Hüsnü Bayramoğlu Ağabey’den kardeşlik ve muhabbet uyarısı

Hüsnü Bayramoğlu Ağabey’den kardeşlik ve muhabbet uyarısı

Muazzez Üstadımız bir vakit merhum Mustafa Sungur Ağabey (r.aleyh) ile benim omuzlarımdan tutarak...

Aziz sıddık fedâkar kardeşlerimiz,
Sizlerin alem vüs’atinde yapmış olduğunuz külli hizmetlerinizi tebrik, ve Neşr-i envar-ı Kur’aniye’deki muvaffakiyetlerinizi takdir ve Risale-i Nur’un neşir ve intişarında gösterdiğiniz fevkalade sebat ve metanet ve sarsılmamak gibi ahvalinizle bu ulvi davada devamınızı Cenab-ı Kibriya’dan ez-can u dil niyaz ediyoruz. Üstadımızın beşaret ve müjdelerini birer birer yaşadığımız ve kendisinin “ben göremeyeceğim ve fakat sizler o günleri göreceksiniz” diye bizleri tebşir buyurdukları hizmetimiz cihetinde cennetâsâ günleri müşahede ediyoruz. Cenab-ı Hakk’a nâmütenahi şükrediyoruz. 

Aziz Kardeşlerimiz, 
Muazzez Üstadımız ile geçirdiğimiz tatlı medrese hayatı hatıratı içerisinde, en ziyade üzerinde durduğu hususun tesanüd ile ittifak ve muhabbet ile uhuvvet olduğunu hatırlıyoruz. Bir vakit merhum Mustafa Sungur Ağabey (r.aleyh) ile benim omuzlarımdan tutarak “Ben sizin beraberliğinizden kuvvet buluyorum, bahtiyar oluyorum” manasında uhuvvet dersi vermişlerdi. 

Aziz Üstadımız mabeynimizdeki uhuvvete, tesanüde, ittihad ve muhabbete işaret eden ve Nur mesleğinde tesanüde verdiği ziyade ehemmiyetin sırrını izah sadedinde ve yine tesanüdü ve uhuvveti kıracak esbabın vücudu hizmet-i nuriyemize ve hatta alem-i İslama nasıl menfi tesir edeceğini ifade buyurdukları bu gelecek mektupları, daima tazelenen bir ders-i hakikat olarak leffen sizlere tekrar arzediyoruz. 

Hz. Bediüzzaman Said Nursi’nin Talebesi ve Hizmetkarı Hüsnü Bayramoğlu 

***

“Fakat mesleğimiz uhuvvettir. Kardeş kardeşe peder olamaz, mürşid vaziyetini takınamaz. Uhuvvetteki makam geniştir. Gıbtakârane müzahameye medar olamaz. Olsa olsa, kardeş kardeşe muavin ve zahîr olur; hizmetini tekmil eder.” Lem’alar (166) 

“Sizin tesanüdünüze benim ziyade ehemmiyet verdiğimin sebebi yalnız bize ve Risale-i Nur’a menfaati için değil, belki tahkikî imanın dairesinde olmayan ve nokta-i istinada ve sarsılmayan bir cemaatin kat’î buldukları bir hakikata dayanmağa pek çok muhtaç bulunan avam-ı ehl-i iman için dalalet cereyanlarına karşı yılmaz, çekilmez,bozulmaz, aldatmaz bir merci’, bir mürşid, birhüccet olmak cihetiyle sizin kuvvetli tesanüdünüzü gören kanaat eder ki; ‘bir hakikat var, hiçbir şeye feda edilmez, ehl-i dalalete başını eğmez, mağlub olmaz‘ diye kuvve-i maneviyesi ve imanı kuvvet bulur, ehl-i dünyaya ve sefahete iltihaktan kurtulur. ” (Şualar 320) 

“Madem sizler lüzum olsa birbirinize hayatınızı, kuvvet-i sadakatınız ve Nurlara şiddetli alâkanızın muktezası olarak feda edersiniz. Elbette gayet cüz’î ve geçici ve ehemmiyetsiz hissiyatınızıfeda etmeğe mükellefsiniz. Yoksa kat’iyyen bizlere bu sırada büyük zararlar olacağı gibi, Nur dairesinden ayrılmak ihtimali var diye titriyorum.” 

“Mabeynimizdeki hakikî ve uhrevî uhuvvet, gücenmek ve tarafgirlik kaldırmaz. Madem ben size bütün kuvvetimle itimad edip bel bağlamışım ve sizin için, değil yalnız istirahatımı ve haysiyetimi ve şerefimi, belki sevinçle ruhumu da feda etmeğe karar verdiğimi bilirsiniz, belki de görüyorsunuz. Hattâ kasemle temin ederim ki: Sekiz gündür Nur’un iki rüknü zahirî birbirine nazlanmak ve teselli yerine hüzün vermek olan ehemmiyetsiz hâdisenin bu sırada benim kalbime verdiği azab cihetiyle, “Eyvah, eyvah! El-Eman, el-Eman! Ya Erhamerrâhimîn meded! Bizi muhafaza eyle, bizi cinn ve insî şeytanların şerrinden kurtar, kardeşlerimin kalblerini birbirine tam sadakat ve muhabbet ve uhuvvet ve şefkatle doldur.” diye hem ruhum, hem kalbim, hem aklım feryad edip ağladılar. Said Nursî (Şualar 498) 

Sakın sakın! Şimdiye kadar mabeyninizdeki fedakârane uhuvvet ve samimane muhabbet sarsılmasın. Bir zerre kadar olsa bile, bize büyük zarar olur. Bizler birbirimize -lüzum olsa- ruhumuzu feda etmeğe, hizmet-i Kur’aniye ve imaniyemiz iktiza ettiği halde, sıkıntıdan veya başka şeylerden gelen titizlikle hakikî fedakârlar birbirlerine karşı küsmeğe değil, belki kemal-i mahviyet ve tevazu ve teslimiyetle kusuru kendine alır; muhabbetini, samimiyetini ziyadeleştirmeğe çalışır. Yoksa habbe kubbe olup tamir edilmeyecek bir zarar verebilir. Sizin ferasetinize havale edip kısa kesiyorum. Said Nursî  (Tarihçe-i Hayat 599)  

Mü’minlerde nifak ve şikak, kin ve adavete sebebiyet veren tarafgirlik ve inad ve hased; hakikatça ve hikmetçe ve insaniyet-i kübra olan İslâmiyetçe ve hayat-ı şahsiyece ve hayat-ı içtimaiyece ve hayat-ı maneviyece çirkin ve merduddur, muzır ve zulümdür ve hayat-ı beşeriye için zehirdir… (Mektubat 262)

Hakka hizmet, büyük ve ağır bir defineyi taşımak ve muhafaza etmek gibidir. O defineyi omuzunda taşıyanlara ne kadar kuvvetli eller yardıma koşsalar daha ziyade sevinir, memnun olurlar. Kıskanmak şöyle dursun, gayet samimî bir muhabbetle o gelenlerin kendilerinden daha ziyade olan kuvvetlerini ve daha ziyade tesirlerini ve yardımlarını müftehirane alkışlamak lâzım gelirken,nedendir ki rekabetkârane o hakikî kardeşlere ve fedakâr yardımcılara bakılıyor ve o hal ile ihlas kaçıyor. ..(Lem’alar 157) 

“Uhuvvet için bir düsturu beyan edeceğim ki; o düsturu cidden nazara almalısınız.
Hayat, vahdet ve ittihadın neticesidir. İmtizackârane ittihad gittiği vakit, manevî hayat da gider.  وَلاَ تَنَازَعُوا فَتَفْشَلُوا وَ تَذْهَبَ رِيحُكُمْ  işâret ettiği gibi, tesanüd bozulsa cemaatın tadı kaçar. Bilirsiniz ki üç elif ayrı ayrı yazılsa kıymeti üçtür. Tesanüd-ü adedî ile içtima etse yüz onbir kıymetinde olduğu gibi, sizin gibi üç-dört hâdim-i Hak, ayrı ayrı ve taksimülâmal olmamak cihetiyle hareket etseler kuvvetleri üç-dört adam kadardır. 

Eğer hakiki bir uhuvvetle, birbirinin faziletleriyle iftihar edecek bir tesanüdle, birbirinin aynı olmak derecede bir tefâni sırrıyla hareket etseler, o dört adam, dörtyüz adam kuvvetinin kıymetindedirler. 

Sizler koca Isparta’yı değil, belki büyük bir memleketi tenvir edecek elektriklerin makinistleri hükmündesiniz. Makinenin çarkları birbirine muâvenete mecburdur. Hem birbirini kıskanmak değil, belki bilâkis birbirinin fazla kuvvetinden memnun olurlar. Şuurlu farz ettiğimiz bir çark, daha kuvvetli bir çarkı görse memnun olur. Çünki, vazifesini tahfif ediyor. Hak ve hakikatın, Kur’ân ve îmanın hizmeti olan büyük bir hazine-i âlîyeyi omuzlarında taşıyan zatlar, kuvvetli omuzlar altına girdikçe iftihar eder, minnettar olur, şükreder. 

Sakın birbirinize tenkid kapısını açmayınız. Tenkid edilecek şeyler kardeşlerinizden hariç dairelerde çok var. Ben nasıl sizin meziyetinizle iftihar ediyorum, o meziyetlerden ben mahrum kaldıkça sizde bulunduğundan memnun oluyorum, kendimindir telakki ediyorum; siz de üstadınızın nazariyle birbirinize bakmalısınız. Âdeta, her biriniz ötekinin faziletlerine naşir olunuz. 

Kardeşlerimizden İslâmköylü Hâfız Ali Efendi, kendine rakip olacak diğer bir kardeşimiz hakkında gösterdiği hiss-i uhuvveti çok kıymettar gördüğüm için size beyan ediyorum: O zât yanıma geldi, ötekinin hattı, kendisinin hattından iyi olduğunu söyledim. O daha çok hizmet eder, dedim. Baktım ki Hâfız Ali kemâl-i samimiyet ve ihlâs ile, onun tefevvuku ile iftihar etti, telezzüz eyledi . Hem Üstadının nazar-ı muhabbetini celbettiği için memnun oldu. Onun kalbine dikkat ettim, gösteriş değil.. samimi olduğunu hissettim. Cenâb-ı Allah’a şükrettim ki, kardeşlerim içinde bu âlî hissi taşıyanlar var. İnşâallah bu his büyük hizmet görecek. Elhamdülillah, yavaş yavaş o his bu civarımızdaki kardeşlere sirayet ediyor.” Barla Lahikası ( 125 )

Kaynak: Hizmet Vakfı

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum