İslamofobya-2

Risale Akademi’nin ve Akademik Araştırmalar Vakfı’nın İstanbul Üsküdar Üniversitesi ile ortaklaşa gerçekleştirdiği uluslararası sempozyumla ilgili izlenimlerimizin önceki kısmında İslam ve selam kavramlarına yapılan vurgulardan, öz eleştiriden, nefis muhasebesinden yani ağırlıklı olara yerli İslamofobyadan bahsetmiştik. Şimdi biraz da özgürleştirmekten, medenileştirmekten ve yabancı İslamofobyadan bahsedelim.

Özgürlük ve temel haklar, insana doğuştan bahşedilen şeylerdir. Birilerinin kalkıp da birilerine özgürlük ve hak bağışlaması gibi bir şey söz konusu olamaz. Baskı ve zulüm rejimlerinde gaspedilen temel hak ve özgürlükler, baştakilerin kendilerini güvende hissedecekleri ya da halk kitlelerini kontrolleri altında tutabilecekleri ölçüde verilir, verilirken de birçok hayali korku metaforları üretilerek fitil fitil burunlarından getirilir,  bu da çok ayıp bir şey.

Sempozyumdaki konuşmacılardan Yrd. Doç. Dr. Adnan Küçük, “özgürleştirmenin özgürlüğü ortadan kaldıracağını ve hiç kimsenin başkalarını medenileştirme ve özgürleştirme hakkının olmadığını” belirtmiştir.

Batılıların İslamı akıldışı, şiddete dayalı, fanatik ve mutedilliğe karşı olan bir din olarak bildiklerini, Müslümanları ötekileştirerek düşman ilan ettiklerini, batı medeniyetinin temellerindeki İslam etkisinden hiç bahsetmediklerini belirten Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Yıldız, İslamın kültürel, toplumsal ve hukuki çoğulculuğu (Maide: 48) kabul ettiğini, İslam alimlerinin insan haklarını 8.yy’da tartıştıklarını ifade etmiş ve Batılıların evrensel görüş yerine İslamdaki cemaatçi görüşe itibar etmelerinin korkunun temelini oluşturduğuna vurgu yapmıştır. 

Yrd. Doç. Dr. Nezir Akyeşilmen, islamofobyanın temel kaynağının Türkiye’de olduğunu, İslam ve demokrasi konusundaki bireysel, siyasi ve toplumsal tartışmaların korkuya sebep olduğunu, bazı İslam ülkelerinin demokrasiyi şirk olarak gördüklerini, sorunun İslamda değil, Müslümanların pratiğinde olduğunu ifade etmiştir.

Doç. Dr. Ahmet Yıldız, İslamofobyanın ciddi bir komployu içerdiğini, dolayısı ile Avrupa’nın   İslamofobya ile çoğulculuğunu sona erdirmiş olduğunu vurgulamıştır.

Psikolog Mahir Yeşildağ ise damgalama (stigmatizasyon) üzerinde durmuştur. Damgalamada kişilere birtakım olumsuzluklar atfedilerek ya yok edilmeye çalışılır, ya da yok olmak üzere kendi hallerine bırakılır diyen Yeşildağ; etiketleme ile önyargı, öfke ve korku oluşturulduğunu, damgalama ve etiketlemenin ayrımcılığa sebep olduğunu, kendine benzetilemeyenin yok edilmeye mahkum edildiğini belirtmiştir. Yeşildağ, İslamofobyayı yok etmekte bize düşen şeyin anlamak ve anlatmak, özellikle de lisan-ı hal ile anlatmak olduğunu ifade etmiştir.

Eğitimci Bestami Sait Çiftçi de İslamofobyanın temelinde cehalete dayalı bir suizannın yattığını, önyargıların İslamofobyaya dönüşmüş olduğunu, demokrasinin batının dayattığı bir sistem olmasından dolayı Müslümanlar tarafından kabul görmediğini, eğitimsizlik ve pozitif ilimlerin İslama ters düştüğü algısı sonucunda da cehalet ve sefalete düçar olunduğunu belirtmiştir.

İslamofabya tek taraflı oluşmuş bir problem değildir. Müslümanların kendilerini nasıl ifade ettikleri ve karşı tarafın bunu nasıl anladığı önemlidir. İslamda hal dili ile anlatım daha da bir öne çıkmakmaktadır. İçi-dışı, özü sözü bir olmayanların kim olursa olsun etrafındakilere korku verdikleri bir gerçektir. Bu hata ve korkular da kişilerin doğrudan doğruya kendi kişiliklerine değil de inandığı dine atfedilmektedir.

İslama girmiş olan meşhur araştırmacıların, “Müslümanları görseydim İslamı kabul etmezdim” şeklinde konuşmalarında büyük bir hakikat var. Maalesef Müslümanlar kendi dinlerini iyi yaşamıyorlar, bilmiyorlar, hatta bilmek için gayret bile sarf etmiyorlar. Bir kısmı da kendi değerlerinin farkında bile değiller, batının menfi kısmını taklit etmekle meşguller.

Başkalarını suçlamak yerine dönüp dönüp kendimize bakmamız, özeleştiri yapmamız, herşeyin en güzelini ve en doğrusunu yapmak için çaba göstermemiz, İslamın esas ve ruhuna uymayan söz ve davranışlarımızla İslamofobyadan menfaatlenen yerli, yabancı ve işbirlikçi karanlık güçlerin ekmeğine yağ sürmememiz lazım diyerek sözlerimizi Bediüzzaman’ın bütün Müslümanları derinden sarsacak ve problemi kökten çözecek şu ifadeleri ile bitirelim:

“Eğer biz doğru İslâmiyeti ve İslâmiyete lâyık doğruluğu ve istikameti göstersek, bundan sonra onlardan fevc fevc dahil olacaklardır.” (Münazarat, 86)

İslamofobya konusu şüphesiz daha çok tartışılacak ve konuşulacaktır. Bizim acizane aktarmaya çalıştığımız okyanustan bir damla mesabesindedir. www.risaleakademi.com sitesinde yayımlanmakta olan tebliğlerin tamamını okumanızı tavsiye ederiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.