enercan, İzzet Turgut, Hüseyin Kuru, Ziya Dilek, Ömer Lütfi Gedik, Zühtü İşeri, yine Nur pervaneleri İbrahim Mırmır, Rüştü Mırmır, Salih Uğurtan, Hasan Kuru, İsmail Fakazlı, Gülcü Hüseyin;

Denizli hapsinde bulunmuş, yazarken uyuyakaldığı risalenin, uyandığında tamamlanmış olduğunu hayretle gören Küreli Hacı Dursun Özçelik, Saatçi Mehmed Nuri Efendi, Denizli Hapsine girmiş, Nurlarda övülen Küreli Hafız Emin Uzun;

Ciddiyet ve vakar sahibi, Denizli hapsine de giren Tosyalı Ahmet Dağdeviren, Baba Sadık, Üstad’ın şoförü, halen hayatta olan Hulusi Ok;

Denizli mazlumlarından, Nurlarda mektupları olan, İhsan Sırrı; Dadaylı Fuat’, Hafız Hasan’; Üstad’ın komşusu, Yunan Başkomutanını esir alan, Üstad’ın sadık muhibbi, kızı da Nur dostu Hâlit Bey; Araçlı Tahir;

Yine, Denizli mazlumlarından Cevdet Yazıcı; yazdığı rubai ile Üstad’ı memnun eden hattat Emrullah Demirkaya; Seydilerli İhsan Efendi;

Üstad’ın hep yanında olmuş, elinde Risale-i Nur’la vefat eden unutulmuşlardan Bakırcı Emin, İtfaiyeci Emin, Kâmil, Cevdet Çolak; husussan Ankara’da, neşriyat hizmetlerinde çalışan Kastamonulu üniversiteliler; Mehmet Günay Tümer, Feyzi Ertem, hayatta olan Veli Kalyoncu, Hasan Yeğin…

Üstad’a hürmetkâr, ailesinin hemen tamamı Nur’a hâdim, Seyyid Ahmed Siyahî Hz.nin torunu; Nur’un amansız hasmı Vali Avni Doğan’a karşı merdane duruşuyla, hamiyetli Belediye reisi Adil Yücebıyık.

Ve ağabeylerimiz gibi kahraman, Hz. Üstad’ın övdüğü; çeyizlik, bindallılarla Risaleleri ciltleyen, sadece Nurlarda adı geçen Kastamonu Anneleri..: Mevlana Halid hazretlerinin cübbesini Üstad’a ulaştıran, Nurlara dirayetle sahip çıkan Afyonlu Asiye Hanım, Kastamonu’dan sonra da Türkiye’de düzenli hanım derslerini başlatan Ulviye Hanım, aynı tarzda hizmette dâim Lütfiye hanım, okuyamadığı Nurlara sarılıp ağlayan âşık Zehra, aile meclisi kararıyla hizmetle görevlendirilen Zehra Baydar; yine Yücebıyık ailesinden ciddiyetle hizmet eden Zehra ve Necmiye, Hacer, Saliha, Şerife Hanımlar;

90 yaşında vefatına kadar, elinde Nur mecmuaları, muhtaçlara ulaştırmaya çalışan Saniye Hanım; Hatice, Fatma, Nimet, Âliye Hanımlar, bilinmeli..

Yine Kastamonu hizmetine dâhil Eflani, Safranbolu, Ilgaz kahramanları; Hıfzı Bayram, Ahmed Fuad, Mustafa Oruç, Mustafa Osman, Mustafa Sungur, Hüsnü Bayram, Ahmed Ilgazi ve daha niceleri…

Allah hepsinden razı olsun, şefaatlerinden bizi mahrum etmesin, bizi onlara layık evlatlar eylesin.

Üstad’ın Kastamonu hayatı, bilhassa buradaki talebeleri biraz gizli kalmıştır. Kader cihetinden bunun hikmeti başka mesele, fakat onların elleriyle gelen nimetlerden istifade edenlerimizin, daha vefalı olması üzerimizde onların ve gelecek neslin haklarıdır.

Üstadın sözü:

Kastamonu Vilayeti benim arzumu tam yerine getirdi, müteaddid kahramanları imdadımıza gönderdi.”

“Ben, ekser vakitte hayalen ve manen kendimi Kastamonu'nun mübarek dağlarında ve o kardeşlerimin yanında buluyorum”

(Bediüzzaman Said Nursî)

(Fotoğraflar için TIKLAYINIZ)

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
4 Yorum