İnsanın arzuları

İkinci Şuayı Anlamak-36

Üzerinde düşündüğümüz ve ism-i Ferd’in altıncı işaretinin ilk cümlesinden muktebes cümle budur: Ferdiyet-i Rabbaniye ve Vahdet-i İlahiye, zîşuur ve zîaklın, hususen insanın metalibinin ve arzularının husul bulmasının menbaı ve yegane çaresidir.

Biz sadece insan üzerinde düşünelim şimdilik. İnsanın talebleri ve arzuları nelerdir?

Nefsinin, aklının, kalbinin, ruhunun ve sayısız maddi ve manevi cihazlarının ihtiyaçları vardır. Aklın ilme, kalbin muhabbete, ruhun kendine münasib lezzete ihtiyacı vardır. Ruh bu ihtiyacını müşahedetullah ile ve içinde Allah’ı müşahade ettiği işler ile iştigalle karşılayabilir. 

İsm-i Ferd’in Altıncı İşaretinde bu ihtiyaçlar içinde en şiddetli ve sarsılmaz ve aşk derecesinde olan “beka arzusu” misal olarak verilmiştir. Bu arzu her insanın arzusudur. Yazmak, film çekmek, fotoğraf çekmek gibi faaliyetler de bu beka arzusuna işaret ederler ki insan bu dünyadan gittiğinde bile varlığını bir vecih ile sürdürme isteği duyar. Evlat ve torunlarının ve onlardan gelecek neslin kendinden sonra dünyada kalmasından da bu vecih ile de lezzet alır.

Evet insanın ebede bakan ihtiyaçlarını ancak ebed’in sahibi karşılayabilir. Fani âlemden onu alıp bâki olana götürecek olan elbette bu iki âlemin de şeriksiz sahibi olsa gerek. İnsana verirken hiçbir sebeb ile vermediği ruhunu Azrail (as) ın nezaretinde alacak, kabir hududundan, berzah hududundan, mahşer hududundan ve sırat köprüsünden geçirerek ebedî saadete mazhar edecek olan kim olabilir?

İnsanda bekaya aşk ve ebedî saadete şiddetli bir arzu olduğu gibi hubb-u mehasin de vardır. Güzeli sever, güzellikleri sever ve ister. Güzel tabir ettiğimiz her şeyin güzelleşme sebebi ise hüsna olan Esma’ya mazhariyet iledir. İnsanın güzelliğe olan ihtiyaç ve şevkinin karşılık bulması da mahlukatta tek başıyla tasarruf eden bir Ferd’i ve ademden vücuda çıkartmakta bir yardımcısı olmayan İlah’ı gerekli kılar.

Esma-i İlahiyye lizatihi mahbub olduğundan Esma’nın tecellileri olan güzellikleri kafirler bile sever fakat bu sevmek manay-i ismi ile olduğundan onları Allah’a ulaştıracak olan ve 32. Söz’de neticeleri zikredilen faydaları husule getirecek bir sevmek değildir. Elemli ve firaklı, gayr-ı meşru bir sevmektir. Ayrılığın azabı ile, o güzelliklerden ebediyyen ayrılmak elemi ile merhametsiz bir azabı çektirecek bir sevmektir.

İnsanın fıtratında esaslı olarak bulunan bir başka unsur da ‘muhabbet-i vücud’dur. İnsan ademden kaçar, ademistan olan Cehennemden korkar ve var olanı ister. Bütün var olanlar ise bir Mucid’in, Bedi’in, Halık’ın havli ile ademden kurtulup kuvveti ile vücuda getirilmişlerdir. Cevşen münacaat ı azîmi ile daim istediğimiz de yakıcı olan ademden, ayinedarlığımızı bilememekten gelen ıstıraplardan kurtulmak için binbir ismi ile Cenab-ı Hakk’a sığınmaktır. Ona ayinedarlık edememenin yokluk elemlerinden halas olup O’na aidiyetimizin şuurunun vücud cilvelerinin ferahlı sürurunu yaşamayı istemektir. Eşyanın hakâik-ül hakaiki olan Esma-i ilahiyye’nin sahibinin tekliği iledir ki biz bütün mevcudatın dilleri ile yalvarabilir ve niyazda bulunabiliriz.

İnsanda esaslı bir şekilde bulunan unsurlardan biri de şefkat-i cinsiye’dir. İnsan alakadar olduğu insanları sever ve onların saadeti ile mutlu olur, elemeleri ile de üzülür. Peki bütün sevdiklerinin saadetinin temini elinde midir? Elbette değildir. Bu şefkat-i cinsiye yakıcı bir elem olmamasının bir tek yolu vardır o da insanın bütün sevdiklerine nezaret eden Rahmet’i fark etmesi, bilmesi, iman etmesidir. Acaba sevdiğime nereden tehlike gelecek? Korkusundan halas olmanın yolu her yerin ve her yerdeki mahlukun sahibini bilmek, O’na iltica etmek iledir. Hakiki muhafız O’dur ve her cihet de O’nundur. Ferdaniyeti ile şeriksiz bir tasarrufu vardır. Hiçbir mahluk o tasarrufun haricinde değildir. Demek insanın en büyük bir ihtiyacı olan sevdiklerinin güvende olduğunu bilmek de bir tek İlahı kabul etmekledir. Böylece kabir ve berzah âlemine giden sevdiklerinin de o merhamet nazarı altında olduklarını bilir.

Burada az bir kısmına değinebildik. İnsanın ihtiyaçları hadsizdir. İnsan kainatın bir fihristesidir, takvimi ve ruznamesidir. Kainatta ne ki var, insanın ona ihtiyacı vardır. Kuşların kanatlı olmasına, suyun berraklığına, balıkların yüzgeçlerinin olmasına, dağlara ve içindekilere, güneşe, aya ve yıldızlara, galaksilere… yani; vücud âleminde ne ki var insanın onların kaffesine ihtiyacı vardır. Velev ki şuuru taallluk etmese de…

Bu kadar ihtiyacı kim karşılayabilir? Eğer bunlardan her hangi biri bir başka kuvvetin idaresinde olsa insan kainata bu kadar mükemmel bir meyve olabilir miydi? İnsan mahiyeti madem ki tektir ve kainatın hülasasıdır ve harika bir idare altındadır. Elbette büyük bir insan olan kainat bir tek zâtın elinde olmalıdır. İdaresi tasarrufu (Rububiyyet) tek; varlığının sebebi (Vacib-ül Vücud İlah) tek olmalıdır.

Evet, insanın nihayetsiz ihtiyaçları ve arzularının karşılanması Ferdiyet-i Rabbaniye ve Vahdet-i İlahiyye’ye bağlıdır.

İnsanın ihtiyacı kainat kadardır, Cennet kadardır, ebediyet kadardır.

Şu anda ve burada dünyanın içinde bir küçük ihtiyacı bile ancak kainatın tamamını yaratıp idare eden İlah tarafından karşılanabilir. Bir elmanın vücudu için küre-i arzın vücudu gerekir. Küre-i arz için çok küreler ve güneşler gerekir ila ahir. Silsileli düşünmemiz de gerekmez bunu Kayyum İsminde öğreneceğiz inşallah. Bir elmanın vücudu için İlah ve Rabb gerekir ve şeriksiz, muinsiz olmalıdır. Yoksa o bir tek elma olamaz.

Demek insanın arzuları talepleri, bu ister bir tek elma olsun ister Cennet ve ebedi saadet, İlah’ın Vahdetine ve Rabbin Ferdaniyetine bağlıdır.   

İnsanın hususî âlemindeki rahatı ve huzuru da bir tek İlahı bilmesi, yalnız O’na ibadet etmesi ve umduğunu da yalnız O’ndan ummasına; mahlukâta karşı tam bir istiğna ve beklentisizlik haline bürünmesine bağlıdır. Yani; vücudunu mucidine feda etmesine ve esbabın tablacılık mahiyetini idrak etmesine…

Allah’a iman etmeyenlerin ihtiyaçları da karşılanıyor ama? Sualine cevap ise; maddi ve dünyevi, beşeri ihtiyaçları karşılanmakla beraber manevi ihtiyaçlarının karşılık bulmamasıdır. En ziyade sosyal devletin etkin olup, fertlerinin gelecekleri maddeten garanti altında görünen memleketlerde intihar oranlarını en yüksek olması ihmal edilen büyük bir ihtiyacın habercisidir. Bu büyük boşluk ancak Ferd bir Rabb ve Vahid bir İlahın bilinmesi ile doldurulabilir.   

Elmanın içinde, elmadan bin defa daha tatlı ve kıymettar olan, Padişahın İltifatını görmemek başka şeyler ile doldurulamayacak bir boşluktur…

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum