İki Mehdi tasavvuru ve bir gerçek

Ortalıkta iki Mehdi tasavvuru ve taslağı var. Her ikisi de batıl. Bunlardan birisi ifrat diğeri de tefrit halini temsil ediyor. Şiilerde Mehdi tasavvuru kin ve intikam aracıdır ve Şiilerin düşmanlarından yani muhaliflerden daha açıkçası gaspçı ve nasibi gösterilen Sünnilerden intikam alacak ve onlar üzerine limitsiz öldürmeyi esas alan Davut şeriatını tatbik edecektir! Sünnilerde ve Şiilerde Mehdi’nin zuhur alametleri veya misyonu, aslında ümmetin dağınıklık anında zuhur edeceği ve onları yeniden birlik ve beraberliğe sevk edeceği, selamete sevk edeceği yönündedir. Bu dağınıklığın arazlarından birisi de hercü merc olmasıdır. Mal, can emniyeti kalmamasıdır. Bediüzzaman da zuhur ortamını şöyle tasvir eder: Böyle bir cemaat-i azîme içindeki mukaddes kuvveti tehyiç edecek ve uyandıracak hâdisât-ı azîme vücuda geliyor. Elbette o kuvvet-i azîmedeki bir hamiyet-i Âliye feveran edecek ve Hazret-i Mehdî başına geçip tarik-i hak ve hakikate sevk edecek. Bediüzzaman  zuhurun alamet veya sebepleri arasında hadisat-ı azimeyi göstermektedir. Bunun açılımlarından birisi de, zuhuru döneminde Müslümanlar fikren ve siyaseten darmadağınık olacakları gibi aynı zamanda yeryüzünün zulümle ve zulümatla dolacağı gerçeğidir. Brzezinski’nin ifadesiyle bugünkü dünyanın tek sekik ayağı Müslümanlar. Onların düzeninden başka herkesin düzeni vardır. Out of Control adlı kitabında açıkça buna temas etmektedir. İslam dünyasının başı gövdesinden ayrılmış ve böyle kalması murat edilmektedir. Arap Baharına yönelik iç ve dış suikastlar da bundandır.

*

Mezalime uğrayan tek topluluk veya ümmet Müslümanlardır. Zira kimsesizdirler, hamileri olmadığı gibi organize de değiller. Birlikleri yoktur ve onları birlik ve beraberlik içinde tutan kurumları da yerle bir olmuştur. Merhum Mehmet Akif Ersoy, ‘Pek Hazin Bir Mevlit Gecesi’ adlı şiirinde bu gerçeğe temas eder. 100 yıl önce yazılan bu şiir günümüze ışık tuttuğu gibi adeta bugün yazılmış gibidir. Değişen sadece rakamlar yoksa keyfiyette bir değişiklik husule gelmemiştir.

Yıllar geçiyor ki, yâ Muhammed,

Aylar bize hep muharrem oldu!

Akşam ne güneşli bir geceydi…

Eyvah, o da leyl-i mâtem oldu!

Âlem bugün üç yüz elli milyon

Mazlûma yaman bir âlem oldu!

Demek ki zihinler bulanık, dağınık olduğu gibi İslam dünyası üzerinde de büyük bir zulüm hükümferma haldedir. İşte bu noktada kurtarıcı pozisyonunda iki Mehdi tasavvuru ortaya çıkmaktadır. Her ikisi de ifrat ve tefrit mertebelerini temsil etmektedir.

Ayette (En’am: 82) ‘İman edenler ve imanlarını zulüm ile karıştırmayanlar... İşte güven onlarındır ve doğru yolu bulanlar da onlardır’ buyrulmaktadır. Ayetteki zulüm hadiste şirk olarak tasvir edilse bile zahiri anlamında da kullanılabilir. Bu nedenle de Mehdi’nin zulümle karışık işler yapması kabul edilemez. Şia Mehdi ile adalet-i mahza arasında bir bağlantı kurar ve ric’a inancıyla birlikte Mehdi’nin Ehl-i Beyte zulüm edenleri dünya gözüyle geri getireceğini ve onların cezalarını kendi eliyle vereceğine inanır. Dolayısıyla Mehdi muhakemeyi veya yargılamayı öteki dünyaya bırakmaz, bu dünyada ihkak-ı hakta bulunur. Bu mümkün değil, muhaldir. Bu adalet-i mahzayı ahirete bırakmama halidir böylece iddialarınca Mehdi Allah’ın hesap günündeki işlerini dünyada görür. Hesap gününü dünyaya çeker! Dünyadaki adalet numune nevindendir. Mutlak seviyesine ulaşamaz. Bu telakki üzerinden Şiilerin bir kez daha Allah’ın sıfatlarını Mehdi veya imamlara aktardıklarını görebiliyoruz. Ahirete pek bir şey bırakmıyorlar. Hazreti Davud’un siresini ve şeriatını takip ederek de düşmanlarının kökünü kazıyorlar. Bu Mehdi tasavvuru kin ve intikam Mehdisi olarak telakki edilebilir ki, öyledir.

Bunun zıddı makamında tefrit bazındaki bir Mehdi telakkisi de yine Şia’nın Mehdi telakkisinin inikaslarından veya yansımalarından birisidir. Mehdici ve Batini hareketler veya İslami kültler de Şii tasavvurunun hilafına yeni bir Mehdi telakkisi geliştirmişlerdir. Aşağıdaki alıntı açıkça bunu göstermektedir: ”Hz. Mehdi (as) tek bir damla kan akıtmayacak, uyuyan kişiyi uyandırmayacaktır: Hz. Mehdi (as) savaştan kaçınan, barış insanıdır. Hz. Mehdi savaşla değil, sevgiyle, Allah'ı anarak Kuran ahlakını dünyaya hakim kılacaktır. Hz. Mehdi'nin en önemli özelliklerinden biri olan barış ve sevgiyle din ahlakını hakim edecek olması, Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde şöyle haber verilmektedir: İnsanlar, bal arılarının beyleri etrafında toplanması gibi, Hz. Mehdi (as)'ın çevresinde toplanırlar. Daha önce zulümle dolu olan dünyayı, adaletle doldurur. Adaleti o denli olur ki, uykuda olan bir kimse dahi uyandırılmaz ve bir damla kan bile akıtılmaz. Dünya, adeta asr-ı saadet devrine geri döner….” Halbuki,  Asr-ı saadette hicretten sonra bizzat Hazreti Peygamber döneminde 8 yıllık bir cihat devresi vardır. Halifeler döneminde de bu vetire ve süreç aynen devam ettirilmiştir.  İngilizlerin muvakkaten İslam güneşini söndürmeleri sırasında ise bir küresel Kadiyanileştirme programı uygulanmıştır. Bunun fasılları günümüze kadar devam etmektedir. Cihadı iptal ve tekfirleşmeyi reddetme safhasıdır. Nitekim, 11 Eylül sonrasında Bush İslam dünyasına ‘Allah için sevme ve Allah için buğzetme’ yerine düşmanını dahi seveceksin şeklinde bir Hıristiyan öğretisini dayatmıştır. Kendisi ise milyonları katlederek Hülagu’dan sonra en büyük mezalimi irtikap eden zalimler seviyesine yükselmiştir. Gulam Ahmet Kadiyani savaş Mehdisi yerine barış Mehdisini ikame etmek istemiştir. Bir yazısında 20 yıldır Müslümanların gönlünden cihat ateşini söndürmeye ve Seffah (kan dökücü) Mehdi inancını yıkmaya çalıştığını beyan etmektedir (1).

Mehdilik adına çıkan bütün batini hareketler veya Mehdici hareketlerin kalkış noktası cihadı ret ve tekfiri kaldırarak İslam’ın sınırlarını belirsizleştirmedir. İslam’ın bütünlüğünü ve ümmetin birliğini  yok etmektir. Bugün Şiilerde velayet inancı üzerinden Müslümanların kahiri ekserisini tekfir etmelerine rağmen muhalifleri olan diğer ehl-i İslama karşı fiili teaddi ve zulümlerini tekfirciliğe bağlıyorlar! Mehdileri de istim üzerinden geliyor! Bu hakla batılı birbirine bulaştıran ve karıştıran Deccalizm çığırıdır. Mehdici grupların tamamı cihat ve şeriatı iptal ediyor ve yerine sadece barış ve ahlakı ikame ediyorlar! Hatemiyeti nesh ettikleri gibi şeriatı ve bahusus cihadı da nesh ediyorlar. Kısaca ortadan kaldırıyorlar. Kadiyanilik bunu yaptığı gibi Bahailik ve günümüzdeki izdüşümleri de aynı yoldan gitmektedirler. Dış güçlerin manevi taşeronu olan bu hareketlerin ortak derdi Müslümanların manevi ve maddi güçlerinden vazgeçerek müstevlilere teslim olmalarıdır. Iraklı ulemadan Muhsin Abdulhamit’in de Hakikatü el Babiyye ve’l Bahaiyye (Babilik ve Bahailiğin Gerçeği) kitabında dile getirdiği gibi bu Mehdici hareketlerin ortak vasfı cihat ve şeriatı iptal etmeleridir (2). Bununla birlikte Türkçe çevirisinden sonra bir de orjinalinden tekraren okuduğum Babilik ve Bahailiğin Gerçeği adlı kitabında dikkatimi çeken hususlardan birisi Mehdi hadislerini mevzu hadis olarak değerlendirmesi ve Mehdilik fikrinin İslama Yahudilikten girme olduğunu iddia etmesidir. Elbette kitabın ilk baskısı 1969 yılında yapılmıştır. Muhsin Abdulhamid ondan sonra fikrini değiştirdi mi? Onu da bilemiyorum. Bu ifadesiyle birlikte hakikatin açığına düşmüştür. Mehdi meselesi suistimal edildiği bir gerçek lakin Mesih’in nüzülü de aynı şekilde suistimale uğramıyor mu? Kimileri mealcilik adı altında Kur’an-ı Kerim’i suistimal etmiyor mu? Sözgelimi Gulam Ahmet Kadiyani kendisini hem vaat edilen Mehdi ve Mesih olarak tasvir etmiştir. Lakin Mesih’in nüzülü yerine vaat edilmiş Mesih olduğunu ve vaat edilen Mesih’in Kadiyan’da doğduğunu iddia etmiştir. Şam Mesihi yerine Kadiyan veya Keşmir Mesihini ikame etmiştir. Hazreti İsa’nın dönüşü yerine doğuşunu veya nüzülü yerine doğuşunu  esas almıştır! Bu yönde batini tevillere başvurmuştur. Bu sahte Mehdiler veya yeni Abdullah İbni Sebe’ler olsa olsa İsrail mehdisi, Amerikan veya İngiliz mehdisi olabilirler. Hakikatte de öyledirler. Bundan dolayı cihat veya şeriat gibi İslam’ın sabitelerini reddediyorlar.

Şiillik Mehdisi olan kılıç Mehdisi; Mehdi-i Seffah ile tefritçilerin barış Mehdisi arasında elbette orta yolun Mehdisi olmalıdır. Uyuyanı uyandırmaması zalimi kayıracağı anlamına gelmez. Medenilere galebe ikna iledir. Ya zalimleri ve sahtekarları ikna?

1- Mevkifu’l Ümmeti’l İslamiyye min’el Kadiyaniyye, Muhammed Yusuf Bennuri’nin takdimiyle bir ulema heyeti tarafından kaleme alınan kitap. S:  128, Cemiyetü Tahaffuz Hatmi’n Nübüvve el Merkeziye, Pakistan

2-Hakikatü’l Babiyye ve’l Bahaiyye, Menşurat el Mektebi’l İslami, 1969, s: 38

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
5 Yorum