İşte çare

Ben şarklıyım.Fakir bir ailenin çocuğu olarak çok kıt imkanlar içerisinde, ilkokuldan sonra  orta ve lise tahsilimi, eski postahane, tütün anbarı ve virane metruk bir hastahane binasında tamamladım. Öğretmen sayısı yetersizdi. İngilizce dersimize din dersi hocası girerdi. Yedi senelik orta ve lise eğitiminde orta birinci sınıfın İngilizce kitabını bitiremedik.

Okulun ikincisi olmama rağmen, İmam Hatibin son senesinde fen ve matematik dersleri olmadığından (Sanki bilerek müfredata konulmamış ta ki, Üniversitelere giremeyelim diye) sosyal derslerim çok kuvvetli olmasına rağmen (sorular fen ağırlıklı olduğundan) bir yere maalesef giremedim. Lise mezunları, üç yıllık eğitim fakültelerine 280 puanla rahatlıkla girerken, ben İmam Hatipli olarak 324 puanla hiçbir yere giremedim. Bu üvey evlat muamelesine (bir nevi) kahrederek iki yıl sonra askere gittim ve 20 ay er olarak askerliğimi yaptım.

Bunları niçin yazdım. Bizim öğrencilik yıllarımızda memleketimizde çok kuvvetli inançsız ve bölücü, devlet düşmanı sol cereyanlar vardı. Lise mezunuydum ve günlerce cebimde içecek çay param olmazdı. Doğunun geri kalmışlığını, fakirliğini ve devletin yetersiz yatırımını solcular  fevkalade istismar ediyorlardı. Gençlerin kafası karıştırılıyor, açıkça devlet düşmanlığı ve komünist fikirler aşılanıyordu. Bazı şeyhlerin hatalı ve göze batan lüks yaşantıları bahane edilerek “din bir afyondur (haşa), sömürü aletidir “denerek din düşmanlığı yapılıyordu. Komünistlik, dinsizlik tüm Anadolu’yu kasıp kavurduğu gibi biçare Bitlis insanını da, gençlerinin kafasını da darmadağın etmişti.

Memleketim Bitlis’te Manevi değerlerine sahip gençler, parmakla sayılacak kadar az idi. Anarşik hareketlerin başladığı  ve gittikçe can güvenliğimizin azaldığı öz memleketimizde, çarşıda gezemez, evimize rahatça gidip gelemez olmuştuk. Tüm mahalle gençlerimiz ve şehrin ekser insanı bölücü, ırkçı,  Maocu ve Leninci fikirlere kapılmış hep beraber solcu olmuşlardı. Bir çorba parasına bir kebap parasına çok gençlerin bu yıkıcı ve bölücü cereyanlara kapıldığını, bunlara dış ülkelerden gelen paralarla harçlıklar verildiğini duyuyorduk.

Belimizi büken fakirliğimize, devlete düşman olmamızı gerektiren çok sebeplere ve din düşmanı olmamızı sağlayacak öyle felsefi ve maalesef tabiatçı ve materyalist telkinlere ve yönlendirmelere rağmen, ben ve benim gibi parmakla sayılacak kişiler manevi değerlerine bağlı kalmış, devletine küsmemiş ezan ve bayrağa saygılı kalmıştık.

Çevremizdeki, okulumuzdaki, şehrimizdeki gençlerin hemen ekserisi komünist zihniyetli, Maocu, bölücü, din düşmanı cereyanlara kapılıp, bir kısmı anarşik hadiselerden hapishanelere dolmuş, bir kısmı yurt dışına kaçmış ve bir kısmı da terör belasıyla dağlarda asker kurşunuyla ölmekte veya askere kurşun sıkıp asker öldürmekle meşgulken bizler evimizde, memur olduğumuz iş yerimizde vatanımızı seven, bayrağını seven imanlı gençler olarak kalmıştık. Peki, bu nasıl olmuştu?

Elbette bu Risale-i Nurlar sayesinde olmuştu.

Örnek vermek gerekirse, işte, başta biçare ben, Bitlis’te ilk Nurları tanıyıp vatanımda ikamet ettiğim müddetçe sınıf arkadaşlarımın bir kaçı hariç hemen tümünü Nur dershanesine götürmüş, bunların yıkıcı bölücü cereyanların kucağına düşmelerine mani olmuş biri olarak, akrabalarımın hemen ekserisine bu eserleri tanıtıp istifade etmelerine hizmet etmenin huzurunu ve mutluluğunu yaşıyorum.

Ve işte Huyut’lar ailesi: Kadınlı erkekli genç kuşağıyla yüzlercesinin, devletin çeşitli kademelerinde, her meslek ve sınıfta, çalışkan, dürüst anlı ak yüzü pak olarak çalışarak hiç birisinin karakol kapısını bile görmeyerek bu iman ve inanç üzere ve vatanına, bayrağına bağlı  şekilde hayatlarını sürdürmeleridir.

1982’de geldiğim Manisa’da da kendi meşrebime uygun Nur hizmetinin ilklerinden olarak başlattığımız hizmetler neticesinde şimdi onlarca bina ve yüzlerce talebe ve binlerce her sınıf insanın imanına, vatan sevgisine bağlı olarak yetişmesine hizmetkarlık etmiş olarak bu şekilde hayatımı sürdürmekteyim.

Yine işte, kırk senedir, şarkta sebat edip adeta avcı hattını terk etmeyerek orda kalan ve hemen her sene tüm şarkın illerini, kazalarını, kasaba kasaba, köy köy, belde belde gezerek tüm köy camilerine Külliyat hediye ederek, binlerce gence ucuz külliyatlar dağıtarak hatta şimdilerde İran’a, Azerbeycan’a diğer Türki Cumhuriyetlere, hatta Rusya’ya giderek iman hakikatlerini oralara ulaştırmaya çalışan ve Hizmet-i Kur’aniye de bulunarak binlerce gencin, her sınıf insanın birer vatansever, imanlı, inançlı insanlar olarak yetişmelerine hizmet eden ağabeyim Celal ve küçük biraderim Rahmi…

Yine öğrencilik yıllarında bir yandan üniversite  okurken diğer yandan Adana’da Yeni Asya bürosunda  neşriyat hizmetleriyle iştigal eden ve mezun olunca DSİ’de inşaat mühendisi olarak çalıştığı daha sonra Harran Üniversitesinde daire başkanı olarak görev yaparken mahalli radyo hizmetlerini yapan ve halende İnternet dünyasında inci gibi parlayan Risale Haber’de yazarlık yapıp ehl-i İmanın duygularına  ve imanına ve istikamette gitmesine tercümanlık etmeye çalışan Nurettin Huyut ve her biri bulunduğu yerde bir rükun gibi hizmeti Kur’ani’yede  bulunan ve yüzlerce insanın imanına, vatan ve memleket sevgisi içerisinde yetişmesine çalışan sülalemizden, öğretmenler, doktorlar, mimarlar ve daha nice mesleklerde çalışan ve Kur’an hizmetinde  vakfı hayat eden gençlerimiz vesaire vesaireler.

Binler misalden bir tek misal olan biz Huyut sülalesini imanlı ve inançlı olarak muhafaza eden, vatanına, ezanına bayrağına bağlı dürüst birer memleket evladı olarak hayatımızı sürdürmemizi sağlayan sır ve sebep nedir? Neden biz ve sülalemiz ele silah alıp dağlara çıkmanın, imansız, dinsiz, anarşist, komünist olup el üstünde omuzlarda gezmenin, Rusya’dan gelen rublelerle lüks yaşamanın  moda olduğu zamanlarda Bütün bunları elinin tersi ile iterek, garip, fakir, horlanan, yalnız, tehlikeler içerisinde mütevazi evlerde, köhne dershanelerde kitap okuyarak, başkalarına anlatarak Allah’a şükür ciddi bir tehlikeye düşmeyerek hatta burnumuz bile kanamayarak hayatımızı sürdürdük ve bugünlere geldik. Bunun nedeni neydi ve nasıl olmuştu?

Bu suale verilecek cevapta bu necip vatanın birlik ve bütünlüğünü sağlamanın, her türlü bölücülüğün ve ahlaksızlık ve rezillik  ve anarşiliğe götüren din düşmanlığının verdiği tahribatları önlemenin çaresi var. Bu vatan bizimdir diyen  tüm hamiyet ehli insanların kulak vermesi lazım gelen bir çare . Ve o çare bugün kangren olmuş şark hadiselerinin ve kimlik savaşında bu aziz vatan evlatlarının önünü açıp mazideki parlak mefahirine ulaştıracak bir çare. O Çarede budur ki;

Benim elime ilkokul beşte iken verilen bir kitap. Küçücük bir kitap. Adı Risale-i Nur Külliyatından Uhuvvet Risalesiydi. Eviriyordum, çeviriyordum, okuyordum, anlamıyordum zorla anlamaya çalışıyordum, Bağrıma basıyordum. Küçük aklımla diyordum anlamasam da bu kitap çok güzel şeyler anlatıyor. Amcamoğluna diyordum “bak, bak bu kitap ne diyor. Diyor ki “Mü’minler’de nifak  ve şikak, kin ve adavete sebebiyet veren tarafgirlik ve inat ve haset, hakikatçe ve hikmetçe ve İnsaniyet-i kübra olan İslamiyetçe… çirkin ve merduttur, muzır ve zulümdür…”

Bak bu Tabiat Risalesi ne diyor. “Tabiat dedikleri şey olsa olsa ve hakikatı hariciye sahibi ise ancak bir san’at olabilir, Sani olamaz. Bir nakıştır, Nakkaş olamaz. Ahkamdır, Hakim olamaz…..”

Bak burada ne diyor. “Türkler Müslümandır. Bin sene Kur’ana hizmet etmiş Alem-i İslama kumandanlık etmiş Kahraman bir millettir. Böyle Kahraman bir milletin torunlarına (bazı zındıkların kusurları yüzünden) kılıç çekilmez. Bizler de Müslüman’ız. Müslüman Müslüman’ın kardeşidir. Rabbimiz bir, Peygamberimiz bir, kitabımız bir, kıblemiz bir, vatanımız bir bine kadar bir bir. Bu birlikler beraberliği uhuvveti gerektiriyor.”

“..Irkçılık bir Frenk illetidir ecnebiler içimize atmışlar taki biz Müslümanları bölüp parçalasınlar yutmaları kolay olsun.diye..”

Bak Cenab-ı Hak Kur’an-ı Hakiminde “sizi taife taife, millet millet, kabile kabile yaratmışım; ta birbirinizi tanımalısınız… birbirinize muavenet edesiniz…yoksa husumet ve adavet edesiniz diye değildir.” vs.

İşte beni ve sülalemi ve vesile olduğumuz yüzlerce insanı  terbiye eden, İmanlı, inançlı, vatanperver, vatanını seven, bayrağını seven insanlar olarak muhafaza eden sır budur. Risale-i Nur’dur. Bu eserler bir Sefine-i Nuh gibi bizi ve bizim gibileri Ahir zamanın dinsizlik bölücülük, anarşistlik belalarından, fırtınalarından çekip çıkararak içerisine alarak  sahili selamete götüren bir eser külliyatıdır. Risale-i Nur Külliyatı Anadolu insanını maddiyunluktan, cehalet  batağından, bizim gibi bütün şarkın insanını bölücülük ve  anarşilik belasından, garbın insanını sefih ahlaksızlık yangınından kurtaracak yegane çaredir. Müddeanın delili biz ve bizim gibi binler Nur Talebeleridir.

Şimdi Ey bu vatanı seviyorum diyen, hamiyet  davasında kimseye yer vermeyen hamiyetfuruşlar, siyasiyyunlar, ilgililer, bilgililer, “biliyorum” davasını güdenler. Bu vatanın maddi manevi terakkisini, birliğini, bütünlüğünü, huzurunu, saadetini istiyorum diyenler işte duyun ve bilin. Bunun çaresi işte budur. Risale-i Nur’dur, Risale-i Nur’dadır.

Ey İman ve İslamiyet düşmanları ve maddiyunluk batağında boğulmuş, Avrupa mukallidi sahtekar hamiyetfuruşlar ve  bu Necip Milletin  bir asırdır mukadderatıyla oynayan Risale-i Nur’un imansız ve emansız düşmanları, üç dört neslimizi  mahvedip, ahlaksızlığa, anarşiye, teröre kurban veren zalimler. Daha ne kadar sırtımızda oturup gırtlağımıza basmaya devam edecek bu hakkı görmeyecek bu hakikatı anlamayacaksınız, sağır olup kör olmakta devam edeceksiniz? Siz varın ne halde olursanız olun, biz Nur talebeleri kafalarınızı çatlatırcasına bunu tüm dünyaya anlatmaya devam edeceğiz. Veminelllahi tevfik vel inaye.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
4 Yorum