İş bölümü ve dayanışmanın sırrı

Seçkin bir grup gençle yakın zamanda eğitim amaçlı olarak bir araya gelme fırsatı buldum. Açılış konuşması yapmak üzere kürsüye davet edildiğimde hazırlıklı olmadığım için ister istemez heyecanlandım. Birden gençlerin çalıştığı kurum ve yaptıkları işler aklıma geldi. Hepsi de kariyer sahibi pırıl pırıl gençlerdi. Oldukça donanımlı olduklarını da biliyordum.

Birden aklımda en son okuduğum kitaptan bir bölüm canlandı. Tam da anlatılacak konu diye geçirdim içimden. Okuduğum yer ağırlıklı olarak iş bölümü, takım çalışması ve dayanışma ile ilgiliydi. Anlatımımın etkileyici olması için konuyu hikâyeleştirme gereği duydum. Hikayeyi heyecanla anlatmaya başladım.

Zamanın birinde bir köy varmış. Bu köyün sakinleri çok iyi özellikleri ile öne çıkarmış. Diğer köylerde yaşayanlar bunlara gıpta ile bakarlarmış. Bu köyde herkes birbirlerine karşı oldukça anlayışlıymış. Birbirlerini sever ve saygı duyarlarmış. İşlerini en güzel şekilde yapar, en güzel dayanışma örneklerini sergilermiş.

Bu köye gıpta ile bakan civar köyler gün geçtikçe fakirleşmişler ve perişan bir duruma düşmüşler. Gel zaman git zaman durumdan memnun olmayan köylerin ileri gelenleri bu geri kalışlarının nedenini tartışmak üzere bir toplantı yapmışlar. Yapılan toplantıda örnek köyün ileri gelenleri ile görüşme kararı almışlar. Randevulaşmışlar. Randevu saatinde bir araya gelmişler. İlk sözü durumları her geçen gün kötüleşen bir köyün ileri geleni almış. Köylerinin her geçen gün gerilediğinden, fakirleştiğinden söz etmiş. Örnek köyün nasıl her gün biraz daha kalkındığını sormuş. Onlardan yardım istemiş. Bundan sonra da sorular art arda gelmiş.

Örnek köyün temsilcisi soruları en ince detaylarına kadar tek tek cevaplamış. Köylüler, konuşanı dikkatle dinlemişler, notlar almışlar. Örnek köyün temsilcisi konuşmasının bir yerinde durmuş. Neden durduğunu merak etmiş diğer köylüler. Örnek köyün temsilcisi başını köşede konuşulanları dinleyen yaşlı bir adama çevirmiş.

“Bizim kalkınmamızı, ileri gitmemizi sağlayan şu karşınızda oturan bilge zattır. Fikir babası odur. Asıl teşekkürü o hak ediyor. Onun için son sözü söylemek de ona düşer.” Demiş ve sözü bilge zata bırakmış.

Bilge zat oturduğu yerden doğrulmuş ve mütevazi bir şekilde konuşmaya başlamış

“Değerli köylüler; ilk önce yaptığınız işin samimiyetine inanmalısınız. İşlerinize samimi bir şekilde sarılmalısınız. Çünkü bütün işlerin ruhu samimiyettir. Sonra birbirimizi tenkit ederek şevkinizi kırmayınız. Herkes dayanışma içerisinde üzerine düşen işi en iyi şekilde yerine getirsin. Adeta bir vücudun organları, bir fabrikanın çarkları gibi. Çünkü bir vücudun organları ve fabrikanın çarkları birbiriyle rekabet içerisinde değil, birbirleriyle dayanışma içerisinde olurlar. Aksi takdirde bir sonuca varılamaz ve istenilen ürün elde edilemez.

Üç tane bir ayrı ayrı olduğunda üç değeri var. Fakat yan yana getirilerek aynı çizgi üzerinde omuz omuza verdiği zaman 111 (yüz on bir) değerinde olur. İşte bu örnekte olduğu gibi, birlik-beraberlik ve dayanışma  içerisinde yapılan işlerde manevi bir güç oluşur. Onun için atalarımız “Birlikte kuvvet doğar” demişler. Ecdadımızın kendinden kat be kat fazla olan düşmanlarına galip gelmelerinin altında yatan sır da buradan gelmektedir.

Bütünlük içerisinde çalışın. Düşüncelerinizi, birikimlerinizi ve güçlerinizi birleştirin. Bir vücut gibi olun. Yaptığınız işe aynı gözle bakın, aynı akılla düşünün ve aynı kulakla işitin. Yani A şahsının düşündüğü bir şeyi B şahsı da düşünebilsin. Ortak bir akıl olun. Çünkü, "Cüzde bulunmayan, külde bulunur" yani “her insanda bulunmayan bir çok özellikler, takım çalışmasında bulunur”  kuralını uygulayın.

Meslek grupları olarak bir araya gelip ortaklaşa iş yapabilmelisiniz. Bir fabrikanın çarkları gibi aranızda bir iş bölümü yapın. Herkes sadece sevdiği ve aşina olduğu tek bir işi yapsın. O işte uzman olsun Böylece işler serilik kazanır. Daha önceleri tek başımıza yaptığınız bir işte üç üretirken üç yüz üretirsiniz.

Size bununla ilgili kısa bir hikaye anlatayım. “Dikiş iğneleri yapım işi ile uğraşan on adam, ayrı ayrı çalışıyorlar. Tek başına yaptıkları iğneden, her gün yalnız üç tane üretiyorlar. Sonra, aynı işi yapmak üzere on kişi bir araya gelip ortak olmuşlar. Biri demir getirip, biri ocak yandırıp, biri delik açmış, biri ocağa sokmuş, biri ucunu sivriltmiş ve hâkezâ...

Her birisi iğne yapmak san’atında yalnız tek bir işle meşgul olmuş, yaptığı iş ve hizmet basitlik ve serilik kazandığından zamanla beceri haline gelmiş, vakit kaybı olmadığından, gayet sür’atle iş  görülmüş. Sonra, kurulan bu ortaklık ve iş bölümü sonucunda yaptıkları iğneleri bölüşmüşler. Her birisine bir günde üç iğneye bedel üç yüz iğne düştüğünü görmüşler. Sonra bu olay,  meslek grupları arasında dillere destan olmuştur.”

İşte aziz dostlar biz, köyümüzde bulunan meslek grupları arkadaşlarımızla bir araya geldik. Dayanışma içerisinde bu ölçüler çerçevesinde çalışmalarımızı başlattık. Yüce Allah da bizi muvaffak etti. Böylece örnek bir köy haline geldik. İşte örnek bir köy oluşumuzun sırrı buradan geliyor.

Civar köylerin temsilcileri, bu altın ve elmes değerindeki bilge insanın sözlerini dinledikten sonra, aynı sistemi köylerinde uygulamaya karar vermişler. En kısa zamanda ciddi çaba sarf ederek, sistemlerini kurmuşlar. Sonunda onlar da kurdukları sistem sayesinde örnek köyler haline gelmişler.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum