Hususî Nizamnâmemiz

Biliyoruz ki Risale-i Nur beşeri mesud edebilecek bir istidattadır[i]. Beşerin sıhhat ve selameti, istikameti için gereken kaideler içinde vardır.

Bununla beraber “güzel bakan güzel görür, güzel gören güzel düşünür…” gibi kaidelerin sadece okunması ve onlara ne derece muhtaç olduğumuzun idrak edilmemesi hasta ile ilacın buluşamaması gibi garip bir durumla bizi yüz yüze getiriyor.

Her insan bir devlettir. Hem de hususi bir devlet. Bu devletin Genel Kurmay Başkanlığı kuvve-i dafiasıdır. Tehlikelere karşı müteyakkız olur ve iç ve dış düşmanlara karşı srtatejiler geliştirir, güvenliği temin eder.

Gıda ve tarım bakanlığı, sanayi bakanlığı, enerji bakanlığı ve bunun gibi, menfaatli ve gerekli olanların temini ile ilgilenen birim ise kuvve-i şeheviyedir.

Demokratik yönetimlerde halkı güzelce temsil eden onların namına son derece nezih ve şahsi çıkarlarını sıfırlayarak, meşveret ile, memleket yararına çalışan ferdlerden müteşekkil parlamento ise kuvve-i akliyeyi temsil eder.

Her insanın devletinin hususî olması elbette Ehadiyet tecellilerinin kainata hâkim oluşundandır. Cismen insanlar birbirine çok benzeseler de manen farklıdırlar. Her devlet ayrı bir manevi şahsiyete sahip olduğu gibi her insanın da manevi şahsiyeti ayrıdır.

Öyle ise her insan için hususi bir anayasa, has bir kanunalar silsilesi ve farklı hastalıkları için de farklı ilaçlara ihtiyacı vardır.

Doktorların “hastalık yoktur hasta vardır” demeleri isabetlidir elbette. Zira her ilaç her bünyede aynı mazhariyete sebeb olmaz.

Demem o ki; herkes kendi devletinin anayasasını ve hayatına hayat olacak kanunları, kaideleri Risale-i Nur’dan istihrac edemez mi. İstihrac gücümüz ermez bir kavram olduysa bulamaz mı diyelim.

Hazırı severiz ya biz. Mesela bir psikolojik danışma merkezi olsa her danışanına Risale-i Nur’dan has ve hususî bir terkip yapıverse.

Teferruatta boğulanlara nasıl büyük resme bakılacağını, görmesi gereken detayları atlayana nasıl daha müdakkik bakılacağını, dünyada huzur arayana huzurun kaynağı dünyada ve dünyevilerde olmadığını, dünya ile bağları kesilmiş ve hayaline gaye bulamamışlara geye-i hayalin nasıl bulunacağını ila ahir talim etse.

Bediüzzaman’ın hayali olan Medresetüz-Zehra’nın yüksek âlimleri bir araya gelerek her sahada beşerin ihtiyaçlarını karşılayacak bu gibi bir talimin ne surette olabileceğini istişare edebilirler.

Her ihtiyaç sahibinin ihtiyaçları Risale-i Nur’da vardır buna inancımız tam. Peki hangi ihtiyaca nasıl ve ne surette cevap verilecektir? Risalelerdeki ilmi, kendi alakadar olduğu ilim dalının dili ile dünyaya anlatabilecek işin erbabları var mıdır ve ne ile meşguldürler.

Haddimizi aşmak istemeyiz elbette kimseye “neden işinizi layıkıyla yapmıyorsunuz” deme cür’etinde bulunamayız. (ah yoksa bulunduk mu?)

Beşer bunca sancılar içinde kıvranırken Risale-i Nur gibi harika bir nizamname, ilim menbaı, devalar ambarı elimizde iken ne yapacağız?

Evvela dar daireden başlamak esas olmasından kendi has ilaçlarımızı bulup istimal etmek elbette makul olan. Fakat “ben tam iyileşeyim de öyle hizmet edeyim” diyecek kadar uzun bir ömür de yok. Demek hem biz istifade ederken hem de hizmet etmemiz gerek. Kendimizde tecrübe edip faydasını gördüğümüz bir ilacı ise elbette can-ı gönülden ve tereddütsüz sunabiliriz. Bunun pratik uygulamasını parklarda teyzelerimiz çokça yaparlar, doktorun verdiği ilaçtan daha çok parktaki akranının verdiği ilaca itimad ederler, zira tecrübe edilmiştir. Doktor o verdiği ilacı içmiş değildir ya…

Hususi dertlerimizin ve hastalıklarımızın devasını Risale-i Nur’dan bulacağımız gibi bir de umumi dertler vardır. Bu nedenle Bediüzzaman İhlas Risalesi’nin en az on beş günde bir defa okunmasını tavsiye etmiştir. Zira aldığımız eğitimler “nasıl riyakâr oluruz” u bize öğretmiştir. Başta Öğretmenimize karşı nasıl davranmamız gerektiğini öğrenirken “el pençe divan durulur ve asla itiraz edilmez, soru sorabileceğimizi söylerse sual edilebelir” diye öğrendik. Hamd olsun ki müşfik Üstadımız Bediüzzaman bu kalıpları yerle bir etmiştir, bize “Kardeşlerim” demiştir. Sual soranı azarlamamış tebrik etmiştir, şahsına olan hürmeti de nazikçe reddetmiştir. Talebeler de yekdiğerini “sual sorunuz ki bu hazineler daha ziyade meydana çıksın” diyerek teşvik etmişlerdir[ii].

Sadece Risale-i Nur’un üslubunun bile iyileştirici etkisi vardır. Muhatap olabilirsek elbette. Bizi Rahmetle ve âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberle (asm) tanıştırır ve buluşturur. Hulûsi Bey gibi mümtaz şahsiyetleri Huzur-u lâmekanî’ye çıkartır.

Biz Risale-i Nur’u hayatın içinde pratik olarak nasıl tatbik edebileceğimize dair hazır bilgiler bulamadık. Daim tekraren okuduğumuz hakikatlerin hayata hayat olup apartmanımıza, mahallemize, memleketimize, İslamla henüz şereflenmemiş ilim ve bilim adamlarına bu ulvi hakikatleri nasıl anlatabileceğimize dair pratik uygulamalar çok görmedik. Sadece ilim erbabına değil bir âmi insana Risaleler nasıl servis edileceğine dair de Saff-ı Evvel talebelerin Lahika Mektublarından öğrendiğimiz harekâtı haricinde fazla tatbikata şahit olmadık[iii]. Elbette bunu yapanları müstesna tutalım, zaten de müstesnadırlar. Sabri Ağabey’in tabiri ile onlar ellerindeki pek kıymettar malın alım satımına dair usulleri bilendirler.

Gelecek nesillerin bu gibi tatbikata şahit olmaları ise biraz da bizim çalışmamıza bağlıdır. Malumdur ki en etkili öğrenme “görerek öğrenmek”tir. Bu nedenle değilmidir ki Üstadımız bizi hayalen Asr-ı Saadet’e götürür de kaynağından görerek taze taze alınız der adeta.

Bir hayal okuluna da çok ihtiyaç var elbette. Hayali eğiten, hayale hedef koymayı öğreten, zararlı hayallerden korunma yollarını talim eden. Ehl-i imanını çokça şüphe ve vesveselere maruz kalması eğitilmemiş ve kendisinden haberdar olunmayan bir hayal kuvvesi ile ilgili değil midir?

Yazdıkça ben de anlıyorum ki yapılacak çok iş var. Boşa geçen zamanlarımızdan ciddi bir istiğfar ile uzaklaşarak beşerin hayatının saadetinin iktisad ve çalışmakta olduğunu[iv] bildiren Bediüzzaman’ı dinleyip koyduğu hedef ve sunduğu devalar ve yöntemler ile gayret etmek zamanı. Her halde Bediüzzaman’ı en iyi anma yöntemlerinden biri ve mahiyeti itibariyle kış manasına gelen berzahını bahara çevirmek yolu da bu olsa gerek…

 

[i] Emirdağ Lahikası 1, erisale 40.mektub, Envar N. s.73

[ii] Barla Lahikası erisale 132. Mektub, Envar N. s.146

[iii] Elbette dersane hizmetlerinin hepsi mübarektir. Bununla beraber uygulama sahası olma hususiyetleri ve kişilere uygulanabilir hayatın içinde pratik hedefler sunma dereceleri ölçülebilir.

[iv] Emirdağ Lahikası 2, erisale 74.mektub, Envar N. s.99

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum