Kardeşlerin ortaklığı

İttifakların mü'minler arasında gerçekleşmesi niye zor görünüyor?

Şirket, şirk mü'minlerin kavram olarak uzak durdukları bir şey. Allah'ın şeriki olmadığından, tarihi olarak düşmanları çoğunlukla müşrikler olduğundan; ondan gelen iman ve tahşidat, mü'minlerin kendi hayatlarında da, yanlış olarak, bir 'tekliğe öykünme' olarak yansıtılabiliyor.
 
Ayrıca, özellikle bu bencillik çağında, enaniyetin payını da unutmamak gerekir. Enaniyet, buradan fırsat bularak, insan için de ortaklığı reddediyor. Halbuki, elif, Allah'ın tekliğini ifade ederken, vav, insanı, acz ve fakr ile birlikte kucaklaşmayı ve çoğulluğu sembolize ediyor. 
 
Ehl-i iman birçok yerde bir türlü ittifak edemiyor, çünkü, şahs-ı manevinin gücünü kavrayamıyor. Şirketleşmenin kişiyi zaafa uğratacağı düşünülüyor. 
 
İnsan hatadan ayrı değildir; Müslümanlar da acz ve fakrın eliyle dinlerini tutmaktadırlar. Zaaflarının ve bitmeyen ihtiyaçlarının; günlük sapmalarının, nefsin ve enaniyetin bozduğu fıtratlarını tamirle meşgûl olurlarken mutlaka eksiklik de gösterebileceklerdir. 'Tevhid-i imânî, tevhid-i kulûbu ister'se de ve neticeyi belirlerse de, maksadda ve kalplerde birliktelik, dünyevî boyutta ittifaklar vasıtasıyla gündelik sorunlarla boğuşmak durumundadır.
 
sirket_k.jpgOrtaklıklar dünyevî boyutu içinde kardeşliğin manevî ve hukukî boyutunu aşamayacağından, buradaki neticesizlikler hakkaniyetlerine zarar veremese de, ihtilaf sebebiyle şevklerin kırılması ile hırs, gıybet gibi zararlılara yol açabilir. Zira, ayrılanlar ya da ayrı kalanlar, ne kadar kalpleri bir olsa da, kırılmaya daha açık hâle geleceklerdir.
 
Bediüzzaman ehl-i iman ve ehl-i İslâm için şirketleşmenin değerini, maddî ve de manevî hizmetler için değerli bir yöntem olacağı şeklinde alıyor. Yirminci lem'a olan İhlâs Risalesi'nde görülüyor ki, yeni İslâm ve iman medeniyetinin yolu bu tür ortaklıklardan geçiyor. Üstad, maddi veya manevi gücün ve hakkaniyetin yanlış tevehhümünün ortaklığa engel olmasının neticelerini ortaya getiriyor, örnekleriyle gösteriyor. 
 
Zayıfların ya da acze düşenlerin ortaklıkları güçlü neticeler verirken, güçlülerin yalnızlıkları veya ayrılıkları onları zaafa itiyor, bozuyor. Batı medeniyetini üreten ruh, zayıflık ve engelleri aşmanın, kıt imkânlarını zenginliğe dönüştürmenin yolu olarak; birlikte çalışmak, bireyden devletlere kadar uzanan ittifak zincirleri kurmaya bağlamıştır. 
 
Terakkî ittifakta, ortak iş yapmakta iken ehl-i İslâm dünyevî ayrılıklarıyla güçlerinden düşerek hem zenginliklerini hem de medeniyetlerini kaybettiler. Tembellik ve tenperverlik, nemelazımcılık gibi istibdada yol açan huylar edindiler. 
 
Yüzyıllardır gelen bu denli bozulmanın ardından, ehl-i İslâm'ın, kardeşleri olan mü'minlerle  maddeten ittifakları, doğrusu zor bir iş.. İttihad'ın manası içinde kalarak, ortaklık olmasa da kardeşliğin gereği olarak, en azından 'ittihad-ı kulûb' çerçevesini bırakmamaları beklenebilir ki, farz olan ittihadı İslâm'ı yerine getirsinler...
 
Ancak, bu kez de yeryüzü için, 'neden ehl-i küfre terakki dünyası da ehl-i imâna tedenni dünyası olsun' sorusu zihinleri zorlayacaktır. Mü'minlerin, bunun karşısında, maddiyatta kendilerinden olmayanlarla ittifak etmesi daha kolay görünüyor. Çünkü, onlar herşeye dünyaya nispetle baktıklarından en küçük bir menfaatleri için sağlam ittifakları kurabilirler ve bu, ittifaktaki samimiyetleri sebebiyle neticeye de ulaştırabilir. Bu sûrette, ehl-i İslâm'ın dünya hususunda kardeşleri dışındakilerle ortaklıkları gerekebilir. 
 
Böylece ittifakların sınırları da küresel bir şekil alacaktır. 
 
Ortak değerlerin de fazlalığı ihtimali sebebiyle, aynı vatanı paylaştıkları gayrimüslim azınlık ve komşuları (Rum, Ermeni, Yahudi gibi..) ortaklığa daha çok namzettirler. Onların sanat ve hünerlerini takdir etmek, bu noktadan genişleyen bir daireler şeklinde, ehl-i dini dost kabul etmek, onlarla işbirliği, teşrik-i mesai yapmak yararlı olacaktır. (Avrupa Birliği, örneğin..)
 
Kendi kardeşleriyle, kardeşlik hukuku içindeki ittihad-ı kulûb ile, her alanda ortak olamasalar da, ortak itikad ve iman gibi onlarcasının ittifakı sebebiyle, zaten bir vücudun azaları oldukları bilincini kaybetmemeleri  dinî ve vicdanî bir sorumluluk şeklini alacaktır. Bu şekilde, her biri ayrı medeniyet okullarından terhis olup bir kıt'a başına geçen ümmetin evlâtları olarak görünecekler, kardeşlerinin medar-ı iftiharı olacaklar ve dualarını alacaklardır. 
 
Neticede, dünya hayatı kısa ve dostlukları da kabir kapısına kadar olduğundan, mü'minler, ebedî yoldaşları olan kardeşlerinin hukuklarını muhafaza ederek ve yeni medeniyeti üretmede yine de kardeşleriyle ortaklıkların gerekliliğini unutmadan ve fırsatlarını aramayı bırakmadan bunu yapabilmelidirler.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum