İstibdat hastalığını kurutmak

Üstad Bediüzzaman, nemelazımcılığı istibdadın bir yadigarı olarak görür. Mübalağanın da ihtilalci olduğunu söyler. Nemelazım donuk ve yapıcı olmayan bir düşüncedir.  Melekeleri dumura uğratır ve inkişaflarının önünü keser. ‘Başlarımız nasıl olsa bizim yerimize düşünüyor ve dolayısıyla bizim düşünmemize gerek yok‘ der ve istişare mekanizmasını terk eder.  Başlarına aşırı güvenle görevlerini ihmal eder, mevzisini terk eder ve toplumun görevlerine de atalete uğratır.

Bu anlayış bütün çözümleri muayyen kişilerden ve başlardan bekler.  Dolayısıyla tekilci bir yönetimin önünü açar. Bediüzzaman nemelazımcılığı istibdat hastalığının sonuçlarından birisi olarak görür. Nemelazımcılık bir çeşit hastalıktır. Bununla birlikte, Bediüzzaman farklı bir bağlamda da şunları söylemektedir: “Şeriat da, yüzde doksan dokuz ahlâk, ibadet, âhiret ve fazilete aittir. Yüzde bir nispetinde siyasete mütealliktir; onu da ulü'l-emirlerimiz düşünsünler (Divan-ı Harb-i Örfi, 1993, s. 28).” Demek ki ümeranın da bir ihtisas alanı var ve bu alanda onların sadareti veya rüchaniyeti vardır. Ehl-i ihtisasın ihtisas alanına saygı göstermek lazımdır.

Arap baharıyla alakalı her kafadan bir ses çıkıyor. Bazıları Arap Devriminin liderliğinin olmadığını söylüyor ve bu noktadan yapılanları eksik görüyor ve karalama cihetine gidiyor. Nuray Mert gibi kimileri de Arap Devriminin ideolojisi olmadığını savunuyor.  1979 benzeri olsaydı belki de ideolojik cihetten eleştirecekti! Rabert Fısk gibiler ise bu devrimin İslami bir özellik arz etmediğini söylüyor.

Bu değerlendirmeler aslında basmakalıp değerlendirmeler. Zira 2011 yılıyla birlikte Arap dünyası da ideolojiler sonrası dünyaya giriyor. Berlin Duvarı’nın yıkılmasından 23 yıl sonra Arap Baharı da halkına üstten bakan ve istibdadın taaşşüş ettiği ve yuvalandığı ideolojiler devrini kapatıyor. Fransız Devriminin getirmiş olduğu tarihi vetiredeki ideolojik yapıyı yerle bir ediyor. Fransız Devrimi bize merkeziyetçiliği, modernizmi, milliyetçiliği ve sağ-sol ideolojisini getirmiş ve taşımıştı. Bugün artık bu ideolojilerin yaşadığımız dünyada yeri yok. Anlamı da yok. Dolayısıyla Berlin duvarının yıkılması nasıl Batı’da ideolojiler devrini kapatmış ise Arap Baharı da kendi jeopolitik dünyasında aynısını yapmıştır.

Musullu düşünür İmadüddin Halil gibilerin de haklı olarak dikkat çektikleri gibi sağ ve sol kalıpları Fransız Devriminin içimize salmış olduğu bir oyundu. Tih Çölünde kılavuzumuz oldu ve aynı noktada deveran edip durduk! Arap Baharı ile ilgili ikinci küçümseme ifade ise bu devrimin liderlikten yoksun olmasıdır.  Bazen liderler devrimleri değil aksine krizler ve devrimler liderlerini üretir. Fransız Devrimi de lidersiz bir devrimdi ve sosyal mezalime karşı bir ayaklanma suretini almıştır. Bastille Hapishanesi basılmış ve mahkumlar salıverilmiştir. Arap Baharında da böyle olmuş ve Mısır’da Netrön Hapishanesi ve Ebu Za’bel gibi ağzına kadar dolu olan hapishaneler  Bastille gibi boşaltılmıştır. Dolayısıyla herkes kendi kametine göre bir devrim istiyor. Fakat bu devrim herkesin istediğinden daha sağlam ve sağlıklı. Evet, ideolojiler devri kapanmıştır yerine değerler devri geliyor. Keza mutlakiyetçi liderlik devri kapanmış ve onunla bütünleşen istibdat gidiyor ve yerini katılımcı anlayışlara terk ediyor..

Geçen yüzyılda istibdat hastalığına dikkat  çeken iki önemli düşünür vardır. Bunlardan birisi Halepli Abdurrahman Kevakibi’dir ve Tebaiu İstibdat (İstibdadın karakterleri) adlı kitabında istibdadın rahnelerini anlatır. İstibdat fikrin inkişafına mani olduğu gibi her türlü tekamül ve gelişmeyi de sekteye uğratır.  İktisadı bile tekelde toplar ve bu alanda dahi her türlü katılımcılığa kapalıdır. İstibdat sinsidir ve her türlü kalıba girebilir. Onu her fikrin kalıbında görebilirsiniz. Bazen semavi bir boyut kazanabilir ve bazen de arzi kalıplara bürünebilir. Laik, seküler ve Hollanda’da olduğu gibi liberal kalıplara da bürünebilir.
Geçen yüzyıllarda en büyük siyasi ve içtimai hastalıklarımızdan birisi istibdat idi. İçtimai istibdat azalmakla birlikte siyasi istibdat hala devam etmekte idi.  O da Arap Baharı ile birlikte İslam dünyasına veda ediyor. Batı’da siyasi istibdat sınırlı olsa bile yine de kökleşmiş kamuoyu istibdadını görebiliyoruz. İstibdadın tedavisi, şeffafiyet ve hukuk üstünlüğünü ikame etmekle mümkündür.  Arap rejimlerinin yıkılmasıyla birlikte köklü ve kurumsal hale gelmiş olan istibdat yıkılıyor. Bunu en iyi görebilenlerden birisi dünyanın en önemli 100 fikir adamından birisi kabul edilen Humuslu Dr. Tayyip Tizzini’dir ve İbni Haldun’a atfen zamanın hükmünü icra ettiğini belirtiyor. Tizzini istibdat ve fesattan beslenen Arap rejimlerinin Arap Baharıyla birlikte üful ettiklerini söylemektedir. 
İstibdada ilk teşhisi koyanlardan birisi olan Halepli Abdurrahman Kevakibi, 1902 yılında vefat etmiştir. Bediüzzaman ise Şam’da Hutbe-i Şamiye’de Müslümanların en büyük hastalıklarından birisinin istibdat olduğunu ortaya koymuş ve panzehiri olarak da şurayı göstermiştir. Bunu göremeyenler devrimin eksiğini ve lider ve ideolojiden mahrumiyetini dillerine dolayacaklardır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
5 Yorum