İlahiyat Liseleri ve İmam-Hatipler

Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) ve Anadolu’daki Küçük ve Orta Boy İşletmeler (KOBİ) tabanlı örgüt olan Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu (TÜRKONFED) “İmam-Hatipler ve Meslek Liselerine katsayı uygulaması” konusunda çıkış yaparak fikir önerisinde bulunmuştur. TÜRKONFED Başkanı Celal Beysel sanayicilerin mesleki eğitim almış insan ihtiyacı olduğunu söyleyerek “Açık konuşalım İmam-Hatiplerin Siyasal ve Hukuk okumalarını engellemek için Meslek Liseleri’ne katsayı uygulanıyor. Bu okullar zaten fiili Meslek Lisesi değil.  Sanayide ve serbest piyasa ekonomisinde böyle bir meslek yok. İmam hatip liseleri ‘muhafazakâr genel lise’ yapılsın. Vatandaş çocuğuna daha fazla dini eğitim aldırmak istiyorsa bu okulları tercih etsin. Bu okullardan mezun olan çocukların istedikleri üniversiteye gitmesi de engellenmesin. Aklımızı fikrimizi imam hatiplerle bozmuş durumdayız. İmam hatiplileri engellemek adına da bugüne
kadar eğitimde bir sürü yanlış yapıldı. Çağdaş ve aydın bir insan, imam hatiplilerin üniversite okumasının engellenmesini savunamaz. Bunu savunmak insan haklarına da aykırıdır.

İmam Hatip Liseleri meslek liselerinin önünde Çin seddi gibi duruyor. İmam Hatip Lisesinin önünü kesmek adına, meslek liselerinin önünü kestiler. Hem orada okuyan gençler açısından hem de sanayinin ihtiyacı olan meslek elemanları açısından sanayiciye büyük kötülük yapıyorlar. Maalesef olayı analitik ve tarafsız da göremiyorlar ve herkes kendi kalesini korumaya çalışıyor. Bu yüzden mesele çözülemiyor. İmam Hatipler olmasa da katsayı, meslek lisesine gidecek öğrencinin önünde psikolojik engeldir. İyi öğrencilerin meslek lisesine gitmesini engelliyor. Vatandaş, çocuğunun bir meslek sahibi olmasını ama isterse ve başarırsa üniversite okumasını da istiyor.

Katsayı kalkacak dedikodusu bile meslek liselerine talebi artırdı. Geçmişte de katsayı engeli varsa talep azaldı, yoksa arttı. Geçen sene artmıştı, şimdi katsayı problemi çözülmezse yine azalacak. Bakın, Bursa sanayinin merkezi ve çok kaliteli, neredeyse iş garantili meslek liselerimiz var. Orada bile genel liseye talep, meslek lisesine talepten daha fazla. Çünkü işçi, çocuğunun mühendis olabilmesini önemsiyor. Önüne engel koyunca da genel liselere gönderiyor.

Bizde meslek lisesinde elektronik okuyan çocuk, katsayı engeli yüzünden elektronik mühendisi olamıyor. Birçok gelişmiş ülkede, meslek lisesinden mühendisliğe gidiş kolaylaştırılmış. Çünkü Sanayici el becerisi olan mühendis istiyor. Bizde katsayı meselesi yüzünden masa başı mühendisler yetişiyor. Meslek lisesine gidecek çocuğa neden ‘mühendis olamazsın’ diyorsun. Bunu anlamak mümkün değil. El becerisi olan mühendis çok daha başarılıdır ve tercih edilir. Biz, sanayici ve işadamı konfederasyonuyuz ve siyasilerin eğitimi nasıl yöneteceklerini söylemek bize düşmez ama meslek liseleriyle ilgili durum bizi çok ilgilendiriyor.

Bir tarafta İmam Hatiplilerin önünü kesmek için bütün meslek liselerinin önünü kesenler, öte tarafta İmam Hatiplileri korumak için direnenler var. Bu meseleyi ancak açık konuşursak çözeriz” dedi. ‘İmam Hatip liselerine giden çocuklar ne olacak’ tartışmasının meslek liseleri platformunda yapılmaması gerektiğini de söyleyen Beysel şöyle devam etti: “8 yıllık kesintisiz eğitim bile İmam Hatip’lileri engelleme sendromuyla geldi. Ben o zaman Bursa Sanayici ve İşadamları Derneği (BUSİAD) yönetimindeydim ve bir bakana bunun yanlış olduğunu söylediğimde bana ‘ne yapalım bizde biliyoruz yanlış olduğunu ama böyle isteniyor’ diye cevap vermişti. Öte yandan, keşke Erbakan da o sözü  söylemeseydi. ‘İmam Hatipler arka bahçemiz’ demeseydi.  Şimdi Danıştay’ın kararı ideolojik ama o söz de imam hatiplere ideoloji yükledi” dedi.  (http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/13138313.asp)

YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan da “Katsayı ile ilgili olarak problemin çözümü için İmam-Hatip Lisesi engelini aşmak lazım geldiğini ima ederek İmam-Hatip Liselerinin “Genel Lise” kapsamına alınmasını düşünebileceklerini ifade etmiştir. Daha önce de “Gerekirse bu zıkkımları kapatalım” şeklindeki ifadeleri ile kamuoyunda sansasyon meydana getiren Yusuf Ziya Özcan bu defa da TÜRKONFED Başkanı Celal Beysel’in teklifini düşünebileceklerini ifade etmiştir.

Yusuf Ziya Özcan şöyle demiştir: “Şöyle şeyler olabilir, İmam Hatip okullarını genel liselere çevirebilirsiniz, bunları YÖK’te konuşmuş falan değiliz, bunlar benim şahsi düşüncelerim, bu düşünceleri bana mal edin, YÖK’e mal etmeyin. Bu ortaöğretimdeki Din ve Ahlak Bilgisi dersi kaldırılabilir, ciddi bir din dersi, seçmeli din dersi getirilebilir, o seçmeli din dersinde veliler neyi arzu ediyorlar, çocuklarının Kuran öğrenmesini mi istiyorlar, Kuran öğrenirler, namaz surelerini ve ayetleri öğrenebilirler, temel dini bilgiler kazandırılabilir, Alevi öğrenciler için Alevi prensipleri dersi olabilir, sınıfta Hıristiyan öğrenci varsa onun ihtiyacını karşılayabilecek Hıristiyanlıkla ilgili bir ders olabilir. Böyle bir yolla her zaman ülkemizde çok ciddi tartışmalara neden olan İmam Hatip meselesi halledilebilir. Kimse çocuğunu imam hatiplere imam olsun diye göndermiyor, oradaki amaç biraz diniyle ilgili bilgileri öğrensin gibi bir şey bu, o ihtiyacı başka şekilde karşılarsanız herhalde imam hatiplere ihtiyaç kalmaz diye düşünüyorum. Bunu da yaparsak ülkemizde devam eden İmam Hatip, genel lise, eşitlik meseleleri bıçak gibi kesilir gibi geliyor. Biliyorsunuz bu işin temelinde yatan mesele odur.” (http://www.adanzyehaber.com/2010-oss-yusuf-ziya-ozcan-danistay-katsayi-ne-olacak/11/12/2009/)

**
Son günlerde İmam-Hatip Liseleri ile ilgili tartışmalar devam edeceğe benziyor. TÜRKONFED ve YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan’ın bu fikirlerine İmam-Hatipliler ve İmam-Hatip dernekleri ÖNDER ve İHL Vakıfları ne der bilemem ama hemen karşı çıkacaklarını tahmin etmek zor değil.
Aslında bu tartışmalar yeni değil. İmam-Hatiplerin açılması ve mezun vermeleri, mezunların bir yüksek okula yerleşmeleri son elli yılın en yoğun tartışmalarını oluşturmaktadır. Bu konuda bilen-bilmeyen önüne gelen bir şeyler söylemeyi ve beylik laflar edinmeyi maharet kabul etmektedir. Sağ ve sol siyasiler “İmam-Hatipler” üzerinden siyaset yapmayı adet edinmişlerdir.

Lâikliği devletin vazgeçilmezi ve din dışı bir hayatın gereği olarak gören çevreler Lâiklik kaygıları ile İmam-Hatipleri rejimin en tehlikeli eğitim kurumları olarak görmek ve göstermek için her platformda “Bunların maksadı dindar okumuş yazmış insan yetiştirmek ve böylece rejimi değiştirmektir” demektedirler. Dini siyasete âlet eden “Siyasal İslamcılar” ise “Laiklik dinsizlik olamaz. İmam-Hatipler dindar insan yetiştirmektedir. Dine karşı olanlar bu okulları kapatmak ve öğrencilerinin üniversiteye girmesini engellemek istemektedir. Biz ise buna engel olacağız ve İmam-Hatip öğrencilerinin ve mazlum dindarların sesiyiz ve davalarını takip ediyoruz” söylemleri ile siyasi sonuç almayı hedeflemektedirler.

**
Türkiye’de Cumhuriyetin kurulması ve devrim yasaları ile beraber “Eğitim Sisteminde” de köklü ve önemli değişiklikler yapıldı. 1924 yılında “Tevhid-i Tedrisat Kanunu” çıkarıldı ve Medreseler kapatıldı. 1928 yılında “Harf Inkılabı” yapıldı ve “Latin Alfabesi” kabul edildi. İşte bundan sonra “Lâik bir eğitim” için Din Dersleri dâhil bütün dini eğitimler yasaklandı. “Harf Inkılabını” oturtmak için de “Arap Alfabesi” ile “Kur’ân-ı Kerim” dâhil yazılan her şeyi okumak ve yazmak yasaklandı. 1950 yılına kadar “Din Eğitimi” yasaktı. 1949 yılında 10 aylık Kur’an Kursları ve 17 Kasım 1951 yılında din adamı yetiştirmek amacı ile yedi ilde “İmam-Hatip Okulları” açıldı. Daha sonra her il ve ilçede açılmaya devam etti. Ancak bu okullar Milli Eğitim bünyesinde bir hazımsızlığa sebep oldu. Zira okullar “Milli Eğitimin Amaçlarına” uymuyordu. Uydurulmaya çalışıldıkça problemler çıkıyordu. Bu nedenle defalarca üzerinde oynadı ve İmam-Hatipler üzerinden sağlı-sollu siyaset yapıldı. 1971 Muhtırasından sonra ve 28 Şubat 1997 sonrasında bu okullara yönelik kapatma çalışmaları yapıldı; ama başarılı olunamadı.  

**
İmam-Hatip Liseleri Devrim Kanunlarına ve buna göre düzenlenen Eğitim ve Öğretim Felsefesine uymadığı için yeri doğru bir şekilde belirlenmiş değildir. Bakanlık da ne yapacağını bilememektedir. Genel Liselere girmemektedir, zira “Din Adamı ihtiyacını” karşılamak amacı ile kuruldukları için “Meslek Lisesi” sayılmaktadır. Teknik bir eğitim vermediği için de “Meslek Lisesi” sayılmamaktadır. Dolayısıyla Meslek Liseleri ile Genel Liseler arasında “Alan ve Bölümü olmayan” bir okul olarak durmaktadır. “Milli Eğitim Temel Kanununun” 32. Maddesinde “İmam - Hatip liseleri, imamlık, hatiplik ve Kur'an kursu öğreticiliği gibi dini hizmetlerin yerine getirilmesi ile görevli elemanları yetiştirmek üzere, Milli Eğitim Bakanlığınca açılan ortaöğretim sistemi içinde, hem mesleğe hem yüksek öğrenime hazırlayıcı programlar uygulayan öğretim kurumlarıdır” denildiği için yüksek öğretime hazırlayan programlar da uygulanmaktadır.

İmam-Hatip Liselerinin devlet gözünde ve halk gözünde farklı bir algılama biçimi vardır. Devlet “Din Eğitimi”ni Lâikliğe aykırı gördüğü için “İmam-Hatip Liselerini” gereksiz görmektedir. Halkın isteğini de reddedemediği için “Din Öğretimi” ve “Din Kültürü” şeklinde okullarda vererek durumu kurtarma yoluna gitmektedir. Halk ise dindar olduğu için çocuklarının “Din Eğitimi” almalarını istemekte bu nedenle çocuklarını “İmam-Hatip Liselerine” göndermek istemekte hem dinini öğrensin hem de dindar öğretmen, asker, doktor, mühendis olsun istemektedir. İmam-Hatip Liselerinin DP tarafından 1951 yılında açılmış olmasının sebebi ve gerekçesi de budur.

**
1966 yılında İmam-Hatiplerin ismi değiştirilerek “İlâhiyat Lisesi” veya “İlâhiyat Koleji” olması teklif edilmişti. Liselerde “Din Dersleri” yeterli seviyede olmadığı için anne-babalar çocuklarını İmam-Hatip Liseleri’ne göndererek bir Müslüman için gerekli ve Farz olan “Dini Bilgileri” ve “Dini Eğitimi” almaları için gönderiyorlardı. Sırf “İmam-Hatip” ve “Vâiz” olması için değil, “dindar doktor” “dindar avukat” “dindar idareci” olsun için gönderiyorlardı. Liseler bu ihtiyacı karşılamadığı için İmam-Hatip Okulları tercih ediliyordu. Liselerde bu ihtiyaca cevap verecek “Din Dersi” olmuş olsa “İlâhiyat Kolejleri” “Din Adamı” ihtiyacını karşılamak amacına hizmet edecek şekilde düzenlenebilirdi.
Ama bu düşünce kabul görmedi.
2007’li yılına gelindiği zaman AKP “Başörtü Meselesi” ve “Katsayı” problemini halletmek için İmam-Hatip Lisesleri’nin ismini değiştirmeyi gündeme getirmişti. İmam-Hatip Liseleri’nin ismi değişecek ve “Sosyal Bilimler Lisesi” gibi, “İlâhiyat Liseleri” olması fikri ortaya atıldı.
Bu da gerçekleşmedi. Ama Milli Eğitim Bakanı Doç. Hüseyin Çelik 76 çeşit farklı türdeki Liseyi birleştirme ve 15 Lise’ye indirme projesi çerçevesinde çıkardığı bir Yönetmenlikle İmam-hatip Liseleri’nin adı “Anadolu İmam-Hatip Lisesi” olarak değiştirilmiş oldu.

**
İmam-Hatip Liseleri başlangıçta “din adamı” yetiştirmek amacı ile açılmıştı. 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nun 32. maddesine göre “İmam-Hatip Liseleri hem mesleğe hem yüksek öğretime eleman hazırlayan bir ortaöğretim kurumu” olarak tanımlanmıştır. 28 Şubat 1977’den sonraki süreçte 8 Yıllık Mecburi Eğitim ile İmam-Hatip’lerin orta kısımları kapatıldı. İmam-Hatip Liseleri 7 yıllık bir eğitim veriyor, bunun 3 yılı Ortaokul, 4 senesi ise Lise eğitimi veriyordu. İlköğretimin 5. Sınıfından mezun olan öğrenciler bir sene Diyanet İşleri Başkanlığı’nın “Kur’an Kurslarına” giderek Kur’an Eğitimi ve “Temel Dini Bilgileri” öğreniyor, bir yıllık bu eğitimden sonra İmam-Hatip Lisesi’ne kayıt yaptırıyor ve buradan da ya İlâhiyata veya Üniversitenin istediği bir bölümüne girmekteydiler. Hatta İmam Hatip Lisesi’nin orta kısmında 3 sene okuyan ve Kur’ân-ı Kerim ve Arapça eğitimi alan öğrenci Ortaokul diploması aldıktan sonra İmam-Hatip Lisesi’ne devam etmiyor diğer Ortaokul öğrencileri gibi Liselerin sınavlarına girerek “Fen Lisesi” ve “Anadolu Liseleri” gibi imtihanla öğrenci alan liselere girebildikleri gibi, genel liselere ve teknik Lise ve Ticaret lisesi gibi Meslek Liseleri’ne gidebiliyorlardı. Böylece İmam-Hatip Lisesi’ne kaydolan 150 öğrenciden 2/3’ü, yani 100’ü yani İmam-Hatip Lisesi’ne devam etmiyordu. 1/3’ü olan 50 Öğrenci İmam-Hatip Lisesi’ne devam ediyordu. 8 yıllık eğitim ile İmam-Hatip Liseleri’nin Orta kısmı kapanmıştı. Öğrenci kaydı da normal seviyesine indi. Yani Lise’ye kayıt yaptıran 50 öğrenci seviyesine, yani 1/3 seviyesine düşmüş oldu.

8 yıllık Eğitim 2 şeyi yapmıştı. Birincisi, Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı Kur’an Kurslarının kayıtlarını sıfırlamıştır. 8 yıllık İlköğretim mezunu olmayanların Kur’an Kurslarına kayıt olma şartı da buna ilave edilince Kur’an Kursları tamamen öğrencisiz kaldı. İkincisi, İmam-Hatip Lisesi kayıtlarını 2/3 oranında azalttığı gibi, İmam-Hatip Lisesi’ne kayıt yaptıran öğrencilerin kalitesinin tamamen düşmesine sebep olmuştur. Zira 4 yıllık bir dini program (programın içeriğinin yeterli olup olmaması ayrı konu) İmam ve Hatiplik için asla yeterli olmadığı bütün uzmanların ittifak ettiği bir husus olduğu için diyanet imamlık için İlahiyat Mezunu olma şartını getirmeyi tartışmaya başladılar. Çünkü önünde Kur’an Kursu olmayan 4 yıllık bir “Din Eğitimi” İmam ve Hatiplik” için asla yeterli değildir.

İmam-Hatip Lisesi’ne bir diğer darbe de YÖK’ün “Katsayı” kararı olmuştur. Bu karar ile İmam-Hatip Lisesi öğrencileri İlahiyat Fakülteleri dışındaki yüksek okullara girebilmesi imkânsız hale geldi. Bununla İmam-Hatip Lisesi kayıtları minimum seviyesine geriledi ve bir kısmı İmam-Hatip Liseleri öğrenci bulamadığı için kapatıldı ve Valilikçe başka okullara tahsis edildi.
Prof. Yusuf Ziya Özcan YÖK Başkanı olunca Meslek Lisesi Öğrencilerinin mağduriyetini gidermeye yönelik girişimlerde bulunarak yine YÖK kararı ile 21 Temmuz 2009 tarihinde katsayıyı eşitleyen bir düzenleme yaptı. Bu karar üzerine İmam-Hatip Lise’lerinde bir canlanma yaşandı ve kontenjanlar doldu ve kayıtlar % 200 arttı. İmam-Hatip Lisesi’nden istediği fakülteye eşit şartlarda girme imkânı doğmuştu. Okul idareleri de öğrencilerin Lise’lerle yarışabilmeleri için “Seçmeli Dersler” olarak bakanlığın “Müfredat” içinde önerdiği “Matematik, Fizik, Kimya, Tarih” gibi kültür derslerini müfredata koyarak öğrencilere yardımcı oldular.
Ama ne ki bu karar İstanbul Hukuk Barosu tarafından itiraz ederek Danıştay’a iptal davası açtı. Danıştay İstanbul Barosu’nun itirazına 27 Kasım 2009 da cevap vererek oy birliği ile “Yürütmeyi Durdurma Kararı” verdi. Teknik detayları bilmemekle beraber Danıştay bu iptal kararını 2547 sayılı YÖK yasasının 45. Maddesine dayandırdığını ifade etmektedir. Kararda, “Bu durumda, dava konusu kararın 3, 4. ve 5. maddelerinin, dayanağı yasa hükümlerine aykırı olduğu gibi eğitim sisteminin, hukuka uygun oldukları istikrar kazanmış yargı kararları ile de ortaya konulmuş olan amaç ve ilkelerine, hukuka ve hakkaniyete uygun değildir. Dava konusu kararın uygulanması halinde telafisi güç ve imkânsız zararlar oluşacağı da açıktır” denilmektedir.
YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan bu karara 2 Aralık 2009 tarihinde “Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırı” olduğu gerekçesi ile itiraz etti. Şayet bu itiraz kabul görmezse o zaman katsayıyı yeniden düzenleyerek katsayıdan kaynaklanan açığı minimuma indireceklerini ifade etti. Hükümet kanadı da YÖK Kanununun mezkûr 45. Maddesinde değişiklik yapmak için çalışmalara başlayacaklarını açıkladılar.
Danıştay YÖK’ün itirazını da reddederek önceki kararının arkasında olduğunu gösterdi. Bunun üzerine YÖK “Katsayı”yı kaldıramayacağını anlayarak “açıyı daraltma” kararı alacaklarını ifade etmektedir.
İmam-Hatiplerle ilgili tartışmaların özeti budur.

**
İmam-Hatip Liseleri “Din Eğitimi” ihtiyacından kaynaklanmıştır. Din insan fıtratının gereğidir ve vicdanın ziyasıdır. Bu nedenle hak dine inanmayanlar da batıl inançlara inanmaktadırlar. Bilhassa cahil bir insan ve cahil insanlardan oluşan bir toplum saçma sapan inançların esiri olurlar. Devlet doğru din bilgisi vermezse batıl inançlar insanların kafasına ve vicdanına hükmeder.
Din Eğitimi yasaklandıkça, okullarda kapsamlı din dersi konmadıkça, başörtüsü yasaklandıkça İmam-Hatip Liselerinin alternatifi yoktur. İmam-Hatip Liseleri kapatılırsa inananlar yer altında ve yer üstünde din eğitimine çeşitli şekillerde devam edecekler ve bunlar denetim altında olmadığı için yanlış eğitim verilecek ve buradan “Radikal dinciler” ve “Siyasal İslamcılar” hatta “Devlet ve millet düşmanları” yetişecektir.

Tahliller ve Çözüm Önerileri:
1.TÜRKONFED Başkanı Celal Beysel meseleye “Meslek ve Teknik Liseleri” açısından bakmıştır. Doğrudur. Teknik eleman yetiştirmek amacı ile açılan bu okulların kendi dallarında bulunan ve el becerisi isteyen bir yüksek okula tercihli girmesi lazımdır. Milli Eğitim bunun için gerekli çalışmaları yapmalıdır. Milli Eğitimce yapılmayan bir çalışmanın geçerliliği yoktur. İmam-Hatip Lisesi bir Teknik Meslek Okulu değildir. Bu bakımdan Meslek Liseleri ile aynı statüde zaten değildir. Bakanlık da bu bakımdan İmam-Hatip Liseleri’ni Din Öğretimine bağlayarak ayrı bir kategoride değerlendirmektedir. Dolayısıyla Meslek Liseleri ile İmam-Hatip Liselerini karıştırmak yanlıştır, mevzuat da zaten ayrı tutmaktadır. Dolayısıyla İmam-Hatip Liselerini işin içine karıştırmadan “Meslek Liselerine” yönelik çözümler bulunabilir. Katsayı buna göre ayarlanabilir ve problem olmaz. Meslek lisesinde elektronik okuyan öğrenci katsayı engeli yüzünden elektronik mühendisi olamıyorsa veya elektrik okuyan elektrik mühendisi olamıyorsa katsayı olacakları şekilde düzenlenebilir. Ülkenin teknik eleman ihtiyacı ile din adamı ihtiyacı ve inananların din bilgisini alması tamamen farklı olarak ele alınması gererken konulardır.

2.YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan’ın “İmam-Hatip Liselerini genel lise haline getirme, Ortaöğretimden ‘Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi’ dersini kaldırarak seçmeli ‘Din Dersi’ koyma” teklifine gelince ‘Lâik Eğitim’ ilkesine uygun ve makul bir teklif olmakla beraber pratikte uygulanması ve kamuoyunca kabul edilmesi mümkün olmayan bir tekliftir. İmam-Hatip Liseleri, müfredat ve uygulamada genel lise statüsündedir. Genel liselerden farkı Lise müfredatına ilaveten Kur’ân-ı Kerim ve Arapça ile beraber Kelam, Hadis, Tefsir, Fıkıh gibi 2’şer saat tamamen yetersiz İlâhiyata yönelik alan derslerinin olmasıdır. Dolayısıyla Yusuf Ziya ÖZCAN’ın İmam-Hatip ile ilgili teklifi uygulamada hiçbir değişiklik sağlamayacaktır. İmam-Hatip liselerinin isminin “İlahiyat Lisesi” gibi isim değişikliği ile devamı hiçbir şeyi değiştirmez. İmam-Hatip dışında Genel Liselerden zorunlu “Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi” dersinin kaldırılmasını teklif etmektedir. Seçmeli Din Dersi olsun ve Aleviler Alevilik dersini, Hıristiyanlar da Hıristiyanlık dersini seçmeli olarak alsınlar teklifi yapmaktadır ki bunun pratikte uygulanması büyük sıkıntılar doğuracaktır. Her şeyden önce Alevi ve Hıristiyan öğrenciler açığa çıkacak ve çatışmaların yaşanmasına sebep olacaktır. Henüz kamuoyu ve toplum kültürü buna uygun olmadığı gibi okullar da hiç hazır değildir.

3.Bir İlahiyatçı ve araştırmacı olarak kamuoyunda tartışılan “Milli Eğitim” bünyesinde “din eğitimini” tahlil ettiğimiz zaman şu hususlarla karşılaşırız.
a.Din Eğitimi bütün inananları ve dolayısıyla bütün insanları ve öğrencileri ilgilendirir. Her şeyden önce her bireyin din konusunda doğru bilgilenmesi gerekir. İkincisi, İnananların inançlarının gereğini doğru olarak yapacak ve bireysel ibadetlerini doğru şekilde yapabilecek şekilde bir din eğitimine ihtiyacı vardır. Üçüncüsü, bireylerin yapamayacağı ve toplumun dini görevlerini yapmalarına yardımcı olacak şekilde “din adamı” ihtiyacını karşılayacak ihtisasa yönelik din ve ilahiyat eğitimine ihtiyaç vardır. Bunları birbirinden bağımsız ayrı ayır ele alınarak çözülmesi gerekir.
b.Din Kültürü devletçe verilmelidir. Buna her bireyin ve her türlü inanç sahibinin ihtiyacı vardır. İster inansın ister inanmasın her bireyin din konusunda doğru bilgiye ihtiyacı vardır. Bu devletçe okullarda doğru olarak verilmelidir. Ta ki din için insanlar birbirlerine düşman olmasınlar ve din adına çatışmalar yaşanmasın.
c.İnananlara yönelik inançlarını doğru öğrenmeleri ve inançlarının gereği olarak ibadet etmelerini sağlayacak şekilde “Seçmeli din dersleri” yeterli seviyede İlköğretimde ve Ortaöğretimde olmalıdır. Ancak bunun zorlukları vardır. İslam Dinini öğretecek öğretmenler ve resmi din adamları vardır; ama her okulda veya belli okullarda Alevilik, Hıristiyanlık ve Yahudilik derslerini seçerek bir sınıf oluşturacak kadar öğrenci bulunabilir mi? Bu öğrencilere bu dersleri kimler, nasıl vereceklerdir? Resmi olarak bunu verecek Alevi dedeleri ve Yahudi ve Hıristiyan din adamı veya öğretmeni var mıdır? Bunları yetiştiren Ruhban Okulu, İlahiyat Fakülteleri var mıdır? Yoksa kime nasıl görev verilecektir? Ruhban okulu açılma çalışmaları dahi kanunen mümkün değilken okullarda seçmeli Alevilik ve Hıristiyanlık derslerini kimler verecektir? Bunun zorlukları açıktır.
d.İhtisasa yönelik ve din adamı yetiştirmeye yönelik “İlâhiyat Liseleri” açılmalıdır. Ancak böyle bir okulun lise seviyesinde ve dört yıl gibi kısa süreli olması yeterli olmadığı gibi Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde açılması da hem mümkün değil, hem İmam-Hatip örneğinde görüldüğü gibi yeni tartışmaları beraberinde getirecektir. Milli Eğitim gibi milli, resmî ve ideolojik bir eğitim sisteminde “İlâhiyat Liseleri” her şeyden önce “Lâik Eğitim” ilkesine aykırıdır ve milli eğitimin amaçlarına uygun olmadığı gibi, Din Eğitimi amacına da hizmet etmeyecektir. Ne İsa’ya en Musa’ya yaranamayacak ve kadük kalmaya mahkum olacaktır.

4.Şayet Din Eğitimi ve Din Adamı Yetiştiren Okullar konusunda ideolojik ve siyasi yaklaşımlardan uzak samimi bir çözüm aranacaksa yapılması gerekenler şunlardır:
a.İlköğretim 4. Sınıftan itibaren güzel bir müfredatla beraber en az 2-3 saat “Din Dersi ve Ahlak Bilgisi” konularak Lise son sınıfa kadar uygulamalı olarak okutulmalıdır. Din Eğitimi ihtiyacı böylece giderilecek hiçbir veli İmam-Hatip Lisesi’ne “çocuğum dinini öğrensin diye göndermeyecektir. Benim çocuğum zaten yeteri kadar din dersini ve eğitimini diğer derslerle beraber Meslek Liselerinde ve Genel Liselerde almaktadır” diyecektir.
b.İhtisas eğitimi verecek ve din adamı ihtiyacını karşılayacak okulların açılması Diyanet İşleri Başkanlığına bırakılmalıdır. Diyanet zaten resmi bir kurumdur ve Kur’an Kurslarını açmaktadır. Her ilde müftülüklere bağlı  Kur’an Kursları vardır. Lojmanları ve mükemmel binaları ile hizmete hazırdır. Kur’an Kursları daha da geliştirilerek “İlahiyat Liseleri” haline getirilir. Diyanet ihtiyacını karşılayacak şekilde müfredatını yapar ve hem mesleğe hazırlar hem de ilâhiyat eğitimi verir. Okul bünyesinde “Hafızlık Eğitimi” de verir. Hem de öğrencilerini İlahiyat Fakültelerine hazırlar. İlahiyat Fakülteleri de buna gören daha mükemmel ihtisas programları yapar ve ülkenin akademik eğitim gören din adamı ihtiyaçlarını en güzel bir şekilde karşılar.

Sonuç: Vicdanın ziyası din ilimleri, aklın nuru fen ilimleridir. Bu ikisinin beraber okutulması ile hakikat ortaya çıkar ve talebe iki kanatlı kuş gibi ilim semalarına yükselir. Birbirinden ayrıldıkları zaman sadece din eğitimi kişiyi taassuba götürürken, sadece fen eğitimi de insanı maneviyattan uzaklaştırır şüphe, inkar ve anarşiye götürür. Bu nedenle Din ve Fen eğitimi beraber verilmeli, insanların vicdanları ve akılları aydınlatılmalıdır. Bu da “Din Eğitiminin” bütün okullarda bütün öğrencilere yeteri kadar verilmesi ile mümkün olur. Bu devletin vazifesidir. Sadece özel kurumlara bırakılamaz ve hiçbir öğrenci bundan mahrum bırakılamaz. İhtisas ve İlâhiyat eğitimi ise “din adamı” ihtiyacı ve ihtisas eğitimi yapmak isteyenler için şarttır. Bu da din eğitim ve öğretimi yapan “Din Eğitimi/Öğretimi Genel Müdürlüğü ve Diyanet İşleri Başkanlığı gibi kurumlara özel yetki verilerek yapılabilir.

İnsanların din eğitimi ihtiyacını bu şekilde karşılamazsak o zaman insanlar yanlış din eğitimi alırlar. Bu da hem bireyler hem de ülke için çok vahim sonuçlar doğurur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.