Irkçılığın Kâbeleri

Kâbe yeryüzünde inşa edilmiş ilk ev ünvanıyla bilinir. Hz. İbrahim’in (as) Allah’ın emri üzerine oğlu İsmail ile birlikte yaptığı bu eve Beytullah diyoruz. İslâmın kıblesidir. Mü’minler tüm namazlarında oraya yönelirler.

Kâbe edebiyat dilinde kalbi ve gönlü temsil eder. Yani insanın kalbi, bir nevi Allah’ın evidir. Bediüzzaman Said Nursî’nin tanımına göre “Batın-ı kalp âyine-i Samed’dir.” Yani kalbin içi Samed olan Allah’ın aynasıdır. Ledünni ilimlerde ve tasavvufta insan kalbine bundan dolayı Kâbe gibi hürmet edilir. Kimsenin kalbini kırmamaya, gönlünü incitmemeye dikkat edilir. Rahman, Rahim, Rab isimlerine mazhar olanlar artık yerde yürüyen karıncayı bile incitmekten sakınır hale geldikleri gibi, insanı ve insan kalbini de aziz bilip, kırmaktan korkarlar.

Kâbe özellikle Hacc rüknünden dolayı bir çok yan anlamları da yüklenir. Tavafta her türden, her renkten, her cinsten insan ihram denilen kefene bürünüp Beytullahın etrafında eşit, sınıfsız, imtiyazsız bir şekilde Allah’ın davetine icabet etmenin lahutî mahmurluğu içinde aşk ile şevk ile dönerler. Orası artık bir aşk meydanıdır. Herkes “Lebbeyk! Huu!” deyip döner bu İlahî aşk meydanında. Tıpkı mahşer meydanındaki gibi. Dünyada İlahi aşk ile yananlar, burada Allah’ın hatırına bütün mahlukatını sevenler, kainatın mayası olan muhabbetle zerreden küreye kadar her şeye şefkatle bakanlar kısaca burada muhabbetin hararetiyle yanarak nurlananlar artık orada nârda yanmazlar. Zira “Nâr nuru yakmaz”dı.

19 ve 20. yüzyılları bir taun, bir veba gibi istila eden milliyetçilik, ırkçılık, unsuriyetperverlik

Allah’ın eşit yarattığı insanlar arasında ayrımcılığa ve ayrıştırmacılığa yol açtı. Özellikle pozitivizm ve materyalist felsefe, ırkçılığın zehir kusan dayeliğini yaptı. Darwin evrimciliği, Comte tekamülcülüğü, Hegel asil kancılığı ırkçılığı besleyen zehir kaynakları oldu. Artık insanlık ilhamını göklerden değil arzdan, arzda ise kendinden alıyordu. Din ve kutsî kaynaklar rafa kaldırılmaya çalışıldı. İnsanoğlu, özellikle asil kan taşıyan insanoğlu, tabiata ve diğer zavallı insanlara hakim olabilecekti. Kuvvetli olan hayatta kalacak, zayıflar ezilip yok edilecekti. Neticede iki büyük cihan harbi bin yıllardır birikmiş kinini Bediüzzaman’ın tabiriyle bir defada kustu.

İnsanlık ne zaman Allah ile din ile irtibatını kesse ma’bud olarak ya kendi nefsine ya da tabiattaki bir varlığa yöneliyordu. Allah’ın kıblesinden başka kıbleler çıkarıyordu. Bizde ulus-devlet kurulduktan hemen sonra yeni bir din gibi algılanan Türkçülük adına bir şair şöyle diyordu:

Ne sihirdir ne füsun

 Kâbe Arabın olsun

 Bize Çankaya yeter.”

1930’larda söylenen bu sözün etki-tepki kanunu gereği cevabı 2000’li yıllarda Kürtçülük adına şöyle geldi. ”Kıble me Cûdi ye (Kıblemiz Cûdi’dir)” Her ırkçılık davası güden, nedense Kâbe’yi ve kıbleyi şaşırıyordu. Kâbe’yi hedef alarak kendini ifade etmeye çalışıyordu. Kendine  Türk’ün kâbesini inşa ettikten sonra Allah’ın evini ve tüm insanların çağrıldığı Beytullahı o coğrafyanın insanlarına mal ediyordu. ”Arabın kâbesi” diyordu. Öteki de Allah’ın yeryüzüne kondurduğu bir rivayete göre insanlığın ikinci Âdem’i olan Nuh’un (A.S) gemisinin tufandan sonra oturduğu dağ olan Cûdi’yi kendi ırkına, Kürd’ün kâbesi diye mal ediyordu.

İlginçtir tarihte Fil Vakası yılında Kâbe yerine hacıların ziyaret etmesi için bir Kilise yapan Ebrehe de yeni bir kıble oluşturmuş, yeni bir Kâbe ihdas etmişti. İlgi görmeyince, “Yaşamak için yakacaksın, yıkacaksın” fikrine dayanarak filleri önüne katıp Kabeyi yıkmaya yeltenmişti. Ama Ebabil kuşlarınca gökyüzünden atılan ve insanı yenmiş ekin yaprağına çeviren pişmiş balçıklardan oluşan taşları hesaba katmamıştı. Kabeyi ilk inşa eden İbrahim peygamberin adı Süryanice de Ebu Rehem-Ebrehem yani şefkat babası demekti. Kâbeyi yıkmaya gelen adımın adı da Ebrehe idi. Yani biri mimli, diğeri mimsiz medeniyet gibiydi. Neticede Ebrehe hüsrana uğradı.

İlginç olan Irkçılığın doğurduğu çağımızdaki iki büyük Cihan Harbine dair Said Nursi’nin yaptığı yorum: Fil suresinde geçen bu Ebabil kuşlarının taşlarına ve Ebrehe’nin fillerine mukabil uçak ve gemi filoları vardı ve gökten insanlığın başına Ebabil kuşlarının attığı taşlar yerine bombalar atılıyordu İlâhî Kader ve İlahî adalet sırrıyla, insanları ve mekanları yenmiş ekin yaprağı haline getiriyordu.

Bir ilginç nokta daha var ki onu da zikrederek bitirelim bu bahsi. Nasyonalizm ve Sosyalizmin, Faşizmin ve Materyalizmin karışım olan “…izmler” insanın içindeki Kâbe mesabesindeki kalplere tabiatçılık, tağutçuluk putlarını dikmişlerdi. İbrahim (as)’ın Emced torunu Hz. Muhammed S.A.V Mekke’yi fethettiğinde Kâbe’deki putları kırmış, şirkten temizlemişti. Asırlar sonra O’nun Âl-i Beytinden gelen de kalplerdeki putları temizlemek için manevi fütuhata başlayacaktı. 360 puta bedel her günümüze yerleşen bir ‘put’u kırmak ve şirkten temizlemek üzere…

Günümüzdeki ırkçılara ders olur mu acaba?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
4 Yorum