İbadet dairesi

Mesnevi-i Nuriye de iki daireden bahsedilmektedir.

Bu daireler bizim bildiğimiz klasik devlet daireleri değil elbet.

İnsanın görevi ile alakalı iki dairedir.

 

Özetle şöyle ifade ediliyor.

“Birinci daire: rububiyet dairesidir.
İkinci daire: ubudiyet dairesidir.”

“Birinci levha: hüsn-ü san’attır.
İkinci levha ise: tefekkür ve istihsandır.” (Mesnevi-i Nuriye sh. 29)

 

Bu ikinci daire veya ikinci levha ile alakalı 23. Sözün sonunda kısa bir açıklama var. Bu açıklamayı ben acizane defalarca daha önce okuduğum halde ne demek istediğini anlamış değildim. Veya fark etmemişim ülfeti ilim telakki etmiş anlamış gözükerek okuyup geçmiştim. Bu da diğerleri gibi imani bir derstir zannıyla üzerinde durmamışım.

 

Meğer çok yanılmışım ve bu dersi bu şekilde anlamakta hayli gecikmişim.

 

Bundan birkaç ay önce şu cümleyi okumuştum.

 

İnsanın “iki cihet ile ubûdiyeti var. Bir ciheti, gàibâne bir sûrette bir ubûdiyeti, bir tefekkürü var; diğeri, hâzırâne muhâtaba sûretinde bir ubûdiyeti, bir münâcâtı vardır.” (Sözler sh. 297)

 

Bu cümle hayli zaman kafamda yer etmiş, zaman zaman da kendi iç dünyamda tefekkür etmeme neden olmuştu. Aynı zamanda bu dersi çekirdek olarak uzaktan uzağa kavramama neden olmuştu. Ne zaman ki bu iki yeri bir araya getirerek okudum işte o zaman bu denli detaylı anlamam mümkün oldu.

 

Kendi tefekkür dünyamda mütalaat ettiğim, hatta birçok kez kardeşlerle de müzakere imkanı bulduğum bu dersi kendi anlama kapasiteme göre burada da bir kez mütalaa edeceğim isteyen benimle beraber kendi dünyasında mütalaa eder.

 

“İkinci levha: tefekkür ve istihsan” idi. İşte bu derste bu tefekkürün nasıl yapılacağı anlatılmaktadır.

 

Bediüzzaman’a göre ibadet bir çeşit tefekkürden ibarettir. Bu tefekkürü de şuurlu bir şekilde bilerek ve anlayarak yapabilmek önemlidir.

 

Tefekkürün yani bir başka açıdan ibadetin iki şekilde yapılması önerilmektedir.

 

Biri; “gaibane bir surette” yani gıyabında methetmek. Diğeri ise “muhataba suretinde” yani yüzüne karşı medih ve sena etmek.

 

Mesela biz insanlar arasındaki muamelelerimizde sevdiğimiz insanları iki şekilde methederiz.

 

Biri; gıyabında methederiz. Yani bu arkadaşımızı bir başkasına anlatırken o orada olsun olmasın fark etmiyor. Methederiz. “Bu zat şöyle mübarektir, böyle muhteremdir, çok iyi resim çizer, iyi bir mimardır, ama yemekleri harikadır, iyi yemek pişirir” şeklinde medih ve sena ederiz.

 

İkincisi; yüzüne karşı yaptığımız medih ve senadır. İşte deriz. “Arkadaşım seni ben çok severim, sen harika bir insansın, çok güzel resim yaptığını biliyorum, yemeklerinde çok güzeldir. Geçen hafta açtığın böreğin tadı hala damağımda, hiç unutamıyorum.” Şeklinde olur.

 

İşte sevgililer sevgilisi Rabbi Zülcelal’i ve-l ikramı da bu anlayışla iki şekilde medih ve sena etmemiz bu tefekküri ibadetin uygulamasıdır.

 

Aslında bu tarz ibadet namazın her hareketinde bulunur. Gerek kavli gerekse fiili yaptığımız her şeyde bu bahsettiğimiz iki tarzda medih vardır.

 

Mesela İlk iftitah tekbiri “Allahuekber” gıyabında yapılan bir medihtir. Sonra Fatihada okuduğumuz ilk üç ayet gıyabi ibadettir (medihtir) sonraki dört ayet ise muhataba suretinde bir tefekkürdur/ibadettir.

 

Açarsak, iftitah tekbirinde “Allahuekber” dediğimizde yani “Allah bildiğimiz her şeyden büyüktür” manasında söylenen bu kelime gıyabi bir tanımlamadır. Yine Fatiha’yı okurken ilk üç cümle “Alemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun. O rahmandır ve rahimdir. O hesap gününün sahibidir.” Buraya kadar dikkat ederseniz gıyabında yapılan bir tanımlamadır, bir medihtir. Oysa bundan sonraki ayetler. Gıyabi medihten dönerek karşısına geçip zatına karşı, sima-i manevisine karşı durarak yapılan ibadettir. “Ancak sana ibadet ederiz. Ve ancak senden yardım dileriz.” Şeklindedir.

 

O anda sanki Rabbi Zülcelal hemen cevap vererek şu soruyu yöneltmektedir. “Benden yardım olarak ne istiyorsunuz?” Arkasından bizim cevabımız geliyor. “Bizi doğru yola ilet” şeklinde…

 

“Doğru yol” kelimesi külli manalar içeren bir kelimedir. Yani o anda hangi konuda ihtiyaç sahibiysek o konuda doğru olanı istiyoruzdur. Hastalıksa hastalık konusunda doğru olan iyileşmemizdir. Onu istemiş oluyoruz. Hidayet konusunda zafımız varsa o konuda doğru yolu istemiş oluyoruz.

 

Ki bu konu hayli mana yüklüdür. Biz burada bu manalara girişmeyeceğiz. Bizim size aktarmak istediğimiz meseleye dönersek.

 

Bediüzzaman’a göre gıyabında yapılan tefekküri ibadetin dört ciheti var.

 

Bu kısmı ikinci azımızda aktarmaya çalışalım…

 

NOT: Değerli okuyucular: “Seksen sene bir mânevî ömr-ü bâki kazandıran şuhur-u selâsenizi ve mübarek kudsî gecelerinizi ve leyle-i Regaibinizi ve leyle-i Miracınızı ve leyle-i Berâtınızı ve leyle-i Kadrinizi ruh u canımızla tebrik ederiz. Ve her bir Nurcunun mânevî kazançları ve duaları umum kardeşleri hakkında makbuliyetini rahmet-i İlâhi yeden rica ve hizmet-i Nuriye de muvaffakiyetinizi tebrik ederiz.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum