Karanlıklar-2 ( O’na firar)

Gidesim yoktu seccadeye doğru. Ellerim açılmıyordu semâya. İçimde büyük bir isteksizlik, sıkıntı ve vicdani rahatsızlıklar... Aklım karma karışık, kalbim ondanda beter. Bir yandan yarım yamalak bir ibadet,  diğer yandan dünyevi oyalanmalar ve kendini aldatmacalar...

Neyi sevmek, nerden gitmek, neyi düşünmek, ne öğrenmek istiyorum? Kısacası ne istiyordum ben? Doğru soru buydu aslında. Çektiğim acıları başka başka sebeplere vermek yanlış soruları sormama sebep oluyordu. Evet, şimdi bir tercih yapmalıydım. Her iki tarafı da seçme şansım yoktu. Zaten bunlar, arada kalmışlığın sancılarıydı. Yaşantımın her karesi birbiriyle tezat oluşturuyordu. İnanç, farkına varmadan erimeye başlıyordu içimde.

Farklı yönlere de meyletmiş olmam, istediğim yere doğru tamamen yönelmemi engelliyordu. Bir yanım sağdan gitmek isterken, diğer yanım soldan (alışkanlıklarından) ayrılamıyordu. Sahip olduğum fıtratım ve temelimden dolayı, soldan yaptığım her tercih, sonrasında büyük bir sıkıntı veriyordu. Sorulardan kaçışlar nereye kadar olacaktı? Nereye kadar kendimi aldatacaktım?  Ya tamamen başımı kuma gömecektim ve bir süre sonra bunun bile farkına varmayacaktım. Ya da tamamen yüzleşmem gerekiyordu kendimle.

İnadına bir tercihte bulunacaktım. İnadına…
Alışkanlıklarıma, canımın isteklerine karşı inatla…
O kapıda duracaktım sabırla. Mevlana’nın dediği gibi;
“Kapı açılır, sen yeter ki vurmayı bil.. Ne zaman? Bilmem! Yeter ki o kapıda durmayı bil..!”
Yaptığım tercih kırmalıydı sol yanımı. Israrla tercih etmeliydim O’nu. Çünkü O, beni tercih etmişti.
O’nun la olmak karanlıklardan kurtulmaktı. Ümidin, ışığın ve imanın fersah fersah dolmasıydı içine O’na meyletmek, O’nu hayatının merkezine almak…
"Allah, iman edenlerin dostu ve yardımcısıdır; onları inkâr karanlıklarından kurtarıp hidayet nuruna kavuşturur." Bakara Sûresi, 2:257

Yoksa bu karmakarışık, karanlıklı, hüzün ve üzüntü dolu dünyada nasıl dayanılabilirdi. Ferah ve huzur ancak O’na bağ kurmak ile bulunabilirdi.
“İmanı elde eden ruh-u beşer; manisiz, müdahalesiz, hailsiz, mümanaatsız, her halinde, her arzusunda, her anda, her yerde o ezel ve ebed ve hazain-i rahmet mâliki ve defain-i saadet sahibi olan Cemil-i Zülcelal, Kadîr-i Zülkemal'in huzuruna girip, hacatını arzedebilir. Ve rahmetini bulup, kudretine istinad ederek, kemal-i ferah ve süruru kazanabilir.”
Mektubat ( 224 )

Dünya, ancak Zat-ı Akdes’e bağlandıkça, ve O’nu farkettikçe güzelleşebilirdi.
O’ndan koptukça, ayrıldıkça hüzün ve keder beni buldu. İçim sıkıntılarla doldu. Her yol ayrılımın da O’nu bulmak için, O’na ulaşmak için bir tercih yapmalıydım.
Yalnız kaldığımda, sıkıntıya ve karanlıklara düştüğümde O’na doğru yapacağım (belki inadına) tercihler ancak, beni feraha ulaştırabilirdi.
O’nu bulmak kolay değil, ama zor da değil…

Ve son olarak geçenlerde beni çok etkileyen bir yeri paylaşarak bitiriyorum;
Ve sen yine denendiğinde ve yine kalbin daraldığında ve yine bütün kapılar yüzüne kapandığında ve yine ne yapman gerektiğini bilemediğinde Uzun uzun düşün ve hatırla yaratanını! “Allah kuluna kâfi değil mi?” (Zümer/36) STarg

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
7 Yorum