İstiğfar ibadettir

İstiğfar ibadettir

Bizler "Estağfirullah" demekle Tövbe etmenin ötesinde Allah Teâlâ'ya karşı yalvararak hâlimizi arz eder, kulluğumuzu İdrâk ederiz

Allah Teâlâ Hazretleri her an bir oluşta, her an bir tecellîde ve her tecellîde daha evvelki tecellînin aynısı olmamakta. 
Kıymetli dostlar, bazı şeyler tekrarlansa da tekrar tekrar konuşulsa da, esasında yeni benliklerle bunları dinliyoruz. Fiziki olarak bile milyarlarca hücremiz her saniye ölmekte ve ölen hücrelerin yerine milyarlarca yenileri eklenmekte. Bir de buna zâhiri bedenin dışındaki, ruhî iklimimizi, düşünürsek, onun üzerinde tefekkür edersek, bu oluş durduralamayacak, önüne set çekilemeyecek kadar hızlı bir şekilde değişmekte.

İSTİĞFAR ETMEK İBADETTİR 
Efendimiz (sas); "Ramazan Ayının ikinci onu da mağfirettir." buyuruyor. Mağfiret deyince aklımıza istiğfar gelir. 
İstiğfar yani tövbe etmek, en azından lisânen istiğfarda bulunmak tövbenin ilk şartlarındandır. İstiğfarın kendisi zaten duadır. "Estağfurullah" demek ise ibadettir. 
Tövbe etmenin ötesinde "Estağfurullah" dediğimizde Allah Teâlâ'ya karşı kulluğumuzu idrak ettiğimizden dolayı ibadet ecri alırız. 
Duamız kabul olundu mu olunmadı mı, tövbemiz kabul olundu mu olunmadı mı, o ayrı bir bahis. Fakat tövbe ve istiğfara devam edenler, "Estağfirullah" dediklerinde sadece günahlarından dolayı mahcubiyeti düşünmezler. Bununla beraber Allah'a karşı istiğfar etmenin zevkini de tadarlar. 
İstiğfar ettiğimizde, "Beni affet, mağfiretini umuyorum." dediğimizde aslında şunu demiş oluruz. Kul olarak bir biz varız bir de mabudumuz Allah var. 
Bizler istiğfar ederek kulluğumuzu idrak ederiz. Neden? Çünkü bizi affedecek bizim mabudumuz olan mercii aklımıza gelir. 
Kardeşlerim, bizim bu dünyaya gelmemizdeki kasıt; Allah'a ibadet etmek ve onu bilmek değil miydi? İşte İstiğfar da, o bilişe hizmet ettiği için, aynıyla ibadettir. 
Mahlûkatın, daha doğrusu insanların ve cinlerin Allah'a ibadet etmek ve O'nu zikretmek üzere yaratıldığını bildiren ayeti kerime fehvasınca istiğfar eden kişi ayniyle ibadet etmiş olur. 

MAKBUL OLAN İSTİĞFAR 
"Estagfirullah" dediğinde bir kul, hem Rabbini hatırlıyor hem de zihninde o anda geçen günahı varsa tövbe ediyor.
Esasında makbûl olanı kişinin ibadetten sonra yaptığı istiğfardır. 
Adamın biri uzun zamandır camiye gitmiyor. Bakmış, kalbi titremeye başlamış, ayakları dizi tutmuyor; ölümü hatırlamış. "Ben böyle ölmeyeyim, gideyim de camiye, namaz kılayım." demiş. 
Camiye gitmiş hatırladığı kadarıyla cemaatle namaza durmuş. Farz namazı bitmiş, Müezzin Efendi başlamış; "Estağfurullah... Estağfurullah...
Estağfurullah..." demeye. 
Bizim Karadenizli'nin kafası atmış; "Ula şimdi ne ettuk? Yine mi günah ettuk?" demiş, o istiğfarın mânâsını kavrayamadığından...

İSTİĞFAR EDER, AFFIMIZI İSTERİZ 
Az sonra ibadet edeceğiz, Allah'a yalvaracağız, Allah'a hâlimizi arz edeceğiz. Dolayısıyla huzura çıkacağımız için eski günahlarımızdan dolayı istiğfar ederiz. O rahmet ve mağfiret sağanaklarından istiğfar ederek, istifade ederiz. 
İbadet esnasında yaptığımız hatalardan dolayı, o ibadeti lâyıkı veçhiyle yapamadığımız için namazdan veya ibadetten sonra istiğfar ederiz. 
Eski hatalardan uzaklaşarak Huzurullah'a dönmek için, ibadet ve taatın başlangıcıda da istiğfar ederiz.
Çünkü bir kişi her türlü hatayı yaptıktan sonra hiç nedâmet duymadan ibadete kalkışırsa o, Allah'la istihzaya girmiş olur. 
Allah Teâlâ bile Kur'ân-ı Kerim'inde, en önce tövbe edenleri sayar, sonra da ibadet edenleri sayar. Bu da ibadetin başında da, İstiğfar olduğuna işaret eder. 
Allah-u âlem ikinci "on"da biz kulların mağfiret olunması ve mağfirete teşviki on gün oruç tuttuktan sonra, o ibadet taatten sonraki istiğfarın, ecrini kazanmaktır. 
Aynı zamanda, ibadet ve taatimizden sonra yapmış olduğumuz istiğfarla o ibadet ve taatten dolayı kibirden de muhafaza olunmuş oluruz. 
Allah Teâlâ, istiğfar edenleri, överek zikreder: "O sabredenleri, o doğruluktan şaşmayanları, o el pençe divan duranları, o nafaka verenleri ve seher vakitlerinde o istiğfar edip yalvaranları (görür)." Âl-i İmran: 17 
Kardeşlerim, seher vakitlerinde bir insan niye kalkıp da, Allah'tan mağfiret diler? Muhakkak ondan evvel bir ibadeti vardır. 
Allah Teâlâ herkesin uyuduğu vakitte kalkıp ibadet edip ondan sonra, sanki günah işlermiş gibi günah işlemiş derecesinde; o ibadetini gözünde hiç bir şey görmeyerek, kendi benliğini de bir tarafa bırakarak; "Yâ Rabbi, beni affeyle." diye mağfiretini isteyen kullarını seviyor. Ve Kur'ân-ı Kerîm'inde bunlardan meth-ü sena ile bahsediyor.

RAMAZAN AYINA ERİŞEMEYEBİLİRDİK
Sevgili dostlar, şu on günü, Allah bize nasip etti, bu Ramazan Ayına erişemeyebilirdik. Mânevî ya da maddî hastalıklardan dolayı orucu tutamayabilirdik. Elhamdülillah Rabbimiz bizi bu aya eriştirdi ve bizleri oruç nimetiyle rızıklandırdı. Bu arada şeker hastası olan tutamayan kardeşlerimize de, Allah kat be kat ecrini verecektir. O mazeretlerinden dolayı mahzun da olmasınlar; hatta bizlere, Ümmeti Muhammed'e dua etsinler. Onların hüzünlü kalbi sayesinde Allah bizim oruçlarımızı da aliyyü'l âlâ bir şekilde kabul eder. Hani o yanmak ayrı bir güzelliktir. Peygamber (sas) Efendimiz; "Rahatsızlığından dolayı her zaman yaptığı ibadeti yapamayan kişiye ecir vardır." buyurmuşlardır. Biz bu on gün içerisinde bu güzellikleri düşünerek Allah'ın mağfiret kapısını boynumuzu büküp; "Yâ Rabbi, bir dahaki Ramazan Ayına erişir miyim. Bilmiyorum. İkinci, üçüncü on günü tamamlayabilir miyim, bilmiyorum. Lütfen ve keremen meccânen karşılıksız olarak orucuma değil, yaptığım ibadetleri sana sunmuyorum, Yâ Rabbi.Sen Allah'lığınla tecell'i et de beni mağfiret ettiğin kullar zümresine dâhil eyle." diye dua etmek her halde on gün içerisinde yapılacak kârlı işlerin başında gelecektir. Tabi bu arada Kadir gecesinde çokça edeceğiz ama ezberimize almak için Efendimiz (sas)'in bu dualarını da unutmamak lazım. "Allâhümme inneke afüvvün kerîmün, tuhıbbü'l-afve fa'fü annâ"...."Yâ Rabbi, Sen afüvsün, kerimsin, af etmeyi de seversin bizleri affeyle yâ Rabbi!"

DÜNYA LEŞTİR TâLİB OLAN KÖPEKTİR
Dervişin biri seyahate çıkmış, bir şehre varmış. Karnı açmış ama parası da yokmuş.
Uzaktan gelen bir adamın başının üstünde taşıdığı bir tabla içinde tâze hurma görmüş, onu takip edeyim demiş. Birdenbire arkasından birileri "Tutun!
Yakalayın!" diye bağırmışlar ve dervişi yakalayıp, hapse atmışlar.
Derviş hapishanede, "hiçbir suçum yok" diye düşünürken bir de ne görsün, o yolda gördüğü hurma hapishaneye gelmiş. Meğerse vezirin biri halifeye karşı gelmiş, halife de onu hapsettirmiş. Vezir de hapishaneye kendi bahçesinden hurma getirtmiş. Hem kendi yiyecek hem de dağıtacak.
Vezir, "Şu adamın da elini çözün de, o da yesin." demiş.
Askerler, "Kapkaç suçlusu olduğu için onun ellerini çözemeyiz, kanun böyle." demişler. Bunun üzerine vezir, "O zaman adamı yanıma getirin."demiş. Getirmişler. Vezir bir tane hurma kendi yiyor, bir tanesini de o adama veriyor.
Derviş içinden şöyle geçirmiş, "Yâ Rabbi! Madem bu hurmayı bana yedirecektin, beni neden buraya getirdin?" Cenâb-ı Hakk'dan ilhâm vâki olmuş."Eddünyâ cîfetün tâlibühâ kilâbun."* 

Sen dünyâya tâlib oldun, öyleyse köpekler seni ısıracaktır. 

*Dünya leştir ona tâlib olanlar köpeklerdir.

AYET-İ KERİME
 "Sen onların içlerinde bulunduğun müddetçe, Allah onları azaba uğratmayacaktır. Onlar bağışlanmalarını dilerken, Allah kendilerine azab etmez" Enfâl - 33 

 "Ve onlar utanç verici bir iş yaptıkları veya varlık sebebine aykırı bir davranışta bulundukları zaman, Allah'ı hatırlar ve günahlarının affı için yalvarırlar. Zaten Allah'tan başka kim günahları affedebilir. Onlar işledikleri günah üzerinde de bilerek ısrar etmezler." Âl-i İmran: 135

HADİS-İ ŞERİF
 "Allah Teâlâ gündüz günah işleyenin tövbesini kabul etmek için geceleyin elini açar.
Geceleyin günah işleyenin tövbesini kabul etmek için de gündüzün elini açar. Güneş battığı yerden doğuncaya kadar bu böyle devam edip gider." Müslim 

 'Her kim, "Estağfirullâh'ellezî lâ ilâhe illâ hû, el-Hayye'l-Kayyûme ve etûbü ileyh: Kendisinden başka ilâh bulunmayan, ebedî hayatla daima diri olan, her şeyin varlığı kendisine bağlı olup kâinatı yöneten Allah'tan beni bağışlamasını diler ve günahlarıma tövbe ederim" diye yalvarırsa, savaştan kaçmış bile olsa, günahları bağışlanır." Tirmizî

SORDUM-ÖĞRENDİM

Orucu kasten bozsam hükmü nedir? 

Orucunu bilerek ve kasten bozmak Ramazan ayının hürmetine saygısızlıktır ve büyük günahtır. Hz. Peygamber, orucunu bu şekilde bozanların keffâret ile yükümlü olacaklarını belirtmiştir. Yine Hz. Peygamber (sas)'in bildirdiğine göre oruç keffareti, öncelikle bir köle azat etmektir, buna imkân bulunmadığında -ki günümüz şartlarında bu imkân fiilen ortadan kalkmıştır- iki kameri ay veya 60 gün ara vermeksizin oruç tutmaktır. Buna da gücü yetmeyen kişi, 60 fakiri bir gün ya da bir fakiri 60 gün doyurur. Bu keffâretin yanında ayrıca, bozulan o orucun da kaza edilmesi gerekir.

DUA
Efendimiz (sas)'in Duası 

 "Allahümmağfirlî ve'rhamnî ve'hdinî ve 'âfinî ve'r-zuknî" 

 "Allah'ım beni bağışla, bana merhamet et, bana hidayet nasip eyle, bana âfiyet ve (hayırlı) rızık ver." Âmin.

 

a.haber

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.