İmanın bir zerre kadar kuvveti ziyade olması, bir hazinedir

İmanın bir zerre kadar kuvveti ziyade olması, bir hazinedir

Günün Risale-i Nur dersi

dunun-risale-dersi.png

Bismillahirrahmanirrahim

Altıncı Nükte

İsm-i Kayyûma bakar.

İsm-i Hayyın bir hülâsası, Nur Çeşmesinin bir zeyli olmuş. Bu ism-i Kayyûm dahi, Otuzuncu Sözün zeyli olması münasip görüldü.

İTİZAR: Bu çok ehemmiyetli meseleler ve çok derin ve geniş ism-i Kayyûmun cilve-i âzamı, hem muntazaman değil, belki ayrı ayrı lem’alar tarzında kalbe hutur ettiğinden, hem gayet müşevveş ve acele ve tetkiksiz müsvedde halinde kaldığından, elbette tabirat ve ifadelerde çok noksanlar, intizamsızlıklar bulunacaktır. Meselelerin güzelliklerine benim kusurlarımı bağışlamalısınız.

İHTAR: İsm-i Âzama ait nükteler, âzamî bir surette geniş, hem gayet derin olduğundan, hususan ism-i Kayyûma ait meseleler ve bilhassa Birinci Şuâı HAŞİYE maddiyyunlara baktığı için, daha ziyade derin gittiğinden, elbette her adam her meseleyi her cihette anlamaz. Fakat herkes her meseleden bir derece hisse alabilir. “Birşey bütün elde edilmezse, bütün bütün elden kaçırılmaz” kaidesiyle, “Bu mânevî bahçenin bütün meyvelerini koparamıyorum” diye vazgeçmek kâr-ı akıl değildir. İnsan ne kadar koparsa o kadar kârdır. İsm-i Âzama ait meselelerin ihata edilmeyecek derecede genişleri olduğu gibi, akıl görmeyecek derecede inceleri de vardır. Hususan ism-i Hayy ve Kayyûma ve bilhassa hayatın iman erkânına karşı remizlerine ve bilhassa kazâ ve kader rüknüne hayatın işaretine ve ism-i Kayyûmun Birinci Şuâına herkesin fikri yetişmez, fakat hissesiz de kalmaz. Belki herhalde imanını kuvvetlendirir. Saadet-i ebediyenin anahtarı olan imanın kuvvetleşmesi ehemmiyeti çok azîmdir. İmanın bir zerre kadar kuvveti ziyade olması, bir hazinedir. İmam-ı Rabbânî Ahmed-i Farukî diyor ki: “Bir küçük mesele-i imaniyenin inkişafı, benim nazarımda yüzler ezvak ve kerametlere müreccahtır.”

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

بِيَدِهِ مَلَكُوتُ كُلِّ شَىْءٍ

لَهُ مَقَالِيدُ السَّمٰوَاتِ وَاْلاَرْضِ

وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلاَّ عِنْدَنَا خَزَاۤئِنُهُ

مَا مِنْ دَاۤبَّةٍ اِلاَّ هُوَ اٰخِذٌ بِنَاصِيَتِهَا 4

gibi, kayyûmiyet-i İlâhiyeye işaret eden âyetlerin bir nüktesi ve İsm-i Âzam veyahut İsm-i Âzamın iki ziyasından ikinci ziyası veyahut İsm-i Âzamın altı nurundan altıncı nuru olan Kayyûm isminin bir cilve-i âzamı, Zilkade ayında aklıma göründü. Eskişehir Hapishanesindeki müsaadesizliğim cihetiyle, o nur-u âzamı elbette tamamıyla beyan edemeyeceğim.

Fakat Hazret-i İmam-ı Ali (r.a.) Kaside-i Ercûzesinde “Sekîne” nam-ı âlîsiyle beyan ettiği İsm-i Âzam ve Celcelûtiyesinde yine pek muhteşem isimlerle İsm-i Âzam içinde bulunan o altı ismi en âzam, en ehemmiyetli tuttuğu için ve onların bahsi içinde kerametkârâne bize teselli verdiği için, bu ism-i Kayyûma dahi, evvelki beş esmâ gibi, hiç olmazsa muhtasar bir surette, Beş Şua ile o nûr-u âzama işaret edeceğiz.

BİRİNCİ ŞUA

Bu kâinatın Hâlık-ı Zülcelâli Kayyûmdur, yani, bizatihî kaimdir, daimdir, bâkidir. Bütün eşya Onunla kaimdir, devam eder ve vücutta kalır, bekà bulur. Eğer kâinattan bir dakikacık olsun o nisbet-i kayyûmiyet kesilse, kâinat mahvolur.

Hem o Zât-ı Zülcelâl kayyûmiyetiyle beraber, Kur’ân-ı Azîmüşşanda ferman ettiği gibi لَيْسَ كَمِثْلِهِ شَىْءٌ dür. Yani, ne zâtında, ne sıfâtında, ne ef’âlinde nazîri yoktur, misli olmaz, şebîhi yoktur, şerîki olmaz. Evet, bütün kâinatı bütün şuûnâtıyla ve keyfiyâtıyla kabza-i rububiyetinde tutup bir hane ve bir saray hükmünde, kemâl-i intizamla tedbir ve idare ve terbiye eden bir Zât-ı Akdese, misil ve mesîl ve şerîk ve şebîh olmaz, muhaldir.

Evet, bir Zât ki, 

•    Ona yıldızların icadı zerreler kadar kolay gele, 

•    ve en büyük şey, en küçük şey gibi kudretine musahhar ola, 

•    ve hiçbir şey hiçbir şeye, hiçbir fiil hiçbir fiile mâni olmaya, 

•    ve hadsiz efrad, bir fert gibi nazarında hazır ola, 

•    ve bütün sesleri birden işite, 

•    ve umumun hadsiz hâcâtını birden yapabile, 

•    ve kâinatın mevcudatındaki bütün intizamat ve mizanların şehadetiyle, hiçbir şey, hiçbir hal daire-i meşiet ve iradesinden hariç olmaya, 

•    ve hiçbir mekânda olmadığı halde, herbir yerde ve herbir mekânda kudretiyle, ilmiyle hazır ola,

•    ve herşey Ondan nihayet derecede uzak olduğu halde, O ise herşeye nihayet derecede yakın olabilen bir Zât-ı Hayy-ı Kayyûm-u Zülcelâlin elbette hiçbir cihetle misli, nazîri, şerîki, veziri, zıddı, niddi olmaz ve olması muhaldir.

Bediüzzaman Said Nursi
Otuzuncu Lem'a

---
HAŞİYE : Bu risaleyi okuyan eğer mütefennin değilse Birinci Şuâyı okumasın, ikinciden başlasın; veya âhirde okusun.
1 : “Herşeyin hüküm ve tasarrufu Onun elindedir.” Yâsin Sûresi, 36:83. 
2 : “Göklerin ve yerin tedbir ve tasarrufu Ona aittir.” Zümer Sûresi, 39:63. 
3 : “Hiçbir şey yoktur ki, hazineleri Bizim yanımızda olmasın.” Hicr Sûresi, 15:21. 
4 : “Hiçbir canlı yoktur ki, Allah onu alnından tutup kudretine boyun eğdirmiş olmasın.” Hûd Sûresi, 11:56.