Kapıköy

Urmiye kırsalında gaza basıyordu şoför tozları arkasına kata kata.

Tahran’dan Hoy’a kadar 12 saatlik otobüs yolculuğundan sonra Van’a geçmek için Kapıköy sınır kapısına gelmiştim. Kapı bazen olduğu gibi yine kapalıydı, insanlar her zamanki gibi sabahın erken saatlerinden itibaren kapıya doluşmuşlardı. Ama kapının açılacağı yoktu, görevlilerin dediğine göre yine sistem gitmişti. Türkiye’de sınava girecek olanlar, Van’dan uçağa binecekler, Van’a gezmeye ya da alışveriş yapmaya gidenler ve günlük ticaret için sınırı geçip dönen civar köyden insanlar arasında ben de yükseklisans görüşmesine yetişmek için bekliyordum.

Özal’ın 90lardaki girişimleri ile açılan Van Kapıköy sınır kapısı uzun süre kapalı kalmıştı ve son birkaç senedir yine hizmete başlamıştı. Küçük bir vadide bulunan sınır kapısı diğer sınır kapılarına göre farkı, mesaili çalışması ve sisteminin bazen gitmesi ile etkin çalışma saati oranının az olması. Öte yandan Tahran’dan Türkiye sınırına en yakın nokta ve Van’dan Türkiye’nin her tarafına gitme imkânı var. Doğubeyazıt sınır kapısı tarihi ipek yolu üzerinde olduğu gibi bugün de büyük bir sınır kapısı olmakla birlikte 24 saat hizmetiyle ve geniş anayollara bağlanmasıyla ulaşım açısından en uygun seçenek olarak görülüyor ve uluslarasası taşımalar bu hat üzerinden yapılıyor. Hakkâri sınır kapımız ise 24 saat açık ve genelde civar halk dolmuşlarla şeker, çay ve hurma getiriyorlar İran tarafından. Türkiye tarafından ise elbise getiriliyor daha çok. Vahşi Batı filmlerinin doğa karelerini görürsünüz Hakkâri yollarında, dağ kenarından ince yollar, bitmek bilmeyen tepeli yollar… Kahverenginin çetin görkemi büyür Yahşi Doğu tablosu olur yüreğinizde.

Arkadaşım “Doğubeyazıt’tan git diğerleri sıkıntılı oluyor” demişti ben ise risk alarak zaman kazanma açısından Van’ı denemeliyim diye düşünüyordum. Ama işte Van Kapıköy kapısı bir defa daha beni yolda bırakmıştı. Az ötede telin dibine pat diye bir siyah poşet düştü. Asker geldi poşeti aldı, adamı uzaklaştırdı oradan. İnsanlar işlerine başlamak için sabırsızlanıyordu anlaşılan. İnsanların oturacakları bir yer bile yok. Valizlerle insanlar sıkış sıkış kapıda ve avluda. Ne zaman açılacağı belli olmayan bu kapıdan umudumu keserek Mardin’e gideceğim için Hakkâri kapısına gitsem daha iyi olur diye düşünerek dışarıdaki taksicilerin yanına gittim. Türkiye- İran sınır kapılarında üç dil hâkim Türkçe, Farsça ve Kürtçe. Hani biri Arapça konuşsa onunla da konuşabilecek gibi duruyor sınıra yakın yaşayan insanlar. Van ile Hoy arasında Kürt köyler var genelde ve onlar da Türkiye Kürtleri gibi Kurmanci lehçesi konuşuyorlar.

Beni İran tarafındaki Serow kapısına götürecek taksici ile anlaştıktan sonra Hoy’a geçmeden Urmiye kırsalından eski olan ve şimdi kaçakçıların kullandığı kestirme yoldan gideceğimizi söyledi. Urmiye Rum diyarıydı yani Anadolu’nundu nasıl ki Nevşehir ve Kapadokya isimleri Farsçanındı. Yani Azeri Türkü ve Kürdü ile bizdik buralarda diye düşünceler doluştu kafama ve düz ve tozlu yoldan giderken anadillinle konuşmanın verdiği keyifle adamla sohbete tutuştuk, laf arasında Türkiye tarafında PKK’nın demiryoluna koyduğu bombanın etkisiyle sınır kapısı sisteminin gitmesinin verdiği rahatsızlığı hissettirmiş olmalıyım ki lafı Abdullah Öcalan’a getirerek

-Yoksa sen onu sevmiyor musun? dedi.

Ben:

- Hayır, sevmiyorum zalim ve katil bir insanı niye seveyim ki.  dedim.

- Ama Türk devleti kötülük yapıyor. dedi.

- Türkiye bütün vatandaşların, birisi kötü diye herkes kötü olamaz ya, kim zalimse ona karşı olmalıyız. Dedim.

“Öcalan Kürtlerin lideri” deyince “kim olursa olsun zalim birisi bizim liderimiz olamaz,  derdin Kürdistansa eğer Kürdistan için bir masum insanı öldür deseler bunu yapar mısın” diye sorunca “hayır yapamam” dedi çekinerek. Ben de “ Bütün dünya Kürdistan olacak deseler dahi bir masum insanı öldüremem ve masum insanların kanına girmiş birini de sevemem” dedim.

Taksici biraz ikna olmuş gibi gevşedi, rahatladı:

-PJAK da geceleri bizim köylere iniyor, sabahları askerler gelir, akşam da onlar. Sürekli bizden bir şey isterler.  Bazılarına derler bana 1000 lira vereceksin, nasıl verelim nasıl bulalım desek kabul etmezler. Yani bizi sürekli sıkarlar.

Kötülük duymaktan bunalmıştım. Devletlerin, sistemlerin hataları olmuş olabilir neticede bizim bunlar birileri bunları kötüye kullandı diye kendimizin de aynı hataya düşmesine insanlığımızın ve inancımızın izin vermemesi gerektiğini söyleyince adamın bir yarasına daha basmıştım sanki. Birden:

-Buradaki Mollalar da bizi kabul etmiyor. Biz de Müslümanız, biz de Hz. Ali’yi seviyoruz diyoruz ama bizi kabul etmiyorlar. Siz Ömerisiniz biz Aleviyiz, siz Hz. Ali’yi sevemezsiniz diyorlar. Ne yapacağımızı şaşırıyoruz? Deyince durumun saçmalığına mı sinirlerimi yatıştırmak için mi bilmiyorum ama tebessüm ettim. Artık sıra sıra beyaz dolmuşların kuyruğunu görünce Hakkâri kapısına geldiğimizi fark ettim. İnsanımızın cehalet,  tekelleştirilmiş bilgi ve işgal edilmiş hakları ve duyguları karşısında işinin çok zor olduğunu anlamıştım bir daha. Taksiciye teşekkür ederken onun da sohbetten keyif aldığını yüzünden anlayabiliyordum. Hakkâri sınır kapısında arabadan daha az insan görünüyordu ve insanlar rahatça kapıdan geçiyordu ve bir sınır kapısı olduğunu pasaportların varlığı sadece hissettiriyordu. Kapı dolmuşlarından birine binip Yüksekova’dan Hakkâri’ye geçince buradan diğer şehirlere otobüs olmadığını ve Van’a çıkıp oradan istediğim yere gidebileceğimi söylediklerinde sinirimden uzun süre hiçbir arabaya binemedim. Nihayet ikna oldum ki otobüse binip Van’a gidip orada o saatte Mardin arabası da olmadığını öğrenince Batman arabasına binip akşama doğru akrabalarımın yanına vardım. Öğlenki görüşmeyi kaçırmıştım ve sonraki gün de Mardin’in Dargeçit ilçesindeki dedemi görmeye gidecektim.

(AD)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.