Kabir kapısı kapanmıyor

Geçtiğimiz hafta içinde dört gün ara ile, yakın akrabalarımızdan önce kanser tedavisi görmekte olan oğlunu sonra yoğun bakım hastası babasını ahiret yolculuğuna uğurladık.

Her ikisi de birbirlerinin vefatını dünya gözüyle görmeden ve anlamadan vefat ettiler. Bu ilahi takdir ve tecellinin ardından, bir kez daha tefekkür ve tezekkürle, yaptığımız derslerle ölüm hakikatini okuyup anlamaya gayret gösterdik.

Üstad Hazretleri, On Dördüncü Sözün hatimesinde şöyle der; ‘‘Ey nefsim! Deme, ‘zaman değişmiş asır başkalaşmış. Herkes dünyaya dalmış, hayata perestiş eder, derd-i maişetle sarhoştur.’ Çünkü ölüm değişmiyor. Firak bekaya kalb olup başkalaşmıyor. Acz-i beşerî, fakr-ı insanî değişmiyor, ziyadeleşiyor. Beşer yolculuğu kesilmiyor, sürat peyda ediyor.”

Evet zaman değişmiş asır başkalaşmış gibi bahaneler kişinin kendini aldatmasından başka bir şey değildir. Apaçık ölüm gerçeği karşısında gaflete düşenler, ya da nefislerinin tuzağına takılanlar…

Ölümün habercileri, şakaklarımızdan başlayıp çenemize doğru yayılan, bıyıklarımıza ve kaşlarımıza sıçrayan o beyaz kıllar. Bize, El mevtü hakkün; ‘‘Ölüm haktır’’ der. ‘‘Her nefis her lahza ölümü tatmaktadır’’ hakikatini hatırlatır. Evet kâmil bir mümin, ihsan şuuru içinde; ’Allahım, hayatımda pek çok hata ve kusurlarım olmuştur. Ancak kirpiklerimin ucunda ölümü hissediyor, kaşlarımda tulu eden ölüm şafağını görüyor gibi oluyorum.’

İşte ömrümün sonuna yaklaşırken; Her gelecek yakındır sırrıyla, ben şimdiden görürüyorum ki: Yakın bir zamanda kefenimi giydim, tabutuma bindim, dostlarıma veda eyledim. Kabrime teveccüh edip giderken, senin dergâh-ı rahmetinde, cenazemin lîsann-ı hâliyle ruhumun lîsan-ı kaliyle bağırarak derim: ‘’El-emân! Yâ Hannân! Yâ Mennân! Beni günahlarımın hacâletinden (utancından) kurtar.’’ diyerek ona yönelmelidir.

Kırk elli yaşın üstünde olup ihtiyarlık sabahında uyanan bizler, kendimize çekidüzen vermeliyiz. Ahirete ait amellerimizi dünyevi herhangi bir ücret ve beklentiyle boşa çıkarmak nefsin tuzaklarındandır. Bu tuzak şeytanın bazen sağdan bazen soldan, önden ve arkadan salvolarıyla daha da tehlikeli bir hal alır. Bu tuzağa karşı mü’min daha müteyakkız olmalı. Önümüzde duran kabrimize daha çok ışık göndermek ahretimiz için azık tedarikinde bulunmak ihtiyarlık ni’metinin fırsatlarından’dır. Yaşadığımız her gün son günümüz olabilir.

Hayat treninde yol almaktayız. Her birimiz için belirlenmiş bir durak var. Hızla o durağa doğru ilerlemekteyiz. Sağa ve sola inhiraf etmeksizin süratle ölüme doğru gidiyoruz.

İbn-i Hacer-el Askalânî’nin Münebbihat adlı eserinin başında yer alan, nasihate kulak verelim.

"Ey dünya meşgaleleriyle oyalanan zavallı! Upuzun bir ömür ümidiyle hep aldandın. Yetmez mi artık bunca gaflet ve umursamazlığın. Bak, yaklaştı ötelere yolculuk zamanın; unutma ölüm çıkıp gelir bir gün ansızın. Seni bekliyor kabir, o ki amel sandığın. Öyleyse, kov dünya endişelerini ve sabra sığın; ecelin dolup da yolculuk anın gelene dek hâlâ var bir fırsatın." Evet, "El-mevtu ye’tî bağteten - Ölüm ansızın çıkıp gelir." Ve herkes o yolculuğa ne hazırlamışsa kabrini onunla donatır. Bazıları çeyiz sandığı elinde şeb-i arusa gidiyor gibi ona doğru yol alır. Kimisi de elleri boş bir müflis gibi kabre varır ve onu hatalarının, kötülüklerinin ve günahlarının sandığı olarak bulur.

Yakup Aksoy

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.