Kâinatın Odak Noktası

Varlığı Hz. Âdem (a.s) ile başlayan insanla ilgili birçok şeyler söylendi ve birçok makale ve kitaplar yazıldı ancak halen tam olarak anlaşılamayan ve çözümlenmeyen bir çok yönleri vardır. Kâinatın detaylarına inmeye çalı­şan bilim adamları, küçük bir kâinat olan insanın özüne inip, henüz ona tam bir tarif getire­bilmiş değiller. Ancak Kur’andan ilham alınarak şöyle bir tanım getirilmiş:

İnsan; “âleme bakış açısıyla, varlıkları anlama yeteneğiyle, geniş düşüncesiyle, ilmiyle, iradesiyle, varlıklar üzerindeki idarecilik yönüyle, sonsuza uzanan emelleriyle, küçücük kalbindeki sınırsız sevgi, merhamet, öfke, düşmanlık ve bunlar gibi daha birçok olumlu ve olumsuz hisleriyle kendi varlığından çok, yaratıcısının varlığını gösteren, kâinatın odak noktası ve bütün varlıkların gözdesi ve en şereflisi, Yüce Allahın bütün isimlerine ayinedarlık eden bir varlıktır.”

İnsan, şu âlemde yaratılan en mükemmel, en değerli ve en üstün bir var­lıktır. Yüce Allah bu kâinat sarayını onun için yaratmış. İnsanı bu saraya bir misafir olarak göndermiş ve bu sarayı en güzel şekilde tanzim ederek onun istifadesine sunmuştur. Bakara suresinde; "O (Allah) ki, yeryüzünde ne varsa hepsini sizin için yarattı. Sonra göğe yöneldi, onları yedi gök olarak dü­zenledi. O her şeyi (hakkıyla) bilir."[1] Şeklinde ifade edilmektedir. 

Kâinatı bir ağaç gibi düşündüğümüzde, insan onun meyvesidir. Ağaca meyvesi için değer verilir. Kâinat ağacının meyvesi de insandır. Onun için Cenab-ı Hak insana ayrı bir değer vermiştir.

İnsanın yaratılışına birbirine paralel veya zıt birçok özellik konmuştur. Mesela; insan acelecidir. Kâr ve zarar demeden, arzu ve isteklerinin peşine takılıp gider. İstediği bir şeyi o anda almak uğruna çok şeyi kaybetmeyi göze alabilir. Ve hep gözünü, içinde bulunduğu zamanın ötesine diker ve geleceği hemencecik kucaklamak ister. Daha yeni çocuk sahibi olan bir anne ve baba, hemen ne zaman yürüyeceğini, ne zaman okula başlayacağını, ilköğretimi bitirmeden liseyi, üniversiteyi nerede ve nasıl okuyacağını, nerede çalışacağının plânlarını yapmaya başlar. İnsan; Kuran-ı Kerimdeki "İnsan aceleci olarak yaratılmıştır."[2]İfadesini duygu, düşünce ve davranışlarıyla yaşamaya başlar.

İnsan haristir yani, hırslıdır. Bütün dünya ve içindekiler kendisine verilse, “'Daha yok mu” diyecek kadar açgözlüdür. Cenab-ı Hak, ona nimetlerini ihsan edince de cimrile­şir. İyiliği, güzelliği, hayrı hep kendine, şerri ve kötülüğü de hep başkalarına ister. Kendi menfaatine zarar gelmemesi için, başkalarının haklarını hiç acımadan çiğneyebilir. Bu yönüyle de çok zalimdir. İnsan zulüm yönüyle, Nemrutlar ve Firavunları geçebilir.

İnsan cahildir. Daha dünyaya geldiği andan itibaren her şeyi öğrenmeye mecbur ve muhtaçtır. Önce konuşmayı, sonra yürümeyi, sonra düşünmeyi, çalışmayı, menfaatlerini korumayı öğrenmeye çalışır. Çünkü insan gerçekten çok cahildir. Diğer yönüyle insan, Yüce Allah’ın görünen ve görünmeyen bütün âlemlerin bir örneği ve harika bir sanat eseridir.

İnsan, cismen küçük olmakla beraber, bütün âlemleri içine alan büyük bir âlem ve bu âlemlerin ortasında bir santral, bir merkez, bir odak noktasıdır. Sahip olduğu bu özellik sayesinde, kâinatta meydana gelen olayları belli bir düzen ve denge içerisinde idare edebilir. Çünkü insan, çok yönlü bir varlıktır ve bu çok yönlülüğü sebebiyle Allah (c.c.)'ın yeryüzünde, değişmez kanunlarını ve kurallarını uygulaması için seçtiği tek halifesidir. İşte en üstün olmasının yegâne sebebi de budur. "Bir zamanlar Rabbin meleklere: 'Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım' demişti."[3] İfadesine masadak olur.

Evet, insan Cenab-ı Hakk'ın yeryüzündeki halifesi, yani; Onun yeryüzündeki hükümlerini icra edecek tek vekilidir. Kendisine verilen bu görevle, yeryüzünde faaliyet gösterip, varlıkların hikmetlerini araştıracak, çeşitli ilimleri keşfederek, bunlarla yeryüzünü imar edecek rütbeye layık olacak fıtratta yarattığını; "Biz insanı en güzel biçimde yarattık."[4] İfadesinde yer alan en güzel biçimdeki yaratılış özelliğine sahip bir varlıktır. Aksi takdirde Cenab-ı Hakk'ın ona verdiği bu fıtri özellikleri kendi iradesiyle kötüye kullanıp, yeryüzünü imar yerine tahrip edecek, kısacık dünya menfaati için ebedi mutluluğu kaybedecek bir özelliğe de sahiptir. Bundan dolayı Cenab-ı Hakk insanı yarat­mayı dilediği zaman, meleklere; "Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım" buyurduğunda, meleklerin; "Orada bozgunculuk çıkaracak ve kanlar döke­cek bir varlık mı yaratacaksın?" sorularındaki yıkıcı kişiliği ortaya çıkacak ve "Onu aşağıların aşağısına indirdik."[5] Ayetindeki duruma düşecek bir varlıktır.

Bütün bunlardan da anlaşılıyor ki, Allah (c.c.) yeryüzünün idaresini insana vermiş ve bu konuda onu serbest bırakmıştır. Çünkü daha önce de belirttiğimiz gibi insan, yeryüzünün halifesidir. Ve bu vasfıyla göklerin, yerin ve dağların kaldırmaktan çekindikleri büyük emaneti tereddüt etmeden yüklenmiştir. Bu emanet ise insanın sahip olduğu benliğidir. İnsan bunu en güzel şekilde kullanarak, bütün kapıları açıp, Allah (c.c.)'ın marifetine ve muhabbetine gidebilir. Yani insan kendi benliğini çözdükten sonra, onu yaratan, hiçbir şey değilken ona şekil ve suret veren, kâinatı sadece onun faydalanması için bin bir güzelliklerle donatan yaratıcısını tanıyabilir ve muhabbetle bağlanabilir bir varlıktır. “Hakiki zevk ve hakiki mutluluk ve elemsiz lezzet O'nu tanımak ve sevmekle kazanıla bilir.” Bütün yaratılanlar arasında buna namzet olan tek varlık insandır. Çünkü Yüce Allah insanı dünya memleketinin halifesi olarak yaratmıştır. Kendisine verilen bu görev nedeniyle “Sadece Onu tanımak ve Ona ibadet etmek için yaratılmıştır.”[6]

İnsan, Cenab-ı Hakk'ın bütün isimlerini, yansıtan bir aynadır. İman gözlüğüyle ve dikkaitle bakıldığında insanın üzerinde Cenab-ı Hakk'ın isimlerini okumak mümkündür. Mesela; hayat sahibi olmakla Allah'ın 'Hayy' ismi, konuşmasıyla 'Mütekellim, yaratılmış olmasıyla; 'Halık', kusursuz bir surette ve güzellikte oluşuyla; 'Musavvir' ismini görmek ve okumak mümkündür. Yüce Allah Kuranda insanın yaratılışından bahsederken ona verdiği organları da zikreder: “O ki, yarattığı her şeyi güzel yaptı ve insanı yaratmaya çamurdan başladı. Sonra onun neslini basit bir sudan bir hülasadan, yani bir özden kıldı. Sonra ona şekil verip içine ru­hundan üfledi; hem sizin için kulaklar, gözler ve kalpler yaptı. Ne kadar az şükrediyorsunuz."[7]Buyurur.

Görüldüğü gibi insan, Cenab-ı Hakk'ın milyonlar çeşit his ve duygularla süslediği, mahiyetine sınırsız özellikler, kabiliyetler ve yetenekler yerleştirdiği, bütün varlıkları emrine amade kıldığı ve yeryüzünün idaresini geçici bir süre için kendisine verdiği mu­kaddes ve mükerrem bir varlıktır. Bu sebeptendir ki Allah (c.c.) insanı bu fani âlem için değil, bilakis sonsuz bir hayat için yaratmış ve onu takibe almıştır. Her yaptığı işi, her sözü, her hareketi kaydedilmektedir. Allah (c.c.) insanı dilediği bir zamanda bunlardan sorgulayacak ve hesaba çekecektir.

Dünya insan için sadece bir imtihan yeridir. İçinde, zararların ve menfaatlerin, şerlerin ve hayırların, çirkinliklerin ve güzelliklerin toplanıp, hamur gibi yoğrularak birbirine karıştırılmış olduğu bir imtihan yeri… Dünya bir bahçe, sadece burada ahiret fidanları yetiştirilmektedir. İnsan buraya zor ve zahmetli bir hayat yaşamak veya geçici zevklerle kendini avutmak için gelmemiştir. Dünya sadece onun için, çalışmasını bitirdikten sonra ücretini almak için beklediği bir yeridir. İnsan buradaki işlerini tamamladıktan sonra, çalışmasının karşılığı olarak asıl vatanı olan ahret âlemine gidecektir. Öyleyse; insana, fani olan bu dünyada ve kısa olan bu ömürde yapacağı çok önemli görevler düşmektedir. Çünkü ebedi hayat burada kazanılacaktır. Ve bu dünya misafirhanesinde her şeyi hikmetle yapan ve çokça ikram eden bir sahibi vardır. Ve yapılan en küçük bir iyilik ve en küçük bir kötülük dahi karşılıksız bırakılmayacaktır. Ve “dünyevi dostluklar ve makamlar da ancak kabir kapısına kadar devam eder. İşte bu yüzden insan bu geçici dünya hayatı için ahiretini unutma­malı, sonsuz bir hayatı, kısacık dünya hayatı için bozmamalı, faydasız ve boş şeylerle ömrünü zayi etmemeli, kendini burada bir misafir olarak görüp, misafirhane sahibinin emirlerine göre hareket etmeli ve selametle kabir kapısını açıp, sonsuz bir saa­dete adım atmalıdır.

Sonuç olarak ”Cenab-ı Hak " Bu dünya hayatının bir eğlence ve oyundan ibaret olduğunu, ancak asıl vatanın ve gerçek hayatın ahriet yurdu ve hayatı olduğunu keşke bilselerdi." Buyurmaktadır. Cenab-ı Hak bizleri gerçek vatanını ve yurdunu bilenlerden eylesin…

 



[1]Bakara 29

[2]Enbiya 37

[3]Bakara 30

[4]Tin 4

[5]Tin 5

[6]Secde 7-9

[7]Ankebut 64

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.