İran’ın siyasetinden Allah’a sığınırım

İşte Bediüzzaman Hazretlerinin şeytandan kaçar gibi ondan kaçtığı siyaset bu siyasettir.

İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad,  geçen hafta Hugo Chavez’in cenaze törenine katıldı ve ailesine yakınlarına başsağlığı diledi. Hatta annesiyle yanak yanağa fotoğrafı çıktı ve İran’da bu fotoğraf hayli tartışma konusu oldu.

Zahiren bir ülkenin lideri ölmüş de başka bir ülkenin lideri insani bir davranışla onun cenazesine katılmış gibi görünüyor.

Ama gerçek hiç de o kadar masum değil.

Bu cenazeye lider seviyesinde katılanlara baktığımızda mesele birazcık aydınlanıyor. Daha çok komünist ülke liderlerinin ilgi göstermesi tesadüfî değildir. Aynı kafa yapısına sahip olmalarının büyük etkisi var.

Peki İran liderinin bu törende ne işi var? Hangi nedenle böyle bir törene en üst düzeyde katıldı acaba?

“Din bir afyondur insanları uyuşturuyor, öyleyse ondan kurtulmak lazım” diyerek tüm dinlere savaş açan bir zihniyetin dünyada kalmış son temsilcilerini onore etmek, şeriatla yönetilen bir ülke liderine ne kadar yakışıyor?

ABD’ye karşı Chavez’in, İran’ı savunması sonucu bir vefa borcudur denebilir. Ülke çıkarları gözetiliyor diye cevap verenler olacaktır.

Ama İran diğer ülkeler gibi değildir. Bir din ülkesidir, dinle yönetilen bir ülkedir. Din referans alınarak kanunlar düzenleniyor. O nedenle güttüğü siyasette manevi mesuliyet söz konusudur. Dışarıdan bakanlar için İslam dininin bu gibi siyasetlere cevaz verdiği anlamı çıkıyor ki, bu da gayet tehlikeli ve zararlı bir durumdur.

İşte Üstad Bediüzzaman Hazretleri böyle bir siyasetten Allah’a sığınmış… ( Şeytandan ve siyasetten Allah’a sığınırım.) demiş. Ve bu tarz bir siyaset güden kişiye de şöyle sesleniyor. "Bir şeytan senin fikrine yardım etse, rahmet okutacaksın; senin fikr-i siyasiyene muhalif bir melek olsa, lanet edeceksin." (Tarihçe-i Hayat sh.85) diyor.

İran’ın siyaseti maalesef bu tarz gidiyor.

Bu siyaset anlayışıyla İran, Suriye’nin zalimane uygulamalarına da açıktan destek veriyor.  Gerçi bütün ülkeler buna yakın bir siyaset güdüyorlarsa da onların ki, din adına olmadığı için günahı kendilerinedir. Ama dini referansla böyle bir siyaset gütmek direk dine zarar veriyor. Adilane değil de tarafgirane bir siyaset görüntüsü var. Ve din buna müsaitmiş gibi algılanıyor.

İslam dinin istibdata, zulme, tarafgirliğe (haksız tarafgirliğe) müsaitmiş zan ediliyor. Oysa İslam dininin evrensel kuralları var. Değil bir devleti bir topluluğu, belki bütün insanlığı huzura ve sükuna kavuşturacak kadar taze ve sağlam esasları var.

Bunları siyasetin çirkin oyunlarına alet etmek demek Uhud dağını küçük bir çakıl taşına tercih etmek gibi bir şeydir. Elması cam parçası değerine indirmek gibi olur.

İran bu tarz siyasetten artık vaz geçmelidir. Tarafgirane değil de hakikatdarane ve adalet içinde bir siyaset gütmelidir. Ha! İlle de taraf olacaksa bari İslam’ın genel çıkarlarına taraf olsun. İslam’ın çıkarlarını kendi ülkesinin basit çıkarlarından üstün tutsun...

Bizin arzumuz bu da değil, şahsen benim İran’dan talebim İslam’ın ter-ü taze iman esaslarına ve dinin insanlığı kurtaracak yüksek kurallarına taraf olmasıdır. Nerde hakkı görse elinden tutup kaldırmalıdır. Zalimane uygulamalara asla taraf olmamalı ve şiddetle karşı çıkmalıdır. Zira İslam dini bunu emrediyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum