III. Milletlerarası Risâle-i Nur Sempozyumu

Hayrât Vakfı’nın tertip ettiği III. Risâle-i Nur Sempozyumu dün ve bugün Konya’da gerçekleştiriliyor. Üç binden fazla katılımcının olduğu sempozyuma İslâm ülkelerinden de çok önemli şahsiyetler iştirak ediyorlar.

Hayrât Vakfı, bu sene, sempozyum konusunu “Risâle-i Nur’da iman hakikatleri” olarak belirlemiş. Vefatının 50. Yıldönümünde anılan Bedîüzzaman Hazretleri, taptaze, heyecan dolu, istikametli bir dava ve tertemiz bir miras bırakmış. Konya’da bu dava ve mirasın sahipsiz olmadığını görmek çok sevindirici idi. Yazıyı kaleme aldığım sıralarda henüz sempozyumun başı olduğu için açılış konuşmasından bazı kısımları burada nakletmek istiyorum:

“Cahiliye devrinin kötü bir örneği sergilenen ve imanın esasatına ilişilen şu asrımızda, en ufak fitne rüzgârları karşısında bile savrulan ve ferdi kalan taklidi imanlar, küfür dünyasının pek çok cazibedar lehviyatla topyekün hücumuna karşı tek başına direnemez.
Muazzez Üstad bütün hayatını, bir dayanışma içinde birbirine kuvvet veren ve yaratılış gayesinin, varlık sebebinin farkındalığını yakalamış, şahsi kemalatı için değil nev’inin kemalatı için gayret gösteren fedakâr ve donanımlı, kaliteli bir nesil yetiştirmek için adadı.
Dünya zevki namına hiçbir şey görmediği çileli hayatında içinde bulunduğu şartlara mahkûm olup yakınmaya veya şahsi kemalatıyla meşgul olmaya bedel, gerek hapishane köşelerinde, gerekse sürgünlerde her kayd ü şart altında Kur’ân hizmetini esas tutan, her evi bir medrese-i Nuriye, bir mekteb-i irfan olarak değerlendiren bir bakış açısı ortaya koydu.

20. asrın ilk çeyreğinde -Irak ve emsali memleketlerde bugün için de örneklerini gördüğümüz üzere- uluslararası güçler hep birlikte saldırarak Osmanlı Devleti’nin şahsında İslâm dünyasının maddi manevi parçalanmasına zemin hazırladılar.
İslâm ordusunun Yunana galebesinden neşe alan ehl-i imanın nazarı dağınık efkârı içine aynı plan çerçevesinde dehşetli bir dinsizlik fikrinin girdiğini gören ve bütün değerlerin birer birer sarsıldığı, her şeyin birbirine karıştığı o sıkıntılı günlerde, asırlardır fırsat kollayan güç odaklarının ve toplum mühendislerinin müfsid gayelerine ve tecavüzlerine engel olmak isteyen Üstad Hazretleri tüm mesaisini iman hakikatlerinin muhafazasına ve neşrine sarf etti.

Neşrettiği Risâle-i Nur eserleriyle, kendisini ziyarete gelen ve aldıkları eğitimden şikâyetçi olan gençlerin nazarlarını okudukları fenlere çekerek, her fennin kendi lisan-ı mahsusuyla mütemadiyen Allah’tan bahsedip, Halik’ı tanıttığına işaret ediyor, gençleri muallimleri değil, onları dinlemeye davet ediyordu.
Eserlerinde öyle bir bakış açısı ortaya koyuyordu ki, bizlerin kâinat kitabını nasıl okumamız gerektiğine dikkatimizi çekiyor, yollarını gösteriyor, yaratılan her mahlûktan, gerçekleşen her hadiseden, gördüğümüz her şeyden marifete uzanan pencereler açıyor.
Bu öyle bir yaklaşım ki, Kur’ân-ı Kerim’in; ‘Efela ta’kılun? Akıl etmez misiniz? Efela tübsırun? Görmüyor musunuz?” emsali emirlerine tefekküri bir ubudiyetle, kullukla cevap teşkil ediyor.
Çok uzaklardan binbir zahmetle getirilen suya bedel, asa-yı Musa misillü, vurduğu her yerden ab-ı hayat misali su çıkaran, her şeyde tevhid mührünü gösteren bir sonuca bizi ulaştırıyor.
Üstad Hazretleri iman eğitiminin temelini mevcut taklidi kabuller üzerine değil, sadece aklı muhatap alarak da değil, bütün kalb ve ruhu doyuran ikna düsturunu esas tutan sağlam, yepyeni temeller üzerine bina ediyor.

İman hakikatlerini akıl ile beraber kalplere de kanaat veren bir anlatımla, zaruret ve bedahet derecesine ulaşan bir ilmelyakin ile o tarzda isbat ediyor ki bu kıymetli derslerden istifade edenleri imanın hadsiz mertebelerinde terakki ettiriyor.
İslâm âleminin asrımızda yaşadığı birçok problemin temelinde, taklitten ibaret kalmış ve dolayısıyla tahkikten uzak kaldığından dış etkilere karşı olabildiğince açık ve korumasız kalan iman zafiyeti olduğu kuşkusuz değil midir?
Hâlbuki bir kişinin imanının kurtulmasına vesile olmak, on kişiyi velayet mertebesine çıkarmaktan daha ehemmiyetli, daha önceliklidir.
Zaman imanı kurtarmak zamanıdır. Ahirzamana işaret eden birçok hadis-i şerifin ehl-i imanı şerrinden sakınmaya ikaz ettiği şu dehşetli zamanda en ehemmiyetli, en lüzumlu vazife imanı muhafaza etmektir.
Salih bir amel, ancak sahih ve sağlam bir imanla mümkündür.”

Vakit

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.