Kalbi bir hastalık:Riya

Kalbi bir hastalık:Riya

Diyarbakır Eğitim Grubu(DEG) tarafından her hafta düzenlenen ve Diyarbakır Kültür Merkezinde (DKM) yapılan; üniversiteye hazırlık ve üniversite öğrencilerin katıldığı semineri Dicle Üniversitesi Makine Mühendisliğinden İbrahim NAS sundu.

Risale Haber - Haber Merkezi

Riyanın tanımıyla seminerine başlayan İbrahim Hoca; ‘’Riya: özü sözü bir olmamak, inandığı gibi hareket etmeyiş, gösteriş, ikiyüzlülüktür. Kişinin amellerinde Allah rızası yerine insanların rızasını kazanmaya çalışmak ve onların kalbinde makam elde etmek için gösteriş yapması durumudur. Risale-i Nurda riyanın, fiili bir çeşit yalan olduğu belirtilir. Yalancılık ise, Sani-i Zülcelâl’in kudretine iftira atmaktır. Hâlbuki sıdk ve doğruluk İslamiyet’in çekirdeği hükmündedir. Yalan ise Müslümanlığa zıttır.  Riyanın bir başka tanımı da var ki o da Şirk-i hafidir. Şirkin Allaha ortak koşmak olduğu bilinmektedir. İnsanlara riyakârlık etmek, gösterişte bulunmak, Allah rızasını unutmak insanı şirke götürür’’ dedi.
Riyanın girmediği hususlar:

Farzlar ve vacipler, şeair-i İslamiye yani İslam’a ait kaideler, adetler, Sünnet-i seniyeye uyma ve haramlardan kaçınmaktır. Bu hususlara riya giremez. Üstad Bediüzzaman bu durumlara riya girebilmesi için kişinin iman zayıflığı ile beraber fıtraten riyakâr olması gerektiğini vurguluyor.
            
Riyaya Sevk Eden Sebepler:

Riyaya sevk eden sebepleri Risalenin değişik yerlerinden örneklerle açıklayan İbrahim Hoca; insanı riyaya sevk eden ilk nedenin za’f-ı iman (iman zayıflığı) olduğunu belirttikten sonra diğer sebepleri şöyle sıraladı:
 
1. Şöhretperestlik: Risale-i Nurda hubb-u cah, makam sevgisi, şan ve şeref peşinde koşmak gibi kavramlar olarak ta ifade edilen insanı nefsine ve diğer insanlara köle haline getiren tehlikeli bir histir, bir hastalıktır. Üstad Bediüzzaman Hazretleri şöhret hakkında şöyle buyurur: “Şöhret ayn-ı riyadır ve kalbi öldüren zehirli bir baldır. Ve insanı insanlara abd ve köle yapar.”

Ehl-i dünya insanlarını bu hale getiren şöhret hissinin özellikle mü’minlerde, Risale-i Nur talebelerinde olması çok tehlikelidir. Özellikle de uhrevi olan sevaplarda böyle bir hisse kapılmak mü’minleri ciddi tehlikelere sokabilmektedir. Belki de bu sırdan dolayıdır ki; İhlas Risalesi’nde “Ben sevap kazanayım; bu güzel meseleyi ben söyleyeyim arzunuz varsa çendan onda günah ve zarar yoktur. Fakat mabeyninizdeki sırr-ı ihlasa zarar gelebilir.” denmektedir. Burada bir günah olmadığını belirten Üstad Hazretleri aramızdaki ihlasa zarar verebileceğini de vurgular. Nitekim sürekli bu sevabı ben yapayım düşüncesinde olursak maazallah düşüncelerimize riya bulaşabilir.

2.Korku: Dünyevi korkular yüzünden bazen farzlarını terk edebilir (her ne kadar günümüz Türkiye’sinde farzları başkaları yüzünden terk etmek değil de başkaları için yapmak ön plana çıkmışsa da). Tabi ki Risale-i Nurların yazıldığı kitle ve asırlar göz önüne alındığında korku damarından istifade edilerek dindarların riyaya düşebilmesi pek tabii mümkündür.

3.Tama: Tamanın sözlük anlamı aç gözlülüktür. Öncelikle şundan emin olunmalıdır ki helal rızık iktidar ve ihtiyarın derecesine göre değil belki acz ve iftikarın nisbetinde geliyor. Yani rızık ihtiyacı olana daha fazla verilir şöyle ki; yerinde sabit olan ağaçların rızkı kendilerine geliyor. Yine hayvanlar âleminden en aciz hayvan balık olmasına rağmen en mükemmel beslenenler de onlardır. Aynı şekilde insan olsun hayvan olsun bütün yavrular en güzel şekilde besleniyor. Bunlara karşılık çakal, tilki, maymun gibi açgözlü hayvanların da zayıf ve cılız olması gösteriyor ki rızık iktidara göre değil ihtiyaca göre veriliyor. İşte bu yüzden insanlar rızık gelmeyecek endişesi ve aç gözlülük ile ihlası terk etmek yerine iktisat ve tevekkül ile sebat etmelidirler.

4. Tul-i Emel: Tul-i emel, insanın dünya hayatında ebedi yaşayacak gibi plan ve program içinde olup, çok emeller beslemesi demektir. İnsanın emeli çok uzun, lakin ömür sermayesi çok kısadır. Demek bu uzun emel duygusunun tatmin olacağı âlem, bu âlem değildir. Bu duyguyu besleyen en önemli kaynak dünya sevgisidir. Peygamber Efendimiz (a.s.m) “Bütün hataların başı dünya sevgisidir.” Hadisleriyle ümmetini dünyanın üçüncü yüzüne karşı muhabbet beslemek tehlikesi hakkında uyarmaktadır. Nasıl ki tasavvuf ehli böyle duygulardan arınmak ve ahirete yönelmek için riyazet ve çile gibi ağır metotlar kullandılar ise, biz de bu zamanda Risale-i Nurların hakikatli iman dersleri ile inşallah bu duygulardan değil, yanlış tercihlerimizden arınıp temizlenebiliriz.

5. Enaniyet ve Hodfuruşluk: Enaniyet; benlik, sadece kendine taraftarlık, her yaptığı işi kendinden bilmek gibi anlamlar taşımaktadır. Hodfuruşluk da kendini beğendirmeye çalışmak anlamına gelmektedir. İnsan, enaniyetine dayandığında yaptığı işlerde İlahî kudreti nazara almayıp “Ben yaptım, ben ettim” şeklinde gururlanır.

Riyadan Kurtulma Çareleri:

Riyaya düşmemenin ilk basamağı sağlam bir imanı yani iman-ı tahkikiyi elde etmektir. Bundan sonra ise ihlası elde etmek ve riyadan uzaklaşmak aynı şeylerdir. Riya, iman kazanılıp yaşansa dahi insanın peşini bırakmamakta her an onun amellerini ve dolayısıyla ahiretini tehdit etmektedir. O halde ihlası kazanıp sürdürmek en önemli şeydir. İhlası kazandırıp riyadan kurtaracak yollardan biri orijinal deyimi ile rabıta-i mevttir yani ölümü düşünüp dünyadan ve insanı dünya ile bağlayan her şeyden kopmaktır. Bu kopuş kalben olmalıdır.
İhlası kazanmak ve muhafaza etmek için gerekli olan diğer düsturları dinleyicilere şöyle hatırlatarak seminerini bitirdi:

•Amelimizde rıza-i İlahi olmalıdır.

•Hizmet-i Kur’aniyede bulunan kardeşlerimizi tenkit etmemek ve onların üstünde faziletfüruşluk nev’inden gıpta damarını tahrik etmemek gerekir.

•Bütün kuvvetimizi ihlasta ve hakta bilmemiz gerekir.

•Son olarak kardeşlerimizin meziyetlerini şahıslarımızda ve faziletlerini kendimizde tasavvur edip, onların şerefiyle şakirane iftihar etmek gerekir.