Hüzün Bahçesi

Hüzün Bahçesi

Recep Şükrü Güngör'ün yazısı...

Şiir serüvenini bildiğimiz şairlerin kitapları bana ayrı bir tat verir. Mısraları nasıl kurduğunu, nelerin tesiri ile yazdığını bilir ve şiiri ona göre anlarım, anlamaya çalışırım.

Hüseyin Kaya da o şairlerimden biridir. Şiir yolculuğu Ruzigar dergisi ile başladı. O zamanlar Sivas edebiyat fakültesinde öğrenci idik. Ben de ilk öykümü Ruzigar dergisinde yayınlamıştım.

Hüseyin Kaya ilk önce aruzla gazeller yazdı. Daha sonra aruzu bırakıp serbest tarzda ama aruzluymuş hissi veren beyitlerle gazel formunda şiirler yazdı. Üçüncü aşamada ise tamamen serbest ölçülü, beyit görünümünden sıyrılmış, dörtlük, yedilik, onluk formlarda şiirler kaleme aldı.

Kaya, biçimsel değişiklik yaşadı ama temel konu (duygu, ana duygu, ana düşünce, ana fikir, mesaj) dan ayrılmadı. Onun tutumu Mustafa Kutlu’yu hatırlatır. Mustafa Kutlu’nun değişmeyen konusu yoksulluktur. Hüseyin Kaya’nın konusu ise hüzündür. İlk şiir kitabının adı Çekil Gideyim Hayat. İkinci şiir kitabı ise Melal Bahçesi. Şiirleri zaten hüzünlüdür. Hep hüzünlü. Kitaplarının adları da öyle.

Neden hep hüzün anlatır şair?

Sanatçı neyi yaşar, neyi idrak ederse onu anlatır. Hüseyin Kaya, tanıdığım günden beri hüzünle yaşadı. Önceleri devletten, yönetimden, sistemden, devlet adamlarından, toplumsal dezenformasyondan, ahlaksızlıktan şikâyet ederdi. Sonraları gözlerinde başlayan ağrı onu başka bir hüzne döndürdü. Bu durum ona bir iç konuşmada kazandırdı.

Melal Bahçesi için şairin iç konuşmaları, hesaplaşmaları desek yeridir.

Hüseyin Kaya, yavaş yavaş gözlerini kaybediyor. Dünyaya kapanıyor. Şimdilerde yurt dışından getirttiği lensle hayata tutuyor. Lensi çıkardığında dünya ona kararıyor. Gözlerinin yavaş yavaş görme yetisini yitirdiği dönemde çıkardığı şiir kitabına verdiği ad manidardır: Çekil Gideyim Hayat. Hayatın gözlerinden uzaklaştığını gördükçe hastalığa hayıflanmadı, hayatla hesaplaştı. Hatta ölümü istediğini açıktan söylemese de imge ile hayattan çekilmek istediğini belirtti.

Melal Bahçesi, Yusuf suresinde geçen “ben hüznümü, kederimi ancak Allah’a şikayet ederim.” Ayeti ile açıyor kapağını.

Şair, kitabın ikinci şiiri “dünya”da “yine de bakıyorsun içine gözlerimin/bakar gibi perdeli bir camın arkasına/oysa çoktan kayboldum içinde bu gölgenin/ve karıştı ruhumun beyazı karasına” dizeleri gözlerinin halini ele veriyor. Hayatı ile şiiri arasında derin bir bağ kuruyor. Kitaba Yusuf suresinden bir ayetle başlaması şairin mümin duruşunu ortaya koyuyor. Melal Bahçesi kitabında ailenizle okuyamayacağınız bir dize yok. Bütün şiirleri eşinizle, anne babanızla okuyabilir, hüzünlenebilirsiniz. Sadece hüzün değil elbette. Çağ eleştirisi, nesil eleştirisi ve gelecekten ümit söze getirilmiştir.

Melal bahçesi kitabını iki sözcük özetliyor: İç, göz. Şair gözlerini kaybettikçe içe dönüyor. Gerçek hayatta da böyle. Buna ne diyorduk? Büyülü gerçekçilik değil mi? Hüseyin Kaya, büyülü gerçekçi olduğunu kabul etmez belki. Ama şiirlerinde o var. Epeyce var. “ben kaldım zaman geçti düştüm senin gözünden” dizelerinde büyüleyicilik yok mu? Şairin gözleri yok mu? Her ikisi de var. Üslup da var. Sözü süsleyerek söyleme yani sanatlı söyleme de var. şairden de bu beklenir zaten.

Dünyanın türlü halleri, kalleşlikleri olmaz Hüseyin Kaya’da. Çünkü o dürüst ve samimi adamdır. Sahtekârlıklara bulaşmamıştır. Onun için dizelerinde de hayatında ne varsa o var. Gördükleri, yaşadıkları, duydukları, hissettikleri… Hayat var kısacası. Şairin içinde yeşeren hayat yeni hayat var.

Şekil yönünden bakalım biraz da. Kitap iki bölüme ayrılmış. İkinci bölüm de Yusuf suresinden bir ayetle açılıyor: “Ve üzüntüsünden gözleri ağardı. Artık üzüntüsünü içinde saklıyordu.”

Kimi şiirleri dörtlüklerle ve ölçülü yazıyor, kimi şiirleri de ölçüsüz serbest nazım biçiminde yazıyor. Her ikisinde de başarılı. Her iki tarzda da usta.

Şairin en beğendiğim tavrı manayı şekle, şekli manaya feda etmemesi. Her ikisini de ahenkli bir şekilde dengelemesi. Bu her şaire nasip olmaz.

Hüseyin Kaya’nın Melal Bahçesi Sütun yayınlarından okura sunuldu. Yukarıda sözünü ettiğim gözleriyle ilgili mevzu daha iyi anlaşılsın diye kitabın son şiirini alıntılayarak noktalıyorum.


GÖZLERİNDEN VURULAN

Çocuklar parka gitti belki de hiç dönmezler
Dedeleri balkondan görse de baksa bari
Ah ben de bakabilsem koşup da peşlerinden
Kaldırım ortasında sessiz bir ağaç gibi

Ben yine kaldım burda onlar da öyle gitti
Penceremin önünde karardı tek güneşim
Daha hiçbir aynadan görmeyecekler beni
Solmuş iki gül şimdi gözlerim… ah gözlerim