İnsan, başkaları ve kendi

Bütün dikkatini yaptığın işe vermişsin. Mesela, yemek yapıyorsun. Mesela, harıl harıl bir sınava hazırlanıyorsun ya da ödev yapıyorsun.

Resim yapıyor da olabilirsin, renkleri birbirine katarak bir gün batımı boyuyorsun. Şiir yazıyorsun belki de. Gece odana çekilmişsin, günlüğüne içini döküyorsun. Elinde tığ, dantel örüyorsun. Ya da bahçenin ayrık otlarını temizliyorsun.

Yanında kimsecikler yok. Seni gözetleyen bir çift göz yok.

Yok mu?

Zihninde o bildik endişe uyanıveriyor: Güzel olacak mı? Sonra birden kendini dikleştiriyorsun ve "Yaptığım işi başkasına beğendirme çabam yoktur benim" diye geçiriyorsun içinden. Yaptığın yemeği senin beğenmen yetiyor da artıyor bile. Sofradakilerin ne düşündüğü ile ilgilenmiyorsun hiç. "Harika olmuş!" deyip demeyeceklerini dert etmiyorsun. Başkalarının seni beğenip beğenmemesi umurunda değil. Onlara kendini beğendirme köleliğinden kurtulmuşsun. Özgürsün, rahatsın.

Yaptıklarını sadece senin beğenmen yetiyor.

Mesela, giyinip kuşanıyorsun. Ya da aynanın karşısına geçmişsin, süsleniyorsun. Bir başkası ya da başkaları için süslenmediğine öyle eminsin ki. "Ne kadar hoş olmuşsun!" denilip denilmemesi hiç derdin değil.

Ne kadar hoş oldum, demen yeterli ve kâfi geliyor sana.

Ben beğeneyim yeter, diye geçiriyorsun içinden.

Kimsenin gözüne girmeye çalışmak gibi bir derdim yok, diye düşünüyorsun gururla.

Yanılıyorsun.

Hâlâ gözüne girmeye çalıştığın biri var: Kendin.

Aynada sana bakan bir çift göz var, baksana. Nasıl da inceliyor seni. Yüzünün her ayrıntısına nasıl da dikmiş gözünü. Ya da yaptığın yemeğin tadına bakıyor, kokluyor, inceliyor da inceliyor.

İçinden, kendi kendinle konuşarak, göklere çıkarıyorsun kendini. Nasıl da övüyorsun. Harikasın, muhteşemsin, güzelsin, akıllısın, zeki mi zekisin. Beğendikçe beğeniyorsun kendini.

Oyalandıkça oyalanıyorsun, kendinle.

Ya da tersi oluyor. İstediğim gibi olmadı diye paralıyorsun kendini. Belirlediğin standarda ulaşmadı diye kendini ayaklarının altına almadığın kaldı bir. Ezdikçe eziyorsun onu. Çiğnedikçe çiğniyorsun.

Her iki türlü de, yazık ediyorsun kendine.

Sen, seni ne kadar övsen de, ne kadar takdir etsen de, ne kadar beğensen de, kalbinde sonsuz bir çatlak, bir türlü doymuyor yine..

Başkalarının gözüne girmekten kaçarken kendi gözüne girmenin tuzağına yakalanıyorsun.

Benliğin ve nefsin seni beğensin diye çırpındıkça çırpınıyorsun.

"Biliyorum ki, önemli olan başkalarının ne düşündüğü değil, benim ne düşündüğüm" diyerek övünüyorsun, bunu bir özgüven işareti sayarak.

Başkalarını aşmışsın, büyüklenmeci benliğine takılıp kalmışsın.

İnsan, aynı zamanda kendisi için bir başkasıdır hâlbuki. İnsanın bizatihi kendisi, onu ilk inceleyen, öven ya da yeren, göklere çıkaran ya da yerin dibine batırandır.

Yalnız başına olduğun bir anda dahi, hâlâ yanı başında biri dikilmiş konuşuyor seninle.

Hiçbir zaman yalnız olmadın ki: Sen ve kendindin hep.

"Ben kendimi beğenmiyorum, beni beğenenleri de beğenmiyorum" diyor Zamanın Bedii. Diyor ve sadece O'nu övüyor, kendinde gördüğü tüm güzellikleri, hayırları O'ndan biliyor; bundandır ki ne içinden ne dışından kendi kendini övmüyor. Kendini başkalarına beğendirmeye çalışmadığı gibi, kendini kendine de beğendirmeye çalışmıyor.

"Amelinizde rıza-yı İlahî olmalı" diyor ayrıca.

Kendini beğendirmeye çalıştığın zatın ve başkaları dışında biri daha var: Mutlak Varlık.

Yaptığımız her işi mutlak nazarıyla şahitliğini yapan Mutlak Varlık var.

"Eğer O razı olsa, bütün dünya küsse ehemmiyeti yok."

O razı olsa, her ne yapıyorsan, benliğinin ve nefsinin yaptığını beğenmemesinin de bir önemi yok. Benliğin, nefsin sana küsse, yine ehemmiyeti yok.

"Eğer O kabul etse, bütün halk reddetse tesiri yok."

İşte "bütün halkın" içine, sen yani kendini yüceltmek isteyen benliğin de dâhil.

"O razı olduktan ve kabul ettikten sonra, isterse ve hikmeti iktiza ederse, sizler istemek talebinde olmadığınız halde, halklara da kabul ettirir, onları da razı eder."

Halkların içine sen de, senin benliğin de dâhil.

O razı olduktan sonra, sen kendinden bir türlü razı olmasan da bir ehemmiyeti yok.

O razı olmadıktan sonra, benliğinin, kendinin gözüne girmişsin, ne önemi var?

Başkalarına aldırmam derken kendine aldırmanın tuzağına düşmüş, için için kanıyor yaraların.

Her ne yaparsan yap, "Allah'ım, bunu senin için yapıyorum, razı ol yaptığımdan" de ve çekil geriye. Elbette, elinden gelenin en iyisini yaptıktan sonra.

Ha başkalarına ispatlamaya çalışıyorsun kendini, ha kendine, ne fark eder ki?

İşte böyle, ey nefsim.

Yorgunluğunun bir nedeni de bu.

Zaman

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
4 Yorum