Hüseyin YILMAZ

Hüseyin YILMAZ

Kadir Mısıroğlu’nun Bediüzzaman’a dair iddiaları-2

Bir önceki makalede, Kadir Mısıroğlu’nun Üstad Bediüzzaman’ın Sultan Abdulhamid’e olan mevhûm düşmanlığını medâr-ı bahs etmiştim. Bu makale, hakikatsız düşmanlık iddialarının başına giydirilen kırmızı külahı düşürmek kasdı taşıyor; üzgünüm...

Üstad’ı Sultan Abdulhamid’e düşman ilân eden Kadir Bey, iddiasını pekiştirme ihtiyacı ile olsa gerek ki, Bediüzzaman’ı Nemika Sultan’ın damadı Osman Turan’ın evine kadar götürüp özür diletip, helâllik aldırıyor. Tarihçimiz, bu hâtırayı Osman Turan’dan dinlediğini söylemeyi de ihmâl etmiyor.

Öncelikle bir hususu kayıtlara geçelim: Bediüzzaman, değil Sultan Abdulhamid, ismi cismi bilinmeyen bir mü’mine de haksızlık yaptığına kani olduktan sonra özür dileyip helallik almak isteyecek kadar mü’min ve Müslimdir. Bu, onu veya bir başkasını küçültmez, aksine yüceltir. Yani Kadir Beyin, Osman Turan’dan nakille anlattığı hâtıra gerçek olsa, hiçbir mahzuru yoktur. Bediüzaman’ı da küçültmez, aksine yüceltir.

İtiraz noktası, Bediüzzaman’ın özür dilemiş olup olmaması değil; bu hâdisenin vâki olmayışıdır. Şöyle:

Kadir Bey diyor ki, Bediüzzaman Urfa’ya gitmek üzere yola çıkarken uğradığı Ankara’da bu hâdise vuku bulmuş. Üstad’ın son Ankara’ya gidişi ile Urfa seyahati arasında geçen zaman dilimi yaklaşık olarak iki buçuk aydır. Olabilir, karıştırmıştır diyelim.

Kadir Bey’in iddia ettiği bu görüşme gerçekleşmiş olsa, en iyi ihtimal 1959’da Beyrut Palas oteline yerleştiği günlerdir. Herkes biliyor ki, o günlerde Üstad sıkı bir tarassud altındadır. Gazetecilerin muhâsarası ise yirmi dört saat devam etmektedir. Üstad’ın bir kare fotoğrafını çekmek, yahut ağzından bir kaç kelime beyanat almak için kuş uçurtmuyorlar. Üstelik Üstad hasta ve ömrünün son demlerini yaşayan yaşlı bir insandır.

Kadir Bey’in neyin eseri olduğunu bir türlü anlayamadığım garib iddiasına göre, Üstad bu şartlarda Beyrut Palas’tan çıkıp yalnız başına Osman Turan Beyin evine gitmiş ve Nemika Sultan’dan dedesi Merhum Sultan Abdulhamid’e yaptığı “itale-i lisan” (Söz ile taciz) sebebiyle özür dilemiş ve helallik almıştır.

Behey Üstad!.. Bediüzzaman Hazretlerinin içinde bulunduğu o günkü şartlarda, kendi başına bütün bu işleri yapmasının imkân ve ihtimali var mı? Olsa olsa etrafındaki üç beş talebesinden yardım alarak bu ziyareti gerçekleştirmesi lâzım.

Böylesi bir durumda da ne Bediüzzaman, ne de talebeleri bu ziyareti gizleme ihtiyacı duyarlar. Aksine Bediüzzaman’in hakperestlik hanesine yazılması gereken bu tavrını alkışlar ve göz yaşları içinde ilân etmeleri aklın gereğidir. Ne var ki, o gün Ankara’da olan ve bu hâdisenin içinde yer alması muhtemel bütün talebeleri, böyle bir hâdisenin vâki olmadığını ifâde ve ilân ediyorlar.

Sonra otelden dışarıya adım atmasına izin vermeyen devlet tarassudunu yarmış olmasını farzetmek de başka türlü kabul-ü imkânsız bir iddia.

Bu kadar da değil... Osman Turan merhum da yirmi küsur kitabı, yüzlerce konuşması ve hocalık hayatında hiçbir yerde bu hâdiseden bahsetmiyor. Ne hikmetse bu çok mühim hâdiseyi sadece Kadir Beye anlatmış; ondan sonra da unutmuş, bir daha da asla hatırlamamıştır!.. Kısacası, varlığı iddia edilen bu garib hâdiseye şahid olacak tek kişi var, o da yaşamıyor artık.

Ya Kadir Bey’in hilâf-ı hakikat konuşmayacağına hükmedip, imkânsızın imkânsızı, akıl ve şuuru çatlatan bu garib hâdisenin yaşandığına hükmedeceğiz. Ya da, Osman Turan hoca ile Kadir Bey’den birisinin şuur ve hâfızasının azizliğine uğradığını düşünüp, daha fazlasını söylememek için sükût edeceğiz.

Bahis mevzuu olan Bediüzzaman ve Sultan Abdulhamid olmasa idi, şuuru felc eden bu hâdiseyi, en azından görmezlikten gelebilirdim. Hayır, böylesi bir hâdise, hiçbir şartta vuku bulmamıştır. Kadir Beyden özür diliyorum; herhalde beşeriyet muktezası zihnî bir ârâzla hata etmiş. İnşaallah vefatından önce düzeltme yoluna gider de, Üstad Bediüzzaman’ın lehinde kaydedilmesi gereken bu muhayyel helâllik meselesini kendisi için vâki hâle getirip Üstad’dan özür dileyerek, helallik temenni eder.

Kadir Beyin bu bahsi naklederken ihtiyâr ettiği uslûb, sarfettiği kelimeler, hele de Bediüzzaman’ın Alman savaşında ölen Almanlara “şehid”, dediği yolundaki yakışıksız iftira başlı başına birer makale mevzuu. Ne var ki, muradım Kadir Beyi üzmek değil. Sadece şu kadarını söylemeliyim ki, “şehid Almanlar” iddiası çok çirkin bir iftiradır.

Bediüzzaman’ın eserlerinde veya şahidlerle müdellel hiçbir hâtıra ile isbatı kabil olmayan bu iftira, Kadir Beyin uhrevî hayatı için de büyük zarardır. Nedâmetini temenni ile dua ediyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
4 Yorum