Ayşenur KAHVECİ

Ayşenur KAHVECİ

İlk adım

Allah için verilmiş kabiliyetlerimizi aslında kendimize sarfettiğimizi Üstadımız öğretti yine. 26. Söz Kader bahsinin Zeyl’inde okuduklarım bende büyük şaşkınlığa sebebiyet vermişti. Neydi o?

Cenab-ı Hakk’a vasıl olacak kısa ve eslem yol: Acz, fakr, şefkat, tefekkür. Bunun içinmiş demek ki; tekrar tekrar dua ederken acz ve fakrı şefaatçi yapmaktan bahsetmesi.

Belki bir çocuğun güçsüzlüğünü miskince kabul edip annesinin sinesine sokulması gibi. Anneyle çocuğun arasında bundan daha hızlı bir muhabbet oluşabilir mi? Zor...

Bir kadının kocasından daha zayıf olduğunu kabul edip, ona başkaldırmaktansa tatlı tatlı himayesine talip olmak gibi...

Kabahat ve hatalarla dolu bir öğrencinin, suçunu çaresiz üstlenip öğretmeninin rehberliğinden başka bir çaresi olmadığını ona itaati ile bildirmesi gibi...

Ne demekti acz? Çaresizlik, güçsüzlük, yapamamak, becerememek, zarardan bile kaçınamamak. İşte tam da bizim halimizdi bu. Nihayetsiz kusurumuz varsa nihayetsiz aczimiz de olmalıydı. Evet nihayetsiz kusurluyduk. Uyumadan duramıyorduk, acıkıyorduk, üşüyorduk, terliyorduk, yoruluyorduk, hastalanıyorduk. Öyle ya, bunlara mani olamadığımıza göre de nihayetsiz aciziz demekti. Aksi halde bu eksikliklerimizden kendi gücümüzle kurtulabilmemiz gerekiyordu.

Peki bu hallerimizle Cenab-ı Hakk’ın isimlerine mazhar olmamız gerekmiyor muydu yine? Üstadımızın Mesnevi-i Nuriye’deki  izahı aklıma gelmişti. “İnsandaki acz, kudret ve kibriyasına bir mizandır. İnsandaki tenevvü-ü hacat, enva-i niam ve ihsanatına merdivendir. Öyle ise fıtratından gaye ubudiyettir.” İşte bütün mesele bu olmalıydı. Ubudiyet bizim yaradılışımızın gayesiydi. Peki ubudiyet nasıl yapılmalıydı. İnsanın vazife-i fıtriyesi ilim ile tekemmül dua ile ubudiyet değil miydi? Öyle ise, insan evvela kendini yoklamalıydı, varını yoğunu teşhis etmeliydi ki gayeyi keşfedebilsin. Ubudiyetini takınsın. Nihayetsiz  kudret sahibi  Rabbinin hikmetine uygun düşmesi için ancak nihayetsiz bir acz ile donatılmış kul olarak yaratılması gerektiğini fark etsin. “Ben nasıl da fakirim, oysa O, nasıl da zengin!” diye hesabını kitabını iyi tutsun. “Demek, insan bu âleme ilim ve dua vasıtasıyla tekemmül etmek için gelmiştir.”hakikatine erişebilsin.  Acz ve fakrın aslında kendisine bir donanım olarak lütfedildiğinin idrakine varıp aczin ve fakrın cenahlarıyla makam-ı âlâ-yı ubûdiyete uçsun.

İnsanın ağzının açık kalmaması hakikaten çok zor. Şöyle bir aynaya baktığımızda ne kadar aciz olduğumuzu bir kez daha tefekkür edip buna sonsuz şükretmek gerekiyor. Acizliğinden dolayı şükür mü olurmuş demeyin. Eğer o acz bizi Cenab-ı Hakk’a ulaştıracak en kısa yollun dört adımından ilkiyse kendi gibi nihayetsiz bir şükür gerektirir. Kamil insanlar aczlerini işlemeyi, kullanmayı çok iyi bilmişlerdir. Onu bir eksiklik olarak görüp saklamaya yeltenmek, ancak tekebbür olarak tarif edilmiştir. Tekebbür ise en basit deyimiyle haddini bilmemektir . Kime karşı hadsiz tavırlar takındığını düşünce mağrur insan, belki silkelenip kendine gelecek. “Kibrin gözünü karartmış” ifadesi tam da bu noktaya uygun düşüyor. Mağrur adamın gözü kararmış olduğundan, göremiyor ki kime karşı kibirlendiğini.

Yukardaki karı-koca örneğinden devam edelim mi? Bir hanım düşünün, zamane tabiriyle ekonomik gücünü eline almış ve evlenmiş. Evlenmiş ama elindeki güce güveniyor başından beri. Çok da sıkıntıya gelmeyi düşünmüyor bu yüzden. En başından yapmış planını. Olur da bir zora girerse ayrılacak, olup bitecek. Nitekim zemin çürük olunca daha ilk aylarda başlamış çatırtılar. Lafa bakın: “Sana muhtaç değilim! Kendi paramı kazanıyorum. Geçimimi sağlayabilirim. Haydi öylese herkes kendi yoluna!” Ne ayıp değil mi?  Onca sene ilmi için değil de günü gelirse bu lafı edebilmek için okumuş mektebi besbelli. Yazık olmuş doğrusu...  Oysa kendisini, meslek edindiği işin ilmiyle donattırdığı için Rabbine şükretseydi  ve eşine ihtiyacı olduğu gerçeğini inkara yeltenmeseydi, Yüce Allah’ın eşleri birbirine bütünleyici olarak yarattığını aklından çıkarmasaydı, “ben olmazsam o, o olmazsa da ben yarımım” şeklinde düşünüverseydi makamına kurulacaktı ve kim bilir ne tatlı bir hayat lütfedilecekti.

Teşbihte hata olmasın, kulun acizliğini reddetmesi de en fena bir tezellüle sebebiyet verecektir. Allah’ın bizlere verdiği hiçbirşeyi reddetmek haddimiz de değildir, mümkün de değildir. Bizi zarara uğratan  (tabir-i caizse) elimizdeki malzemeleri kullanmayı bilmeyişimizdir.

Misal, Üstadımız 26. Sözün Zeyl’inde şahane bir  noktaya dikkat çekmiş ve işin hakikatini öğretmiştir.  Allah’a ulaştıran kısa yolun dört adımdan oluştuğunu söylemiştik.  Birinci adımda “Nefislerinizi temize çıkartmayın!” ayet-i kerimesini izah eder Üstad. Malum, insan en başta nefsini sever ve kusurlardan, ayıplardan onu uzak tutar. Hataları nefsine kondurmaz. Çünkü  insanın yaradılışında böyle bir isti’dad var. Öte yandan ise ayette “Nefislerinizi temize çıkartmayın” emrediyor. Öyleyse bu isti’dad bize ne için verilmiş? Bakınız ne şahane bir izah yapmış Üstad:

“Fıtratında tevdi edilen ve Mâbud-u Hakikî’nin hamd ve tesbihi için ona verilen cihazat ve istidadı, kendi nefsine sarfederek  “nefsinin arzusunu kendine mabud edinen kimse” sırrına mazhar olur. Kendini görür, kendine güvenir, kendini beğenir.”

Demek insan daima kendi kusurunu, aczini görecek bilecek. Temize çıkarma  isti’dadını ise Allah’a yönlendirip, O’nun  Zât-ı Âli’sini tüm hatalardan ve kusurlardan tebrie edecek. Bu isti’dad nefsi için değil, Rabbi için ona verilmiş. Bunu böyle bilecek. Ancak böyle yaparak insan acizliği üzerindeki toz pembe bulutları dağıtır ve acziyetini tüm çıplaklığı ile görebilir. Zaten hakikat noktasındaki acizliğini farkeden  adam, sığınacak yer arayacaktır. Doğru melceye de sığınırsa O’na ulaşmak için ilk adımını atmış olur.

Cenab-ı Hakk bizleri O’na vâsıl olan kullarından etsin inşaallah. Amin...

Hayırlı cumalar...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum