İbrahim KAYGUSUZ

İbrahim KAYGUSUZ

İşrakiyye ve Meşaiyye

İslamın itikat tarihi irdelendiğinde Mutezile ekolünün, kadim kültür ve felsefelerle İslam arasında adı konulmamış bir köprü işlevini gördüğü görülür.

El-Kindi bu köprünün birinci ayağıdır. “Meşşaî mektebi” El- Kindi ile birlikte teşekkül etmeye başladı.
El–Kindi’nin kelam konularında Mutezile’den etkilendiği de tarihi bir vakıadır.
İşraki felsefenin tarihsel süreçte ortaya çıkışı ise Meşşailikten kısa zaman sonrasına tekabül eder.

İşrakîyye ve Meşşâîyye, İslam düşünce tarihinde önemli izler bırakmış farklı felsefî akımlardır.

Öncelikle, Meşşâîyye ve İşrakîye’nin çıkışı, tartışma konuları ve getirileri itibarı ile İslam dairesinin haricinde olmadıkları bilinmelidir.

Kadim Yunan felsefesinden etkilenmeleri her iki felsefenin (özellikle Meşşâîlik) ortak paydasıdır. Bu etkilenme birçok itikadi (âlemin ezeliliği, haşr-i cismani, nübüvvet vb.) vartayı beraberinde getirebilmiştir.

Risale-i Nur’da İşrakîyye ve Meşâîyye ekolleri oldukça geniş yer bulmuş ve tezleri kritiğe tabii tutulmuştur. Kavram diziminde bu iki felsefe çoğu zaman birlikte zikredilir fakat farklı manalara tekabül eder.

Çünkü ilgi ve tartışma alanları benzer olmakla beraber kabulleri ve yaklaşımları birbirine uzaktır.

Yunan felsefesinin (özellikle Aristo), Meşşâîyye üzerindeki etkisi İşrakiyye’ye nisbetle daha fazladır.
Mesela, İşrakiliğin sembol ismi Sühreverdi, Aristoculuğu, “Hikmete son veren gayr-ı meşru bir düşünme şekli”olarak zikreder.

Muhakemat’da İşrak yolu, “Marifet-i Sâniin miraçlarının Usulleri”nden biri olarak sayılır.

Yine Sözler’de geçen “Hükemanın münevver kısmı olan Hükema-i İşrakîyyun”ifadesi Bediüzzaman’ın İşrakîye’ye karşı müsbet tutumunu nazara verir.
Fakat İşrakî felsefenin tek ve saf bir form (karakter) olmadığı bilinmelidir. Temsilcileri farklı zamanlarda sarkaç gibi bazen meşşeailiğe bazen de sufiliğe doğru meyletmişlerdir.

Dolayısıyla satır aralarındaki yorum farklarına bu zaviyeden bakılmalıdır.
Mesela Said Nursi  “Ene” risalesinde “Akl-ı evvel” meselesini anlatırken, “Hükemanın yüksek kısmı olan İşrakiyyun”un halt ettiğini söyleyerek bunların Kadir-i Mutlak’ı aciz vesaite muhtaç gösterdiklerini, sebeplere ve vasıtalara “Rububiyet verdiğini” söyler.
Üstad aynı metin içinde bunların, “şirk-i azime” yol açtığını açıkça söyler!

Öte yandan İşrakîyye ve Meşşâîyye akımları birbiri ile ciddi temas halindedir. Temsilcileri, farklı tarih ve kültür havzalarında yaşadıkları halde birbirlerinin renkleri ile boyanmışlardır. Yirmi Dokuzuncu Söz’deki “Hükema-i İşrakiyyun’un Meşşaiyyun kısmı” vurgusu bu cümledendir.

Said Nursi, İşrakîliğe bir ciheti ile kısmen olumlu misyon yüklerken Meşşaiyye’ye aynı misyonu yüklemez.

Daha da öteye Meşşaiyyun’a karşı son derece dikkatlidir. Onları “Dallin/sapıtmış” olanlar grubuna dâhil etmez fakat felsefelerindeki “derin tehlike”ye dair ipuçları(!) nı dile getirir ve onları “mağdup/gazaba uğrayanlar”  kategorisine dâhil eder.
Ekollerin yaklaşımlarına haftaya devam edelim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum