İdris-i Bitlisi ve Said Nursi Türk-Kürt birlikteliği için çalıştı

İdris-i Bitlisi ve Said Nursi Türk-Kürt birlikteliği için çalıştı

Doç. Dr. Mehmet Emin Üner

Ahmet Bilgi’nin haberi:

RİSALEHABER-Harran Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Emin Üner, İdris-i Bitlisi ve Said Nursi’nin Türk ve Kürt birlikteliği için çalıştıklarını söyledi.

Türk Tarih Kurumu’nun düzenlediği “Tarihte Türkler ve Kürtler” sempozyumunda “Kur’an ve koruyan iki hemşehri: İdris-i Bitlisi, Bediüzzaman Said Nursi” başlıklı bir tebliğ sunan Üner, Kürtlerin Osmanlı Devleti’ne bağlanmalarını sağlayan ünlü tarihçi İdris-i Bitlisi ile onun mirasının devamı ve bu toplulukların imanları uğruna ömrünü vakfeden hemşehrisi Bediüzzaman Said Nursi’nin millet için ömürlerinin sonuna kadar birlikte yaşamalarını sağlamaya çalıştıklarını söyledi.

İki şahsiyetin Kürt-Türk birlikteliğini sağlamak için büyük çaba harcadıklarını  ifade eden Üner, bazı ortak noktalarına dikkat çekti:

Her şeyden önce her ikisi ulema sınıfındandır, ancak yeri geldiğinde fiilen savaşa da katılmaktan geri kalmamışlardır. İdris-i Bitlisi Diyarbekir’in Safevilerden alınmasında bölgede topladığı gönüllülerle bizzat katılmıştır. Aynı şekilde Said Nursi de Birinci Dünya Savaşı’nda talebeleri ile birlikte Ruslara karşı savaşmıştır. Yine her ikisi de genelde Müslümanların birliği, özelde de Kürtler ile Türklerin beraber yaşamaları için gayret etmişlerdir.

Birlikte yaşama adına İdris-i Bitlisi’nin Yavuz Sultan Selim dönemindeki hizmetlerini anlatan Üner, her iki ismin ittihadı-ı İslam için çalıştıklarını söyledi.

Üner’in sunumundan notlar şöyle:

“Said Nursi bir tarafta fikri ve kültürel alt yapısını oluştururken, diğer taraftan da bölgede Kürtler arasında dolaşmak suretiyle onlarla yüz yüze görüşerek, onları hem bilgilendirmiş hem de muhtemel olumsuz olayları önlemiştir. II. Meşrutiyetin ilanından sonra Doğu Anadolu’ya giderek oradaki insanlara meşrutiyet ve hürriyetin faziletlerini anlatmış, onların kafa karışıklıklarını gidermiştir.

Yirminci yüzyılın başında batılı devletlerin Müslümanlar arasında yaydıkları ırkçı-ayrılıkçı propagandalarına boşa çıkarmak için özellikle bu konu fazla mesai harcamıştır. Yukarıda bahsedildiği gibi, meşrutiyetin ilanından sonra doğuda aşiretler arasında bizzat gezmek suretiyle onlara karşı yapılan ayrılıkçı propagandaları boşa çıkarmaya çalışırken, daha sonraki hayatında bu konularda eserler yayınlamak suretiyle yapmıştır.

Said Nursi, devletin birliğini koruma anlayışında ve ittihad-ı İslâm görüşünde Sultan Selim’e biat ettiğini belirtmiştir.

Onun milliyet anlayışı üzerinde açık ve kesin bir ölçü koyduğunu da zikretmek gerekir. Said Nursi, 31 Mart 1909 Hadisesi dolayısıyla sevk edildiği ve beraetle  sonuçlanan Divan-ı Harb-i Örfî’deki (Sıkıyönetim Mahkemesi) müdafaasında bir münasebetle bu konuya temas etmiş ve “Ben talebeyim. Onun için, her şeyi mizan-ı şeriatla muvazene ediyorum. Ben, milliyetimizi yalnız İslamiyet biliyorum. Onun için, her şeyi de İslamiyet nokta-i nazarından muhakeme ediyorum” demiştir. Böylece dinin milliyetten ayrı düşünülemeyeceği şeklindeki görüş, kesin bir ifadeyle onda yerini bulmuş olmaktadır.

Said Nursi, ırkların varlık sebebini ve İslamiyetin bu ırkları nasıl bir potada erittiğini de Kur’an’daki ayetlerle izah etmiştir.

Gerçek Türklüğün İslamiyet içinde eriyen Türklük olduğunu ifade eden Said Nursî, Türkler hakkında şu ilginç teşhisini beyan etmektedir: “Türk milleti, anâsır-ı İslâmiye içinde en kesretli olduğu halde; dünyanın her tarafında olan Türkler ise, Müslümandır. Sair unsurlar gibi Müslim ve gayr-i Müslim olarak iki kısma inkısam etmemiştir; nerede Türk taifesi varsa, Müslümandır. Müslümanlıktan çıkan veya Müslüman olmayan Türkler, Türklükten dahi çıkmışlardır-Macarlar gibi. Halbuki küçük unsurlarda dahi, hem Müslim ve hem de gayr-i Müslim var.”

Said Nursi’ye Göre Irkçılığın Önlenmesi ve Tedbir Yolları

Irkçılık ve kavmiyetçilik düşüncelerinin getirdiği her türlü münakaşa ve ihtilafı ortadan kaldırmak, Said Nursi’nin başta gelen gayeleri arasında yer almıştır. O, İslam toplumlarının birbirlerine karşı düşmanca tavır takınmalarını, “bütün mü’minler kardeştir” ayeti gereğince İslam kardeşliğine yakışmayan bir anlayış olarak karşılamış ve kavmiyetçi-ırkçı görüşlerin terk edilmesini istemiştir. Kavmiyetçilik ve ırkçılığı tenkit ederken, farklı kavim ve ırkların bir arada nasıl anlaşıp yaşayabileceği üzerinde durmuş, İslâm’ın bu noktadaki ve tedbir niteliğindeki değer ölçülerini nazara vermiştir.

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum