İnsan Kim(in)?

Tahrifi netice veren her tarif hakikatin safiyetine bir ihanet, belki de asliyetine karşı işlenmiş bir cinayet hükmündedir. Tam ve doğru olarak tarif edilmemiş, doğru olarak kavranamamış kavramlarla hakikat adına yola çıkma, yoldan çıkma ile aynı sayılır.

Dünya-ukba, mana-madde, ruh-beden dengesini bozan ta(h)rif teşebbüsleri; kâinatın hülasası, mevcudatın ekmel nüshası, Ehad û Samed’in muhatab-ı hassı olan insanı maksud ve matlup olan arş-ı kemalata uruçtan mahrum etmiş, el’an da etmektedir.

İnsanı yalnızca teni ve bedeniyle ele almış, sadece bunlarla tarif ve tavsif etmiş, bunlara göre de değer biçmiş tüm fikri cereyanlar iflas etmiştir bugün... Çünkü insanı yalnız cismiyeti ve cinsiyetiyle, yani kanı ve iliği, eti ve kemiği ile tarife kalkışmak, onu onların seviyesine indirip değersiz kılmak demektir.

O halde insan nasıl tarif edilmeli ki hakiki kıymetine arif olunsun; mahiyet-i maneviyesi, kıymet-i ulviyesi zayi olmasın. Bu itibarla, insanı ancak insan için indirilen Kur’an asliyetine uygun olarak tam manasıyla tarif edebilir.

Âlem-i şehadetin yaratılışında insanı ille-i gaiye menzilesinde gösteren Kur’an; insanı tüm cihet ve cepheleri ile bir küll olarak ele alır, bütüne ait cüzlerin tarif ve tavsifini yapar. Maddi ve dünyevi neticelerin itmamı, manevi ve deruni irşadın ikmali için böyle olması zaruridir.

Kur’an; kıyamet-i cihana vesile olacak kadar büyük ve yüksek olan kıymet-i insanı, yeryüzünde yürüyen vasfiyeti (şerefi) yüksek bir şahsiyet olarak bildirir. Hilafet rütbesine dikkati çeker; kendi katındaki değerini “Halife-i Arz” kavramı ile ifade eder bizlere...

Halife olmak; ferşten arşa kadar dizilmiş meratibe namzet olmak, arzdan semaya ilim ile uza(n)mak, dua ile sema ehline elini uzatmak iktiza eder.

Evet, insan fıtratının camiyeti haysiyetiyle en mükemmel muhatap olmak, ilahi sanatları takdir ve tahsin etmekle yüksek sesli bir dellal olmak, teşekkürün bütün envaıyla, bütün envaı nimetlere ve çeşit çeşit hadsiz ihsanlara şükür ve hamd ile mukabele etmekle muvazzaf kılınmış bir nadide-i hilkattir.

Bedeniyle kesafet içinde letafeti, ruhuyla besatet içinde vahdeti, istidatının külliyeti ile cemaati, kalbinin merkeziyetiyle ferdiyeti temsil eden insanın vazife-i külliyesi; indirilene delalet, indirene şehadet, gönderilene nezaret, gönderen adına vekâlet etmektir.

Kur’an; bir yandan insanı mukadder olan kemalat arşına çıkaracak unsurları tarif edip sıralarken, diğer yandan bu kutlu uruca mani olacak tehditleri de sıralar.

Devamlı istikamet, istikametli devam için havfı recaya, narı nura, cehennemi cennete refik ederek irşadını sürdüren Kur’an, insan için eşsiz imkânlar sunar.

Bununla insanın fiillerine tesir eden hislerini tadil, fikirlerini kirleten yanlış tarifleri tashih edip; hilkatinden aksa’l gaye olan takva-i kamileyi ikmal etmeyi murad eder.

Aklının vüs’atiyle şerafete, kalbinin keşfiyatıyla keramete, ruhunun inbisatıyla hakiki kemalata namzet olan insan; hakikati asliyetiyle arıyorsa önce tahrif olmuş kavramları zihninden kazıyıp çıkarmalı, fıtratının safiyetini temsil eden ilahi boyayı (sıbga) tüm letafetiyle görmeli/göstermelidir!

Elhasıl: İnsan Kur’an ile insan. İman, O’ndan bize en büyük bir ihsan. Lisanda ilan, kalpte iz’an, akılda mizan olunca iman; su gibi yere sürünmekle, toprak gibi çiğnenmekle, zelil kılınamaz insan!

İsyan ile hayata hayat olamayınca iman, yatayına olmasa da dikeyine sürünür insan!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
5 Yorum