İçine düştüğümüz kaosa Kur’an’dan çözüm

Bu günlerde şu ayet-i celileyi okumaya, düşünmeye ne kadar ihtiyacımız var. Bu ayet içine düştüğümüz kaosu dağıtmaya birebir. Allah uyarıyor ve buyuruyor:

“Ey iman edenler! Eğer bir fasık* size bir haber getirirse (hemen inanmayın). Onu iyice araştırın. Eğer araştırmadan inanırsanız sonra bilmeden bir topluma (bir şahsa, bir kuruma) sataşmış olursunuz, onların hukukuna tecavüz etmiş olursunuz. Haberin yalan olduğu, ortaya çıkınca da pişman olursunuz.”[1]

Müfessirler, bu ayetin Velit bin.Ukbe bin.Ebi Muayt hakkında nazil olduğunu söylüyorlar. Bu ayetin inmesine sebep olan olay şöyle cereyan etmiştir:

Mustalik oğulları reisi Haris bin Dırar diyor ki:

Allah’ın Rasulü’ne geldim. Beni İslam’a ve zekât vermeye davet etti. Kabul ettim. Bunu kavmime de anlatacağımı, onları da İslam’a davet edeceğimi, zekâtlarını toplayacağımı, göndereceği bir elçi ile, topladığım zekâtları Allah’ın Rasulü’ne ulaştıracağımı kendisine anlattım ve yanından ayrıldım.Dediklerimi yaptım, zekâtları topladım, beklediğim elçi gelmedi. Galiba Allah’ın Rasûlünü kızdırdık, dedim. İleri gelenleri topladım, kendisine gitmek üzere yola çıktım.

Meğerse Allah’ın Rasulü de, Velit bin Ukbe’yi göndermiş, Velit yola çıkmış, bir müddet sonra korkmuş, geri dönmüş, bununla da kalmamış, doğru Rasulullah’ın huzuruna çıkarak:

-Ey Allah’ın Rasulü! Hâris zekâtı vermedi, üstelik beni öldürmek istedi, demiş.

Bu yalan ve iftiradan ibaret haber üzerine Hz. Peygamber, durumu inceletmek üzere bir heyet yola çıkarmış. Bu heyetle, benim heyetim yolda karşılaştık. Böylece Velit bin Ukbe’nin yalanı ortaya çıkmış oldu.

Bu inceleme, insanları bir sürü yanlıştan fitneden, hatta cinayetlerden kurtarmış oldu. İşte bu olay üzerine de Hucurat suresinin 6. Ve 7. Ayetleri nazil oldu.[2]

YALAN HABER YAPMANIN VE ONA İNANMANIN VEBALİ

Bir ara münafıklar, bir yaygara kopardılar. Hz. Aişe validemizin Saffan adında edep abidesi bir sahabi ile birlikte olduğunu söylediler.

Müslümanların çoğu hamdolsun Aişe validemizin böyle bir şeyi asla yapmayacağını, bu haberi ancak fasıkların ve münafıkların çıkarıp yayabileceklerini tahmin ettiklerinden kesinlikle inanmadılar. “Bu apaçık bir iftiradır” dediler.

Fakat ne hazindir ki bazı kimseler de bu fasık ve münafıkların uydurduğu habere inandılar veya inanır gibi durdular. Sonra Hz. Aişe validemizin suçsuz ve günahsız olduğuna dair inen ayetler, bu uydurma haberi ortaya atanların asıl çehrelerini ortaya koydu. İnananları veya inanır gibi duranları da kınadı ve şu ikazlarda bulundu:

“Erkek ve kadın müminlerin, bu iftirayı işittiklerinde kendi vicdanları ile hüsnü zanda bulunup da, "bu apaçık bir iftiradır" demeleri gerekmez miydi?

Bu iddiayı ortaya atanların) da bu konuda dört şahit getirmeleri gerekmez miydi? Mademki şahitler getirip ispat edemediler, öyle ise onlar Allah nezdinde yalancıların ta kendileridirler.

Eğer dünyada ve ahirette Allah'ın lütuf ve merhameti üstünüzde olmasaydı, size mutlaka büyük bir azap isabet ederdi.

Çünkü siz bu iftirayı, gelişi güzel birbirinizin ağzından alıyor ve hakkında bilgi sahibi olmadığınız (bu uydurma haberi) ağızlarınızda geveleyip duruyorsunuz. Bunun önemsiz olduğunu sanıyorsunuz. Halbuki bu, Allah katında çok büyük bir suçtur.

Onu duyduğunuzda "Bunu konuşup yaymamız bize yakışmaz. Haşâ! Bu, çok büyük bir iftiradır..." demeniz gerekmez miydi?”[3]

Bu iftiraya inananlara inat, “Haşâ! Bu, çok büyük bir iftiradır." Diyenler de vardı. İşte böyle diyenlere bir örnek te yine Asr-ı Saadet’en:

Rivayet olunuyor ki:

-Eyybu’l-Ensarî’nin babası, Eyyubu’l-Ensarî’nin annesine yani hanımına sormuştu: Hz. Aişe hakkında yapılan dedikodular konusunda senin görüşün nedir?

Cevap ne kadar hanımefendice ve susturucu:

-Kocacığım, sen Saffan’ın yerinde olsaydın Peygamber’in tertemiz eşine herhangi bir kötülük ve ahlaksızlık düşünür müydün?

-Hayır.

-Ben de Aişe’nin yerinde olsaydım Allah’ın Rasülü’ne hıyanet etmezdim. Aişe benden, Saffan ise senden hayırlı. Biz bu kötülüğü düşünmediğimize göre, bizden daha faziletli olanlar, böyle bir kötülüğü nasıl düşünebilirler?

Böyle bir hüsn-ü zan sahibi olmayı Allah, bu gün birbirini yiyen bütün Müslümanlara nasip eylesin.

İbn-i Zeyd demiş ki: Bu ayet-i celile, müminlere bir kınamadır. Çünkü mümin annesine böyle bir kötülük düşünemez. Anne de oğluyla böyle bir cinayete teşebbüs ve tenezzül etmez. Hz. Aişe müminlerin annesidir.[4]

İLETİŞİM ARAÇLARI ŞERRE ALET EDİLMEMELİ

Kötülüğün, hayasızlığın, ahlaksızlığın ve fitnenin yayılmasından zevk alan, bulandırdıktan sonra balık avına çıkan ahlaksızları Allah tanıtıyor ve böyleleri hakkında şöyle buyuruyor:

“İnananlar arasında kötü söz ve davranışın yayılmasını arzulayan kimseler için dünyada da, ahirette de acı veren bir azab vardır. (Her şeyi) Allah bilir; siz bilmezsiniz.”[5]

-Neden Allah, onlara pek acıklı bir azap vardır, diyor?

-Çünkü onlar yaydıkları yüz kızartıcı ve tiksindirici haberleri, makaleleri ve ahlaksız yayınlarıyla iffetli ve namuslu insanları derinden yaralıyor ve üzüntüye gark ediyorlar. Bunların maksadı toplumu ıslah değil, ifsattır. Bunların maksadı reyting kazanmak, gayr-i meşru yoldan çıkar temin etmek, dinin insanlara kazandırdığı güzel meziyetleri bombalamak, aile kurumunu yıkmak ve toplumu dejenere  etmektir. Bu zalimler bilmezler ki yıkılan enkazın altında bir gün kendileri ve kendi çocukları da kalacaktır.

Sevgili Peygamberimiz ne güzel uyarıyor ve buyuruyor:

“Allah’ın kullarına eziyet etmeyin. Onları ayıplamayın. Onların gizliliklerini araştırmayın. Kim Müslüman kardeşinin gizliliğini araştırırsa, Allah da onun gizliliklerini ortaya koyar, evinin içinde de olsa onu rezil-rüsva eder.”[6] Hafizanallah.

BATILI TASVİRİN ZARARI

Müslüman başkasının ayıbıyla uğraşmaz. Çünkü İslamiyet’te başkasının ayıbıyla uğraşmak, özel hayatın sırlarını deşifre etmeye gayret etmek en büyük ayıp sayılmıştır.

Biz bunu söylerken ayıplara, günahlara aldırmayalım, onları hoş görelim, anlamında bir şey demek istemiyoruz.

Bizim demek istediğimiz, bir yerde bir ayıp ve günah varsa ve o yerinde saklı duruyorsa mümkünse onu yerinde temizleyelim. Onu deşip dağıtmayalım, başkalarına da sıçratmayalım. Çağın Sosyoloğu Üstad Bediüzzaman diyor ki: “Batıl şeyleri iyice tasvir safi zihinleri idlaldir.”[7] Yani duyulması dahi tiksindirici olan şeyleri anlatmak, teşhir etmek, sütunlara, sahnelere, ekranlara taşımak kötülükleri azaltmaz, artırır, temiz zihinleri saptırır, kirletir.

Yine Üstad-ı Muhterem, basını ve medya mensuplarını uyarmış ve demiş ki:

Ey gazeteciler! Edipler edeplí olmalı, hem de İslam edebiyle edeplenmelidirler.[8]

Bizim vazifemiz, ayıpları setretmek, iyilikleri sergilemek, hata yapanları usulünce uyarmak, hatasından dönmesine zaman tanımak olmalıdır. Bu bir çeşit Allah ahlakıdır. Müslüman’dan da böyle bir ahlak istenmektedir.

Allah’ın güzel isimlerinden biri de “Settar” dır. Ayıpları örten demektir. Bir ismi de “Ğaffar”dır. Günahları bağışlayan demektir.

Eğer kullar ayıp etmeyecek ve günah işlemeyecek olsaydı, Allah’ın Settar ve Gaffar isimleri tecelli etmezdi. Bu: “Madem Allah ayıpları örtüyor, günahları ve hataları bağışlıyor; öyleyse biz de rahat rahat günah işleyelim, ayıp edelim, demek değildir.” Bu, şu demektir: “Madem Allah, ayıplarımızı yüzümüze vurmuyor, bizi hemen rezil etmiyor; yanlıştan dönmemizi bekliyor; biz de birilerini rezil etmeye çalışmayalım, uyaralım, yanlıştan dönmelerine yardımcı olalım, lütufla ıslahlarına çalışalım.

Hadis-i şerifte: “İnsanoğlunun hepsi günahkârdır, hata yapan cinstendir. Hata yapanlar ve günahkârlar içinde en iyileri tevbekârlar yani hatasından dönenlerdir.”[9] buyurulmuştur.

Müslüman şefkatte güneş gibi olmalı, herkese ışığını, ısısını saçmalıdır. Ayıpları örtmekte gece gibi olmalıdır. Kendi ayıbı başından aşmışken, kimsenin ayıbını görmemeli ve göstermemelidir. “Eller yahşi ben yaman, herkes buğday ben saman!” demelidir.

SÖZÜN ÖZÜ

1-Her duyduğuna hemen inanma. Sonra uydurulmuş bir yalana, iftiraya inanmış olursun, vakti gelip gerçek ortaya çıkınca da dizini döversin.

2-Her duyduğunu söyleme. Duydukların yalan, yanlış ve ahlaksızlıksa, ahlaksızlığı yaymak isteyenlere yardım etmiş olursun.

3-Her gördüğün ayıbı deşifre etme. Ya gıybet, ya da iftira etmiş olursun. İkisi de haram.

4-Müslümana fenalığından dolayı, acı. Batırma, bitirme. Çünkü o bir Müslüman. Çünkü o hata yapmış olsa da senin kardeşin.

5-Kesin bilmediğin şeyin üzerinde durma. Aldırma, geç, git. Göz, kulak, kalb bir gün hesaba çekilecek.

6-Yeryüzünde şımarık dolaşma, hava atma, gücüne güvenme, büyüklük taslama. Allah, mütekebbirleri, kibirlenenleri sevmez.

7-Müslüman kardeşini üzdüysen, özür dile, af iste. Helallik al. Kul hakkıyla ahirete gitme.

8-İstişaresiz adım atma. Müsteşarların seni yanıltabilir; dikkatli ol. Acı da olsa sana gerçekleri söyleyebilecek adil ve hakperst insanlardan müsteşarlar edin. Hadis-i şerifte buyurulmuş: “Allah bir kulunu severse yanıldığı zaman, doğruları söyleyebilen bir vezir verir ona!”

9-Zalime cesaret verme. Ona gelen musibet seni de alır götürür.

Allah hepimizi bağışlasın ve hepimizi doğru görmeye, doğru duruş sergilemeye, doğru adım atmaya ve doğru kararlar vermeye muvaffak eylesin. Hiç birimizi zalimlerden ve zalimlere meyledenlerden eylemesin.



[1] Hucurat, 6 / 49

*-Fasık: Günahkâr, yasaklara düşkün, fısk u fücur sahibi, günah işlemekten (ve yalan haber üretmekten sıkılmayan utanmaz) demektir.

[2] Es-Sâbûnî, Muhammed Ali, Muhtasar Tefsiru İbn-i kesir, ııı, 1

[3] Nur, 24 / 12-16

[4] El-Fahrurrazî, et-Tefsirü’l-Kebir, XXIII, 177

[5] Nur, 24/19

[6] Es-Sâbûnî, M.Ali, Muhtasar Tef. İbn-i Kesir, II/592

[7] Nursî, Mektubat, 455

[8] Orijinali için bkz. Nursi, Said, Divan-ı Harbi Örfi, 25-26

[9] Tirmizî, Sıfatü’l-Kıyame, 49

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum