İman ilmi…

“…Ben imanın cereyanındayım…”(16.Mektup)
 
“…Hem hususi bir ilm-i Kurani verildi…”(4.Şua)
 
İman-ı billah (Allaha iman) yaratılışın gayesi, amacı. Bizler bu fani dünyaya her şeyden önce Allah’a iman etmek için geldik veya gönderildik. İman bu manada üss-ül esastır, esasın esası, temelin temeli.
 
Bundan dolayı “imanın bir zerre kadar inkişafı binler ezvak ve mevacit ve keramete müreccahtır, diyor, İmam-ı Rabbani.(r.a) Ve üstadımızın “bütün hayatımı iman hizmetine teksif ettim” demesinin sırrı burada. Evet onun için “zaman tarikat zamanı değil, imanı kurtarma zamanı çünkü imansız cennete giren yok ve fakat tarikatsız cennete giren çok.”(5.Mektup)
 
Burada amaç tarikat ve tasavvufu tenkit etmek için değil, günümüz modern dünyasının öncelikleri açısından yerini belirlemek. İtiraf etmek gerekir ki modern zamanlarda dünyanın değişik coğrafyalarında faaliyet gösteren tarikat ekollerinin yapmış oldukları takdire şayan hizmet öncelikle tasavvuf hizmeti değil, “iman hizmeti”dir. Çünkü çağımızda tarikat dersini verecek manevi zemin yok denecek kadar zayıflamış durumda. Onun için günümüz ehl-i tarikin yapmış olduğu hizmet “tarikat perdesi arkasında iman hizmeti”nden başka bir şey değil.
 
Kuran-ı kerimin bütün müfessirlerce kabul edilen dört ana konusu var, bunlar sırasıyla: Tevhit, haşir, nübüvvet, adalet/ibadettir. (İ. İ’caz) Dikkat edilirse tevhit ve iman daima ilk sırada. Zaten altı bin küsur ayetten müteşekkil olan mukaddes kitabımızın beş bini aşkın ayeti Allah’ın varlığı, birliği ve tekliği hakkında. Bir manada Kur’an baştan sona “iman ilmi”ni ders veriyor gibi. Aynı zamanda bütün peygamberlerin ve semavi kitapların ilk maddesi ve ilk hizmeti İman hizmetidir.
 
İman mesleği nebilerin mesleğidir…
 
İmam-ı Azam Eb-u Hanife’nin (r.a) meşhur eseri El Fıkh-ül Ekber (büyük fıkıh) zannedilenin aksine, baştan sona akait, tevhit ve iman ilmine tahsis edilmiş gibi. Her ne kadar bazıları malum eserin Eb-u Hanife’ye aidiyeti konusunda kuşku içinde olsalar da bu esersin Eb-u Hanifeye ait olduğu su götürmez bir gerçek. İmam’ın “En büyük fıkıh Allah’a sahih bir imanla bağlanmaktır” sözü çok manidardır. 
 
Cennetin, sonsuz kurtuluşun şifresi, şartı ve reçetesi iman. Bütün ilimlerin şahı, tacı, padişahı ve sultanı iman ilmi. İmam-ı Gazali (r.a) ilimleri tasnif ederken ilk sırada “tevhit ilmi”ne yer verir. Ve bütün sahabelerin en fazla ilgilendikleri ve konuştukları ilmin iman ilmi olduğunu söyler, İhyasında. İlginçtir! Gazali, fıkıh ilmini dahi dünyevi ilimler kategorisi içinde değerlendirir.
 
El- Muvafakat adlı klasik eserin yazarı imam Şatıbi, ilimleri “zaruriyyat, haciyyat, tahsiniyyat” şeklinde önem derecesine göre sıralarken “zaruriyyat” kısmına iman ilmini yerleştirir.
 
Peygamberler tarihi dikkatli bir gözle incelediğinde bazı peygamberlerin yüz ümmeti, bazılarının elli ümmeti, bazılarının on ümmeti hatta bazılarının bir ümmeti olduğu görülür. Yani bir peygamber geliyor kavmi içinde yıllarca hak ve hakikati tebliğ ediyor sonuçta bir kişi dışında iman eden çıkmıyor.
 
Bu bilgilerin arkasında kainat kadar büyük ve ağır bir mana var: Allah (c.c) tek bir insanın hidayetle tanışması ve buluşması için ezel canibinden bir peygamber gönderiyor. İman bu kadar önemli bu kadar değerli bir nimet.  
 
İşte bu çağda Hadi ismine mazhar olan Risale-i Nur, baştan sona bu iman ilmini ders veriyor.
 
Ne mutlu! Anlayabilenlere.
 
Takdir edebilenlere.
 
Muhatap olabilenlere.
 
İstifade ve istifaza edebilenlere!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum