İmam-ı Rabbani Risale-i Nur’dan haber verdi

İmam-ı Rabbani Risale-i Nur’dan haber verdi

Demirtaş Kur’ân-ı Kerimin ve İmam Rabbani Hazretlerinin Risale-i Nur’dan haber verdiğini anlattı

Funda Demirer-Ömer Çelebi’nin haberi:

RİSALEHABER-Araştırmacı-Yazar Kenan Demirtaş “Kur’ân ve Bediüzzaman” konulu konferansta Kur’ân-ı Kerimin ve İmam Rabbani Hazretleri gibi mühim zatların Risale-i Nur’dan haber verdiğini anlattı.

Birinci Şua’da Bediüzzaman’ın bir suale verdiği cevapları hatırlatan Demirtaş, “Risaleler Kur’ân’ın manasını bize güçlü delillerle anlatır” dedi ve şunları nakletti:
“Risale-i Nur doğrudan doğruya Kur’ân’ın bâhir bir burhanı ve kuvvetli bir tefsiri ve parlak bir lem’a-i i’câz-ı mânevîsi ve o bahrin bir reşhası ve o güneşin bir şuâı ve o mâden-i ilm-i hakikatten mülhem ve feyzinden gelen bir tercüme-i mâneviyesidir.”

Demirtaş, bu ifadeleri izah ederken, “Risale-i Nur, Kur’ân bahrinin bir reşhasıdır” sözünü açıklama sadedinde, Faslı Tefsir Profesörü Merhum Ferid El-Ensârî’nin şöyle bir benzetmesini anlattı: “Bal kavanozunun üzerinde, balın bileşenleri, yani prospektüs yazılıdır; bu kadar şundan, şu kadar bundan var diye. Yani prospektüs o balı tarif eder. İşte bir kısım tefsirler, ayette şu var, bu var diye onun bileşenlerini, içeriğini gösterir. Bu tarz tefsirlere lafzî tefsir denir ki, anlattıkları elbette doğrudur. Ancak Risale-i Nur öyle yapmaz. Bal kavanozunun kapağını açar, sizin ağzınıza bir kaşık bal koyar ve der ki, 'işte bunun içinde bu var.’ Evet, Risale-i Nur, Kur’ânî hakikatleri tattıran, onun manevî bir tefsiridir…”

İmam-ı Rabbânî Hazretlerinin de buna işaret ettiğini belirten Demirtaş, Mektubat-ı Rabbânî’nin260. Mektubundan konuyla ilgili kısımları okuyarak konuşmasına şöyle devam etti:
“Peygamberlik makamı Hatemü’l–Enbiya ile sona ermiştir (Aleyhi ve alââlihi’s-salevâtüve’t-teslimât)  Fakat bu nübüvvet makamının kemâlâtından gelen öyle bir kemal derecesi vardır ki, o kemalden ancak Rasülullah’a (s.a.v.) tebaiyetle hissedar olunabilir. Bu kemâlâttan Ashab-ı Kiramın hissesi diğerlerine nazaran daha fazladır. Evet, bu devlet kıllet yoluyla (azalarak) Tabiin ve Tebe-i Tabi’ne kadar ulaştı. Onlardan sonra gizlenip üstü örtüldü. Onun yerine velayet-i zılliye (tasavvuf) kemâlâtı galebe etti ve her tarafa yayıldı. Lakin ümid edilir ki, bin sene geçtikten sonra bu gizli devlet tekrar teceddüd eder de galebe çalar ve  şüyu bulur. Aslîkemâlât tezahür eder, zılliye olanlar ise istitar eder, gizlenir. Hazret-i Mehdi de (aleyhi’r-rıdvan), aslî olan bu yüksek kemâlâta revaç verir, yayar.”

kenan_demirtas_konferans.jpgBurada asıl ile zıl arasındaki farkı anlatan Demirtaş, “Güneş asıldır, güneşin aynadaki yansıması zıl’dir. Kur’an-ı Kerim hep aslı gösterir. Meselâ, “Deveye bakmazlar mı? Nasıl yaratılmış. Yere bakmazlar mı? Nasıl döşenmiş” buyurur. Eserlerde tecellî eden Şems-i Ezelîye baktırır. İşte Kur’ân’ın manevî bir tefsiri olan Risale-i Nur, eserin ardındaki Fâile, yani gölgenin aslına baktırıyor;  Kitap ve Sünnet ile gidilen ve velâyet-i kübrâ denilen Nübüvvet kemâlâtının yoluna bağlıyor.
İmam-ı Rabbaninin Mektubat’ından devamla,“Ey oğlum! Rasülullah’a (aleyhi ve alââlihi’s-salâtü vesselâm) tam uyan bir kimse, tebaiyetle nübüvvet makamının kemâlâtını bitirdiği zaman, makam mansıp ehlinden ise, ‘İmâmet Makamı’ ile şereflendirilir. Vilâyet-i Kübra kemâlâtını bitirince de, ‘Hilâfet Makâmı’ ile şereflendirilir.
Zıl (gölge) derecelerinde, İmâmet makâmına uygun olan, “Kutb-u İrşât Makamı”dır. Hilâfet makamına uygun olan ise, ‘Kutb-u Medar Makamı’dır. Bu iki makam, sanki yukarıda olan o iki makamın gölgeleri gibidirler.
“Nübüvvet makamına ve velâyetine uygun olan ilim ve marifetler, Peygamberlerin (aleyhimü’s-salavâtüvetteslîmât) şeriatlarıdır. Peygamberlerin dereceleri ayrı ayrı olduğu için, o derecelerin miktarına göre şeriatları da birbirinden farklı olmuştur.
Evliyanın velâyet makamına uygun olan marifetleri; onların tevhid ve ittihadı bildiren ilimleri; ihata ve sereyan haberleri; yakınlık ve beraberlik; aynalık ve zılliyet; şühûd ve müşâhede gibi sözleri tasavvufçuların şathiyatıdır. Kısacası, Enbiya marifetleri, ‘Kitap’ ile ‘Sünnet’tir; evliya marifetleri ise, ‘Füsûs’ ile ‘Fütûhat-ıMekkiyye’dir.

“Evliyanın velâyeti, kurbiyettir ki, kulun dereceler kat edip Allah Telâya yakınlaşmasıdır. Peygamberlerin velâyeti ise akrebiyettir ki, Allah Teâlâ’nın kula olan yakınlığının inkişaf etmesidir.
“Evliyanın velâyeti, Şuhûda delâlet eder. Peygamberlerin vilâyeti, nisbet-i meçhûleyi ispat eder.
“Evliyanın velâyeti, akrebiyeti, yani Allah Teâlâ’nın kula yakınlığını anlayamaz; cehalet ve hayret nedir, bilemez. Peygamberlerin velâyeti, akrebiyetvarolsa da, yakınlığı ,uzaklığın kendisi olarak görür; şuhûdu, gaybın kendisi olarak addeder.”

Kenan Demirtaş, bu konuyu açıklama sadedinde, Sözler kitabı, Yirmi Dördüncü Sözün İkinci Dalından “Reşha” misalini örnek olarak verip, konuşmasını sona erdirdi.

Konferansa katılan Bediüzzaman Said Nursi’nin talebelerinden Mehmet Fırıncı Ağabey de yaptığı kapanış konuşmasında Risale-i Nurun hem dünya hem ahiret hayatını insanın en güzel şekilde yaşamasını temin eden Kur’an-i bir yol olduğunu söyledi.

Bediüzzaman Said Nursi Etkinlikleri