Kabirde yol arkadaşı: Mülk Suresi

Kabirde yol arkadaşı: Mülk Suresi

Mülk sûresini ibadet şevkiyle okumayı itiyat edinenler, bu sorularla istenen uyanıklığı hayata taşıyabildiği ölçüde sünnet-i seniyyeye riayet etmiş olacaklar. İşte O zaman, sûre-i celîlenin okuyanı kabir azabından koruyacağı müjdesi, mânasını bulacak.

Mülk sûresi (tebareke), kâinat mülkünün Allah’ın kudret elinde olduğunun îlânı. Ölüm ve hayatın hikmetine işaret ediyor; ölümlerinden sonra insanların yeniden diriltilerek îman edenlerin mükâfat göreceğini, kâfirlerle günahkârların cezalandırılacağını haber veriyor. Peygamberimiz (s.a.v.) mü’min gönüllerde bu hâsılayı temin etmek üzere sûre-i celîlenin okunmasını teşvik ederek “Mülk sûresinin okuyan kimseye şefaat edeceğini”1 bildiriyor; onun “kabir azabına karşı koruyucu ve kurtarıcı olduğu”2müjdesini veriyor.

Mülk sûresinde insana önemli sorular tevcih ediliyor. Hiç kimsenin “Hayır” diyemeyeceği hakikatlerin, bu vesileyle düşünülmesi isteniyor. İlk soru şu: “Yaratan bilmez olur mu?3 Sözünüzü ister gizleyin, ister açığa vurun. Bilin ki O, kalplerin içindekini bilir. İlmi her şeyin inceliklerine kadar nüfûz ettiği ve her şeyden hakkıyla haberdar olduğu halde Yaratan bilmez olur mu?4 Bu soruya verilecek cevap; “Elbette bilir.” demeken ibarettir.

İbn-i Abbas (r.anhüma)’dan rivayet olunduğuna göre; müşriklerin Rasûlullah (s.a.v.) hakkındaki bâzı dedikoduları, Efendimiz’e vahiyle bildiriliyordu. Bundan dolayı dediler ki: “Sözlerinizi gizleyin. Muhammed’in Rabbi duymasın.” Bunun üzerine bu âyet-i kerîme nazil oldu ve hiçbir şeyin Cenab-ı Hakk’ın bilgisinden gizli kalamayacağı bütün insanlara ihtar edilmiş oldu.

MÜ’MİN ŞUURUNU DİRİ TUTAR

Burada şunu söylemek lâzım: Dünyada günah işleyenler ya Allah’ın kendilerini gördüğüne inanmıyor ya da hırs ve dünya muhabbeti sebebiyle gaflete düşüp kulluk vazîfelerini unutuyorlar. Bir mü’min sadece, hiçbir şeyin Allah’tan gizli kalmayacağı şuurunu diri tutsa, bir an bile Allah’tan gafil olabilir mi? Bırakalım pervasızca günaha dalmayı, mâlâyânî ile vakit zayi edebilir mi?

Bundan sonraki soruların bazıları şöyle: “Gökte olanın, sizi yere batırıvermeyeceğinden emin misiniz? Yahut gökte olanın üzerinize taş yağdıran (bir fırtına) göndermeyeceğinden emin misiniz?”5 “Rahmân olan Allah’a karşı size yardım edecek askerleriniz kimlerdir? Allah size verdiği rızkı kesiverse, size rızık verebilecek olan kimdir?”6 “Suyunuz çekiliverse, size kim bir akarsu getirebilir?”7

Şimdi (düşünün bakalım), yüz üstü kapanarak yürüyen mi (varılacak) yere daha iyi erişir yoksa doğru yolda düzgün yürüyen mi?”8

Buradaki ilk iki soru, ilâhî kudretin sonsuzluğunu hatırlatıyor. Doğrusu sınırsız güç ve kudret sahibi olan Allah’ın gazabına uğramaktan sakınmak gerekir. Çünkü bizi O’nun yakalamasından kurtaracak bir güç yoktur. Mü’minler şunu bilir ve inanır ki yerden ve göklerden gelen âfetler, sadece maddî sebeplere bağlı değildir. Bilakis mülkün tasarrufu tamamen Allah’a aittir. Bu itibarla âyetlerde belirtilen ihtimallerin mevcudiyeti, onları korku ve endişeye sevk etmez. Bilakis Allah’a bağlılık ve teslimiyetlerini artırır.

Daha sonraki üç soruda yine Allah’ın azameti hatırlatılarak, hiçbir ordunun O’na karşı isyan edenlere yardım edemeyeceği bildiriliyor. Bir de şu sorular var: “Rızkınızı kesiverse, suyunuz çekiliverse; bunları size kim getirebilir?” Mümkün mü?

Elbette hayır. Demek ki, insan haddini bilmeli. Kendisiyle bazı şeyler yapabildiği sınırlı gücüne aldanmamalı; Sonsuz Kudret Sahibi’nin elinde olduğunu unutmamalı. Acziyetini idrak ederek daima şükür halinde bulunmalı; âyetlerdeki soruları nefsine hatırlatmalı. Belli vakitlerdeki okumalarla bu şuuru canlı tutmalı.

HAK YOLUN YOLCUSU

Son sırada zikrettiğimiz; “(Düşünün bakalım), yüzüstü kapanarak yürüyen mi (varılacak) yere daha iyi erişir, yoksa doğru yolda düzgün yürüyen mi?” sorusu ve mukayesesine vereceğimiz cevap; “Elbette ikincisi” demektir. Çünkü birincisi, gittiği yolun bozukluğu ve kendisindeki ârızalar sebebiyle doğru dürüst ilerleyemez; o bâtıl yolun yolcusudur. İkincisi ise doğru yolda ilerleyen sağduyu sahibidir; kudret-i ilâhîyi göz önünde tutarak, hayatı ona göre tanzim eden hak yolun yolcusudur. Bunlar arasındaki fark, mukayese edilmeyecek derecede açıktır. Bununla birlikte Rabbimiz, böyle bir kıyasın gündemde tutulmasını istiyor. Birinin değerini bilmek, diğerine sapmamak üzere bu hususu aklınızda tutun diyor.

Aslında -sadece îman edenler değil- bütün insanlar bu sorularda dile getirilenlerin böyle olduğunu bilir, hisseder. Buna rağmen sık sık unutur; unutmak kolayına gelir. Vâkıa, âyetlerdeki sorular da -aksi iddia edilemeyecek gerçekleri hatırlatmak üzere- istifham-ı inkârî kabîlinden olup, öğretme maksadıyla sevk edilmemiştir.

Mülk sûresini ibadet şevkiyle okumayı itiyat edinenler, bu sorularla istenen uyanıklığı hayata taşıyabildiği ölçüde sünnet-i seniyyeye riayet etmiş olacaklar. İşte O zaman, sûre-i celîlenin okuyanı kabir azabından koruyacağı müjdesi, mânasını bulacak.

Kaynak: Cafer Durmuş, Altınoluk Dergisi, 363. Sayı, Mayıs 2016

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.