Alaaddin BAŞAR

Alaaddin BAŞAR

İbadet ‘Rabbimize, Onun bildirdiği şekilde şükretmektir’

“O Rab ki, yeri sizin için bir döşek, göğü de (kubbemsi) bir tavan yaptı. Gökten size bir su indirdi. O su sebebiyle türlü meyvelerden (ve ekinlerden) size bir rızk çıkardı. Bunları bildiğiniz halde sakın  Allah’a ortaklar koşmayın.”

Bu ikinci ayetten anlaşılacağı gibi, ibadet ‘Rabbimize, Onun bildirdiği şekilde şükretmektir.’ ‘Onun nimetlerine karşı kalbimizde doğan minnettarlığın açığa vurulmasıdır.’

Önder beye dönerek,
“Ben genellikle bu gibi sorularda önce akla hitap eden açıklamalar yapar, daha sonra ‘nakli delil’ dediğimiz ayet ve hadis meallerini verirdim. Nedendir bilemiyorum, bu defa tam  zıt bir yol tuttum. Önce ayetten başladım.

“Çok iyi oldu.” dedi Önder, “Biz bu bilgilerden çok uzağız. İlk defa, ibadetin niçin yapılması gerektiğini bizzat Kur’an ayetlerinden öğrenme fırsatı buldum. Teşekkür ederim.

Bir de şu hadis-i şerifi hatırlatayım:
“Namaz dinin direğidir.”

Salim bey yerinden kalktı. Masanın öte ucuna yığdığı kitapları önüne aldı:
“Affedersiniz, dedi benim kendime özgü bir adetim var. Onu bu sohbetimizde de devam ettirmek istiyorum. Muhatabıma, okuduğum yahut nakiller yaptığın eserlerin isimlerini vermiyorum. Daha sonra, istenirse ve merak edilirse bunları açıklıyorum.

Sonra kitaplardan birini çekti. Daha önce işaretlediği bir yeri buldu ve okumaya başladı:
“ Cenab-ı Hakkın senin ibadetine belki hiçbir şeye muhtaç değil.  Fakat sen ibadete muhtaçsın, mânen hastasın…..    Acaba bir hasta, o hastalık hakkında, şefkatli bir hekimin ona nâfi’ (yani faydalı) ilaçları içirmek hususunda ettiği ısrara mukabil, hekime dese: Senin ne ihtiyacın var, bana böyle ısrar ediyorsun? Ne kadar mânâsız olduğunu anlarsın.”

Konunun devamında ibadeti terk etmenin doğurduğu sorumluluk üzerinde duruluyor. Bu bölümden sadece bir cümle okuyayım:
“İbadeti ve namazı terk eden adam, Sultan-ı Ezel ve Ebedin raiyeti hükmünde olan mevcudatın  hukukuna ehemmiyetli bir  tecavüz ve manevî bir zulüm eder.”

Bu kısımda geçen şu cümlede çok ilginçtir:
“Hem o târik-üs-salât,(yani namazı kekreden kişi), kendi kendine malik olmadığı için, kendi mâlikinin bir abdi olan kendi nefsine zulmeder.”        

Cenab-ı Hakk’ın bizim ibadetimize ihtiyacı olmağını çeşitli yönleriyle açıklayan bu kıymetli parçayı ilk okuduğumda bir hadis-i kutsîyi hatırlamıştım:
“Ben gizli bir hazine idim. Bilinmeye muhabbet  ettim (bilinmek istedim) ve mahlukatı yarattım.”
Allah vardı ve hiçbir şey yoktu. Allah, yaratacağı ve bütün ihtiyaçlarını göreceği kendi mahluklarının nesine muhtaç olacaktı!?..

Allah’ın bir ismi Samed, yani her şey Ona muhtaç, O ise hiçbir şeye muhtaç değil.
Bugün gördüğümüz her şey, yıldızından güneşine, dağından taşına hep yoklukta idiler. Onları Allah var etti ve Allah onların var olmalarına muhtaç değil.

Daha sonra canlıları yarattı. Onlara göz verdi, kulak verdi.; ama Allah onların görmelerine ve işitmelerine muhtaç değil.

Sonra insanları yarattı, onlara akıl verdi, kalp verdi. Bu varlık alemindeki harikaları düşünme ve onları yaratana iman etme kabiliyeti lütfetti. Ama, Allah aklın anlamasına da kalbin inanmasına da muhtaç değil.

Yani şunu anlatmaya çalışıyorum:
Allah, yarattığı mahlukların ne kendilerine ne de yaptıkları işlere muhtaç değildir. Çünkü, onları da yaratan O,   işlerini de.

Dilerseniz konuyu bazı örneklerle biraz daha açayım:
Güneşi o yarattığı gibi ışığı da O yaratmıştır. O halde Allah ne güneşe muhtaçtır, ne de onun ışık vermesine.

Ağacı o yarattığı gibi meyveyi de O yaratmıştır. O halde Allah ne ağaca muhtaçtır, ne de meyvesine.
Mideyi O yarattığı gibi ondaki hazım faaliyetini de O yaratmıştır. O hale Allah ne mideye muhtaçtır, ne de onun hazmetmesine.

Madde aleminden verdiğim bu üç örneği, ruh ve mana iklimine de taşıyabiliriz.
Aklı Allah yarattığı gibi anlamayı da o yaratmaktadır. Öyleyse Allah ne akla muhtaçtır ne de onun anlamasına.

Kalbi Allah yarattığı gibi ondaki inanma kabiliyetini de O yaratmıştır. O halde Allah ne kalbe muhtaçtır, ne de onun inanmasına.
Allah kalbin inanmasına muhtaç olmadığı gibi o inancın amel alemine dökülmesi demek olan ibadete de muhtaç değildir.

Allah’ın kemali sonsuzdur. Sonsuz için ne artış düşünülebilir, ne de azalış. Bütün insanlar kâmil müminler olsalar Allah’ın kemalinde bir artış olmayacağı gibi, bütün insanlar birer Firavun kesilseler Onun kemalinde bir azalma düşünülemez.

Kazanan da insandır, kaybeden de. Allah hakkında bu kelimeler konuşulamaz.
Yemeye, içmeye, görmeye, işitmeye insan muhtaç olduğu gibi, düşünmeye ve iman etmeye de insan muhtaç. Çünkü bunlar onun ruh aleminin en büyük ihtiyaçları. İnsan bunlarla gerçek insan oluyor ve kemalini buluyor. Aksi halde bitkiler ve hayvanlarla ortak bir hayat sürüyor. O büyük sermayesini bu küçük işlere harcamakla zarar ediyor, küçülüyor ve Kur’anın ifadesiyle “hayvan gibi, hatta ondan daha aşağı” bir dereceye iniyor.

Allah onun bu düşüşünden bir zarar görmediği gibi, onun yükselişine de muhtaç değil: Her ikisi de kulun kendisi için.

Salim bey, yerinden kalktı ve masanın üzerindeki bir başka kitabı önüne doğru çekti. Kısa sürede aradığı yeri buldu ve okumaya başladı:
“Hayvaniyetten çık,, cismaniyeti bırak, kalb ve ruhun derece-i hayatına gir.   Tevehhüm ettiğin dünyan daha geniş bir daire-i hayat, bir alem-i nur bulursun. İşte o alemin anahtarı marifetullah ve vahdaniyet sırlarını ifade eden “Lâ ilahe illallah”  kelime-i kudsiyesiyle kalbi söylettirmek, ruhu işlettirmektir.”
 
Peygamber Efendimiz (asm.) “Dünya ahiretin tarlasıdır.” buyuruyor. Bu dünya tarlasında kim ne ekerse Allah ona o cinsten mahsul veriyor. Bunların kârı da insanlar için, zararları da. Aynı şekilde, insanlar bu dünyada imanlarıyla, salih amelleriyle, güzel ahlaklarıyla manevi çiçekler ektikleri gibi, küfürleriyle, isyanlarıyla, kötü ahlaklarıyla da yine manevi dikenler ekmiş oluyorlar. Bu manevi ekimlerim mahsulleri ahirette kendini gösterecek. Bu mahsullerin de kârı ve zararı yine insanlar için.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum