Kapana kıstırılıyoruz... Aman dikkat!

Türkiye, son onyıldan bu yana, belki de ilk kez, hem yörüngesini buldu; hem de yörünge tayin edebilecek bir yol buldu kendisine, belli belirsiz.

Ama "gemi" yaklaşık iki yıldır su almaya başladı. "Gemi"nin nereden ve nasıl su almaya başladığını henüz fark edebildiğimiz söylenemez.


* * *
Şunu iyi bilelim: Dünyanın yörüngesini yitirdiği, belirsizlikler denizinde bir oraya bir buraya doğru sürüklendiği bir zaman diliminde, dünyaya şimdiye kadar şu ya da bu şekilde çeki düzen veren güçler, bırakınız Türkiye'nin yörünge tayin edebilecek bir konuma gelmesini, yörüngesini bulmasına bile tahammül edemeyeceklerini gösterdiler her fırsatta.

Osmanlı devleti, son döneminde bile, özelde Avrupa'da, genelde ise dünyada "denge devleti"ydi: Avrupa'yı kana bulayacak, dünyayı içinden çıkılmaz felâketlerin eşiğine sürükleyecek girişimlerin hepsinde, tam anlamıyla dengeyi sağlayan bir rol oynuyordu: Özellikle de Abdülhamid döneminde...

Ne zaman ki, Osmanlı durduruldu; işte o zaman, dünyanın dengesi de bozuldu: Avrupalılar, Osmanlı engelini aştıklarında, hayallerine ulaşacaklarını düşlüyorlardı.

Peki, ne oldu? Tam tersi oldu. Birinci paylaşım savaşı, Avrupalıların hayallerinin, gerçeğe dönüşmesini değil, İkinci paylaşım savaşının tohumlarını atarak hayalete dönüşmesini sağlamayı başardılar! Sonrası? Sonrası, malum!


* * *
Ama bütün bu süreçte, bizce, bizim entelijansiyamızca malum olmayan, kavranamayan yakıcı bir gerçek var. O da şu: Batılılar, Ortadoğu'ya yerleşmek istiyorlardı. Niçin? Ortadoğu'daki zengin doğal gaz ve petrol yataklarını kontrol etmek için.

Fakat yalnızca bunun için değil. İslâm medeniyetinin en son temsilcisi, en sofistike kavram ve kurumlarının üreticisi Osmanlı'yı durdurmak ve dünya üzerinde kesinkes egemenlik kurmak için.

Batılıların çok iyi bildiği, bizim metamorfoz yemiş, yenilgi psikolojisiyle malul entelijansiyamızın bir asırdır kavrayamadığı dehşetengiz bir gerçek var: Osmanlı durdurulamadığı, dolayısıyla İslâm medeniyeti bir aktör olarak tarihten uzaklaştırılamadığı sürece, Batılıların dünya üzerinde kesinkes hegemonya kurabilmeleri im-kân-sız-dı.


* * *
Osmanlı durduruldu; ama bitirilemedi: Şu an etrafımızın ateş çemberiyle çevrili olmasının temel nedeni, Osmanlının bitirilemediğinin, yeniden ama yeni bir ruhla, yenilenerek dirilebileceğinin Batılılar tarafından fark edilmiş olmasıdır.

O yüzden, Batılılar, Osmanlı-sonrasında bölgeye, "parçala, böl, yönlendir" stratejisiyle çeki düzen vermeye çalıştılar. Ve bölge ülkelerinde, sömürgecilik döneminden kalan sorunların ve sınırla/mala/rın köksalmasını sağlamaya çalıştılar: Ancak bu sorunlar da, sınırla/mala/r da yapaydır, icat edilmiştir, dayatılmıştır: Tıpkı diktatörlükler gibi!

Bir anda bütün Arap dünyasını kasıp kavuran halk ayaklanmalarının Batılılar tarafından rehin alınmaya çalışılıyor olması, Batılıların kurdukları düzenin ne denli yapay ve icat edilmiş olduğu gerçeğini görmemizi engellememeli.

Bunun en çarpıcı göstergesi, Başbakan Erdoğan'ın "one minute" çıkışıdır! Başlangıçta, Arap ayaklanmalarından Erdoğan'a gösterilen ilgi ve sevgi seli, Suriye meselesiyle sönüverdi.


* * *
Türkiye, iki yıl öncesine kadar izlediği politikalarla küresel sisteme çomak sokmuştu. Suriye politikası, bir anda her şeyi alt üst etmeye yetti.

Türkiye, Suriye meselesinde hassas olmalı ama aslâ taraf olmamalı/ydı. Çünkü Suriye, Türkiye'nin Ortadoğu'ya açılmasını mümkün kılan en önemli koridordur. Suriye meselesinde taraf olduğumuz zaman, bu bizim sadece Ortadoğu'ya açılan kapımızı kapatmakla kalmayacak, aynı zamanda, bizim içeride zaten boğuştuğumuz PKK sorununu da kontrolden çıkaracaktır. Nitekim bu süreç çoktan başladı bile!

Suriye meselesi, yalnızca bir Suriye meselesi değildir; uluslararası güç dengelerini harekete geçiren ve değiştirme potansiyeli taşıyan küresel bir meseledir. Rusya, Çin ve İran'ın açıkça Suriye'nin yanında pozisyon almaları, Suriye meselesinin küresel bir mesele olduğunu göstermeye yetmiyor mu?

Özetle... Türkiye, kapana kıstırılmak üzeredir: Suriye'nin bir uçağımızı düşürmesi, bizi Suriye'ye karşı savaş ilan etmeye sürüklememelidir. İstenen şey Türkiye'nin savaşa sürüklenmesi zaten. Türkiye'nin Suriye'yle savaşa girmesi, Türkiye'yi bitirir. Bu savaşta, Amerika Türkiye'nin yanında yer almayacaktır. Kaldı ki, Amerika, Türkiye'nin Suriye'yle savaşa girmesini ve bütün seçeneklerini kendi eliyle bitirmesini istiyor.

Sonuç olarak, Türkiye'nin Suriye'ye savaş ilan etmesi, bölgeye savaş ilan etmesi anlamına gelecek ve öyle de sunulacaktır. Türkiye'nin böyle bir savaşa girmesi, Türkiye'nin en az 50 yıl geriye gitmesi demektir... Türkiye kapana kıstırılmaya çalışılıyor... Aman dikkat! diyorum.

Yeni Şafak

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum