Hüsnü ağabeyin dilinden Bediüzzaman'ın özel anları

Hüsnü ağabeyin dilinden Bediüzzaman'ın özel anları

Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin talebelerinden Hüsnü Bayramoğlu ağabeyi vefat yıldönümünde rahmetle anıyoruz

Hüsnü Bay­ram Ağa­be­y, Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri'ni Ağabeyler Anlatıyor kitabının yazarı Ömer Özcan'a anlatmıştı

“ÜS­TADIMIZ AH­LÂK VE EDEP TİM­SA­Lİ­DİR”

“Üs­tadımız gün­de iki de­fa ye­mek yer, ga­yet az uyur, vak­ti­ni hiç boş ge­çir­mez­di. Lâ­ti­fe­si bi­le der­stir, çok şef­kat­li­dir, in­cit­me­den ede­be ria­yet eder. Sün­ne­te tam uyar, çok iba­det eder, Ri­sa­le-i Nur­la­rı de­vam­lı okur, tash­ih eder. Zi­ya­ret­çi­ler hiz­met­le alâ­ka­lı ise ka­bul eder. Ezan okun­du mu he­men na­ma­zı­nı kı­lar. Her gün kır­la­ra gi­der, bi­ze ‘Ke­yif için de­ğil, te­ma­şa için.’ der­di. Ken­di ese­ri için ba­zen ‘100 ke­re,’ ba­zen ‘500 ke­re oku­yo­rum’ der­di bi­ze."

“Üs­tad çok şef­kat­li idi. Is­par­ta’da şim­di mü­ze olan ev­de ka­lı­yo­ruz. Üs­tad’ın oda­sı ayrı, bi­zim oda­mız ayrı. Gün­de beş sa­at uyu­ya­bi­li­yo­ruz. Bir gün Üs­tad ra­hat­sız­lan­mış, iki sa­at ön­ce kalk­mış; ben de o an­da uyan­mış­tım. Gör­düm ki, Üs­tadımız bi­zi uyan­dı­rıp ra­hat­sız etme­ye­yim, di­ye ayak­la­rı­nın ucu­na ba­sa­rak ses­siz­ce ge­zi­yor! Çok şef­kat­li idi..."

“ÜS­TAD’IN GÜN­LÜK HA­YA­TI”

“Üs­tad, ge­ce­le­ri iba­det ve ev­rad u ez­kâr­la meş­gul olur­du. Her ge­ce mut­la­ka te­hec­cü­de kal­kar, ya­zın ge­ce­ler çok kı­sa ol­sa bi­le sa­at 1'­de-2'­de mut­la­ka kal­kar­dı. Za­ten gün­de bir-iki sa­at is­ti­ra­hat eder­di. Te­hec­cü­de bi­zi zor­la kal­dır­maz, ‘kalk’ de­mez­di; ama hiz­me­ti­ne bak­tı­ğımız­dan so­ba­yı ya­ka­ca­ğız, çay ya­paca­ğı­mız­dan mec­bur kal­kar­dık."

“Üs­tad’ın iki der­si var­dı: Bi­ri sa­bah, di­ğe­ri ikin­di na­ma­zın­dan son­ra... Ders de­di­ğim, bir­kaç sa­y­fa ri­sa­le oku­yor­duk. Üs­tad de­vam­lı Ri­sa­le-i Nur okur ve­ya tash­ih eder­di."

"Ba­zen ‘Ben bu ri­sa­le­yi 100 de­fa oku­mu­şum, fa­kat şim­di ye­ni oku­mu­şum gi­bi is­ti­fa­de et­tim. Çün­kü ima­nın te­rak­ki­ya­tın­da bir hu­dut ol­ma­dı­ğı için, her se­fe­rin­de ayrı bir iman ha­li zu­hur edi­yor.’ der­di."

“Gün­lük ha­yat ola­rak hiz­met-i ima­ni­ye ci­he­tiy­le ge­len zi­ya­ret­çi­le­ri ba­zen ya­nı­na alı­yor, ba­zen de ‘Bu­gün has­ta­yım, dı­şa­rı çık­ma­ya­ca­ğım, hiz­met­le alâ­ka­lı bi­le ol­sa kim­se­yi al­ma­yın.’ di­yor­du. Di­ye­lim bir sa­at son­ra bi­ri­si ge­li­yor, il­lâ ıs­rar edi­yor Üs­tadı gö­re­ce­ğim di­ye. İfa­de­sini alı­yo­ruz. An­lı­yo­ruz ki bu zat çok uzak­tan gel­miş; bir mak­sat için, Üs­taddan bir yar­dım, bir dua için gel­miş, mad­dî ma­ne­vî ih­ti­ya­cı kar­şı­lı­ğın­da gel­miş. Üs­tad his­se­di­yor, ‘Ben dün­ya­ya ce­vap ve­re­me­di­ğim­den an­cak Al­lah için, hiz­met için ge­len­le­ri ka­bul edi­yo­rum; bun­la­rı ge­lenle­re an­la­tın.’ di­yor­du."

“HAS­TA­LIK­LA­RI ÂLEM-İ İS­LÂM’LA AL­KA­LI­DIR”

“Üs­tadımız gün­lük ha­ya­tın­da ba­zen has­ta olur­du. Normal has­ta bi­le ol­sa ba­zen ru­hu da­ra­lır, çok daha faz­la has­ta olur­du; ıs­tı­rap, acı çe­ker­di. Me­se­la bir gün çok has­ta ol­du, ‘Mutla­ka çok mü­him bir me­se­le var, araş­tı­rın ba­ka­lım ne var, ne ha­va­dis­ler var…’ de­di."

"Biz git­tik, ha­ber­le­ri öğ­ren­dik, bir şey yok. Emir­dağ’da­yız. Er­te­si gün Ça­lış­kan Ağa­be­yin dük­ka­nı­na vardık ki, ‘Bir ha­ber var’ de­di. ‘Mı­sır’da Ab­dün­nâ­sır ih­ti­lâl yap­mış, İh­van-ı Müs­li­mîn’den çok kim­se­le­ri öl­dürt­müş.’ Ba­kın Üs­tad bu­nun ıs­tı­ra­bı­nı his­se­di­yor ve çe­ki­yor­du. İs­lâm âle­miy­le alâ­ka­dar­dı. Ana­do­lu’da bir Nur ta­le­be­sine hü­cum ol­du mu Üs­tad his­se­der­di."

“PA­RA­SI VE­RİL­ME­YEN İL­CI YU­TA­MA­DI”

“Üs­tadımız Emir­dağ’da iken bir gün be­ni yo­ğurt al­ma­ya, Zü­be­yir Ağa­be­yi de baş­ka şeyler al­ma­ya gön­der­di. Zü­be­yir Ağa­bey­le be­ra­ber çık­tık. Ben yo­ğur­du al­dım, dö­nüş­te Meh­met Ça­lış­kan Ağa­be­yin dük­ka­nı­na uğ­ra­dım. Ça­lış­kan Ağa­bey, ‘Zü­be­yir Ağa­bey ge­tir­di, bu ilâç Üs­tada gi­de­cek, gö­tü­rü­ver.’ de­di."

"Üs­tad ilâç ku­tu­su­nun için­de­ki ta­ri­fe­yi okut­tur­du, ‘Bir ta­ne içe­yim’ de­di. Bir ta­ne hap al­dı, di­li­ne koy­du; fa­kat su gi­di­yor, ilâç git­mi­yor… Ne ka­dar su içti­y­se ilâç bir tür­lü aşa­ğı in­me­di... Ben şa­şır­dım ta­biî. Üs­tad ha­pı çı­kar­dı, ‘Bun­da bir iş var! Ne­re­den alın­mış bu? Ça­buk araş­tı­rın!’ de­di. Bak­tım Zü­be­yir Ağa­bey ye­ni gir­di, daha ilâ­cın pa­ra­sı­nı ver­me­miş. Ça­lış­kan Ağa­be­ye ‘Bu­nun pa­ra­sı ve­ril­di mi?’ diye sordu. Ge­ri dön­düm, Üs­tad ‘De­mek ki bu yüz­den içe­me­mi­şim!’ de­di. Üs­tad Haz­ret­le­ri çok has­sas ve mü­kem­mel bir in­san ol­duğun­dan yaz­dı­ğı şey­le­ri ya­şı­yor­du..."

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.