İsrail ve uluslararası toplumu karşı karşıya geldi

İsrail ve uluslararası toplumu karşı karşıya geldi

BMGK'nın, İsrail'in işgali altındaki Filistin topraklarında yasa dışı tüm yerleşim faaliyetlerini "derhal ve tamamen" durdurmasını talep eden kararı, uluslararası toplumla Tel Aviv yönetimini karşı karşıya getirdi.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde (BMGK) İsrail'in işgali altındaki Filistin topraklarında yasa dışı tüm yerleşim faaliyetlerini "derhal ve tamamen" durdurmasını talep eden kararıyla illegal olduğu bir kez daha tescillenen Yahudi yerleşim birimlerine karşı uluslararası toplumun tepkisinin nasıl devam edeceği İsrail ve Filistin basınının ana gündem maddesi haline geldi.

BMGK kararının muhtemel sonuçlarıyla ilgili yerel basında yazılanlar arasında, "Uluslararası toplumun Yahudi yerleşim birimlerinde üretilen malları boykot etmesi ve bunun İsrail ekonomisine olumsuz yansıması, Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde (UCM) İsrail aleyhine yeni davalar açılması ve mevcut davaların İsrail aleyhine neticelenmesi, Filistin’in BM üyeliğine alınması için elinin güçlenmesi ve Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın bu yöndeki çabalarını artırması" gibi konular yer alıyor.

İsrail'in, ABD başkanı Barack Obama'nın başkanlık süresi sona ermeden önce İsrail-Filistin sorununun çözümü için BMGK’ya yeni bir karar tasarısı sunmasından da endişe duyduğu konuşulan konular arasında.

Filistin tarafının bu konularda bazı somut girişimlerde bulunacağının sinyalleri gelmeye başladı. Fetih, Hamas, İslami Cihad, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi ve Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi gibi grupları bünyesinde toplayan Ulusal ve İslami Güçler Birliği tarafından yapılan yazılı açıklamada, İsrail'i, BMGK'nın aldığı kararları uygulamaya zorlamak için uluslararası düzeyde çalışmanın gerekliliğine işaret edildi.

Açıklamada, yerleşim birimleri inşaatı konusunun, Filistin halkına karşı işlenmiş bir savaş suçu olması itibarıyla UCM'ye taşınması çağrısı yapıldı ve İsrail'in bu uygulamalarından ötürü yargılanması gerektiği vurgulandı.
İsrail'in ilk tepkisi sert oldu

BMGK kararını tanımadığını açıklayan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ise karar lehine oy kullanan ülkelerin İsrail'deki büyükelçilerini dışişleri bakanlığına çağırdı ve bu ülkelerden bazılarına karşı diplomatik yaptırım uygulama kararı aldı.

Netanyahu ayrıca İsrail'in BM'ye yaptığı ödemeleri keseceğini, karar lehine oy kullanan Ukrayna'nın İsrail'e başbakan düzeyinde yapacağı ziyaretin iptal edildiğini, Senegal için yürütülen yardım programlarının durdurulduğunu açıkladı. Ukrayna'nın buna tepki olarak Kiev'deki İsrail büyükelçisini dışişleri bakanlığına çağırması iki ülke arasındaki tansiyonu daha da yükseltti.

İsrail'in karar lehine oy kullanan ülkelerle diplomatik ilişki seviyesini en aza indirmesi ve Batı Şeria'yı da Doğu Kudüs gibi ilhak etmesi gündeme geldi. ​​Ancak İsrail'in daha ileri adımlar atmadan önce Donald Trump'ın başkanlık koltuğuna oturmasını beklemesi bekleniyor.

İsrail Savunma Bakanı Avigdor Liberman'ın ordudaki üst düzey askerlere, Filistinli yetkililerle (güvenlik anlaşması çerçevesindeki görüşmeler hariç) iletişimlerini kesme emri vermesi ve Doğu Kudüs'teki Yahudi yerleşim birimlerine ek olarak 5 bin 600 yeni konut inşa edileceği yönündeki haberler de, İsrail'in BMGK kararına rağmen işgali geliştirerek daha da sert politikalar izleyeceğinin ilk işaretleri olarak algılandı.
İsrail daha dikkatli hareket etmek zorunda

Yahudi yerleşim birimi karşıtı İsrailli "Barış Şimdi" (Peace Now) adlı insan hakları kuruluşunun yöneticilerinden Yarif Oppenheimer, AA muhabirine yaptığı açıklamada, "İsrail hükümeti bu karara karşı sert tepki gösterse de politikaya baktığınızda, bu tarz kararların İsrail politikasına çok ciddi etkisi var. Gelecekte, daha az Yahudi yerleşim birimi inşa etme faaliyeti görebiliriz. İsrail hükümeti yerleşim yerleriyle ilgili alacağı kararlarda daha dikkatli ve çekinceli hareket edecektir." değerlendirmesinde bulundu.

BMGK kararının İsrail iç kamuoyundaki yansımalarını da değerlendiren Oppenheimer, bu kararın Netanyahu'nun imajını olumsuz etkilediğini söyledi. Oppenheimer, "Bana göre, bu kararın en önemli kurbanı Başbakan Netanyahu. Kendisini iç kamuoyuna, uluslararası arenada İsrail’i savunan, İsrail’in imajı için mücadele eden biri olarak göstermeye çalışmıştı ancak başarılı olamadı. Şimdi çok zayıf görünüyor ve uluslararası camia tarafından büyük darbe yedi. İsrail ve işgal edilmiş topraklar arasında fark var. Uzun vadede, İsrailliler, bütün dünyanın İsrail gerçeğini kabul edeceğini ancak Gazze ve Batı Şeria'daki işgali kabul etmeyeceğini anlayacaklar." ifadelerini kullandı.

Oppenheimer, işgal altındaki Batı Şeria'da yer alan illegal Yahudi yerleşim birimleri ile ilgili bir uzlaşmaya varılması için Netanyahu hükümetine yönelik baskıların devam etmesi gerektiğini belirtti.
BMGK kararı İsrail'i durdurmaya yetmez

"Kudüs Hukuk, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Merkezi" Başkanı Ziyad El Hammuri, BMGK kararının uluslararası camiadan baskı görmediği sürece İsrail’i durdurmayacağı görüşünü dile getirdi.

Hammuri, "İsrail basınında yer alan haberler ve analizler Başbakan Netanyahu’yu suçluyor. Bu durum Netanyahu’yu İsrail toplumu nezdinde başarısız olarak gösteriyor. Dolayısıyla Yahudi toplumunda sağcılık yükselmeye devam edecektir." dedi.

İsrail kamuoyunda yükselen seslerin bu kararın bir yaptırım gücü olduğu anlamına gelmeyeceğini vurgulayan Hammuri, "Zira biz bunlara alışkınız. Daha önceki kararlara karşı da aynı sesler yükselmişti. Bunun bir diğer örneği de 2007’de ABD’de düzenlenen ve Ortadoğu Barış Konferansı olarak bilinen Annapolis Konferansı’nda Filistin ile ilgili alınan kararların hayata geçirilememesidir. İsrail konferansın düzenlendiği süreçte 50 binden fazla illegal konut inşa etme kararı aldı." diye konuştu.

Filistin yönetiminin ise Yahudi yerleşim birimi inşa faaliyetleri ve Doğu Kudüs konularında kendisinden bekleneni ortaya koyma çabasında olduğuna işaret eden Hammuri, şunları kaydetti:
"Bana göre, Filistin Yönetimi üzerinde büyük bir baskı var. Filistin yönetiminin uluslararası camiaya baskı yapacak gücü yok. Tabi elinden geleni yapma çabasını ortaya koysa da uluslararası arenada bir karşılığı olmayacaktır. İsrail’in bu bağlamdaki gücüne karşı koyamaz. Bunun somut tezahürü ise yakın zamanda kabul edilen Ramallah’tan Kudüs’e, buradan da El-Halil’e ve Bi’ru’s Seba’ya uzanan demiryolu projesidir. Diğer taraftan da işgal altındaki Batı Şeria’ya bağlı Eriha kentinde inşa edilmesi planlanan uluslararası havalimanı projesidir. Bütün bunlar İsrail’in uluslararası camiayı ve kararlarını hiçe saydığı ve Batı Şeria üzerinde büyük planları olduğunu gösteriyor."
BMGK’da alınan bu karar ile beraber İsrail siyasetinde Batı Şeria'yı ilhak etme sesleri yükselmeye başladığının altını çizen Hammuri, konuşmasının sonunda:
"İki devletli çözümü tamamen rafa kaldıran ve Filistin yönetimini ilga etme çabaları hız kazanmaya başladı. BMGK’nın bu kararı Filistinlilere davalarının uluslararası camiada hala canlı bir şekilde yer aldığını hissettiriyor. Ancak BM Antlaşmasının 7. Bölümünde yer alan maddeler ile güçlendirilmez ise bu kararın bir anlamı olmayacaktır. İsrail’e yaptırımı olmayan hiçbir kararın değeri yok. Çünkü BM’de daha önce de bu minvalde kararlar alınmıştı. Bunun en somut olanı 2004’te Lahey İnsan Hakları Mahkemesi’nde İsrail’in Yahudi yerleşim birimi inşa etme faaliyetlerini, Kudüs’ü Yahudileştirme ve Batı Şeria’yı ilhak çabalarını illegal kabul eden karardı. Ancak 2004’ten bu yana İsrail’in politikasında hiçbir değişiklik olmadı ve aynı şekilde devam ediyor. Yahudi yerleşim birimleri ve ayrım duvarı inşa etme faaliyetleri durmadan devam ediyor."

ilistin topraklarındaki Yahudi yerleşim birimlerinin tarihçesi şöyle;

İsrail, 1967’de Batı Şeria ve Doğu Kudüs’ü işgal etmesinin hemen ardından bölgede Yahudi yerleşim yerleri inşa etmeye başladı. Sol eğilimli İşçi Partisi yönetimindeki İsrail hükümeti, 1967-1977 yıllarındaki süreçte Doğu Kudüs ve çevresi ile Batı Şeria’nın doğusundaki Ölü Deniz (Lut Gölü) etrafında yoğun bir Yahudi yerleşim birimi inşası programı için düğmeye bastı.

İşçi Partisi'nden yönetimi devralarak hükümeti kuran aşırı sağcı Likud Partisi de 1977-1987 yıllarındaki süreçte, Yahudi yerleşim yeri inşası programını aralıksız şekilde sürdürerek, Batı Şeria çevresinde inşa edeceği yerleşim alanlarında yaşayan Yahudi sayısını bir milyona ulaştırmayı hedefledi.

1990'da dönemin İsrail hükümeti, 1967 sınırlarını kabul etmediğini ilan ederek, Batı Şeria’da Yahudi yerleşim alanlarını inşa etme planına hız verdi. Bu süreçte İsrail hükümeti, bölgedeki illegal Yahudi yerleşim yerlerinin birbirleriyle ve diğer İsrail kentleriyle ulaşımını sağlamak üzere Batı Şeria’nın iç bölgelerinden geçen güvenli yollar inşa etti.

Eski İsrail Başbakanı Ariel Şaron’un 1996’da "Batı Şeria’nın her tarafında yerleşim birimi inşa etme" çağrısıyla, Yahudi yerleşim yerleri doğrudan Batı Şeria’nın iç bölgelerinde inşa edilmeye başlandı.
Gazze’deki Yahudi yerleşim birimleri

İsrail, 1968’de ilk defa Gazze Şeridi'nde, bölgeyi kontrol altına alarak birçok stratejik noktada Yahudi yerleşim birimi inşa etmeye başladı.

Gazze Şeridi’nde 23 bin metrekarelik alan üzerinde 19 Yahudi yerleşim birimi inşa eden İsrail, bu yerleri "güvenli alan" adı altında ilhak etti.

Gazze’de yükselen silahlı direnişle beraber 2003'te dönemin İsrail Başbakanı Şaron, ilk defa bölgedeki Yahudi yerleşim alanlarının boşaltılmasını öngören "Ayrım Planı"nı gündeme getirdi.

İsrail, 15 Haziran 2005’te Gazze Şeridi’ndeki yasadışı Yahudi yerleşim birimlerini boşaltmak ve bu alanları yıkarak Gazze'den çekilmek zorunda kaldı.
49 yılda resmi ve gayri resmi 262 Yahudi yerleşim birimi

Batı Şeria'nın güneyindeki Kefar Atsiyon Yahudi yerleşim birimi, İsrail’in 1967’de Batı Şeria ve Doğu Kudüs’ü işgal etmesinin hemen ardından kurduğu ilk yerleşim alanı olarak kabul ediliyor.

Özel Arap Araştırmaları Derneği Müdürü ve Yahudi Yerleşim Birimleri Uzmanı Halil Tüfekçi’ye göre, Batı Şeria’da 136, Doğu Kudüs’te 10 yasal Yahudi yerleşim biriminin yanı sıra, Batı Şeria’yı çevreleyen yüksek tepeler üzerine kurulmuş 116 yasal olmayan Yahudi yerleşim alanı bulunuyor.

Yahudi yerleşim birimi karşıtlığıyla bilinen İsrailli sivil toplum kuruluşu "Barış Şimdi" (Peace Now) hareketine göre, Yahudi yerleşim yerleri Batı Şeria’nın yüz ölçümünün yüzde 13’üne tekabül ediyor. "Barış Şimdi" hareketinin istatistiklerine göre, 1977'ye gelindiğinde Batı Şeria’daki Yahudi yerleşimci sayısı 4 bin 400'e ulaşmış olduğu kaydediliyor.
Batı Şeria ve Doğu Kudüs'te 640 bin Yahudi yerleşimci

İsrail’in Batı Şeria ve Doğu Kudüs’ü işgal ettiği 1967'de, bölgede tek bir Yahudi yerleşimci bulunmazken, bugün 220 bini Doğu Kudüs’te olmak üzere bölgede toplam 640 bin Yahudi yerleşimci yaşıyor.

Filistin’in bağımsızlık vesikasının ilan edildiği 1988'de Batı Şeria’daki Yahudi yerleşimci sayısı 66 bin 500 iken, İsrail ile Filistin arasındaki Oslo barış antlaşmasının imzalandığı 1993’te bu sayı 116 bin 300’e ulaştı.

ABD’nin Camp David kasabasında İsrail-Filistin sorununa çözüm arayışları amacıyla tarafların bir araya geldiği 2000’de ise Batı Şeria’daki Yahudi yerleşimci sayısı 184 bini bulmuştu.

İsrail-Filistin sorununun çözümü için 2014’te yapılan son çabaların durmasıyla beraber Batı Şeria’daki yerleşim birimlerinde yaşayanların sayısı 371 bin olarak kaydedildi.

Filistinli ve İsrailli uzmanlara göre ise 220 bini Doğu Kudüs’te olmak üzere toplamda 640 bin Yahudi yerleşimci yaşıyor.
Tarafların "yerleşim birimlerine" bakışı

Filistinlilere göre, Batı Şeria ve Doğu Kudüs’teki Yahudi yerleşim birimleri, sıradan yerleşim alanlarından daha çok yolları, üniversiteleri, okulları ve sağlık kuruluşlarıyla mütekamil bir sömürge sistemini yansıtıyor.

Uluslararası camiaya göre de İsrail’in Filistin toprakları üzerinde inşa ettiği Yahudi yerleşim yerleri "illegal" olup, taraflar arasında barışı tesis edecek iki devletli çözüme giden yoldaki en büyük engel olarak görülüyor.

İsrail ise Yahudi yerleşim birimlerinin inşa edilmemesi çağrılarına muhalefet ederek yapılan bu çağrıları "Yahudilerin Batı Şeria’dan tamamen çıkarılmaları" olarak değerlendiriyor ve bunu etnik temizlik yapma çağrıları şeklinde nitelendiriyor.

Filistin Kurtuluş Örgütü ise İsrail işgali altındaki Filistin topraklarında yasal statüsü olmadan inşa edilen yerleşim yerlerinin, iki devletli çözüme giden yoldaki "en büyük engel" olduğunu belirterek, söz konusu yerleşim alanlarının bölgede adil ve kalıcı bir barışa ulaşma ihtimalini zayıflattığını vurguluyor.

İşgal altındaki Doğu Kudüs ve Batı Şeria'da inşa edilen Yahudi yerleşim birimlerine Yahudi olmayanların girişinin yasak olduğu kaydedildi.

AA

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.