Hürriyet yazarı Yalçın Bayer için Said Nursi ile F. Gülen’yi birbirinden ayırma rehberi

Hürriyet yazarı Yalçın Bayer için Said Nursi ile F. Gülen’yi birbirinden ayırma rehberi

Said Nursi Hazretlerine iftiralarla dolu kitabı okuyucularına tavsiye eden Hürriyet yazarı Yalçın Bayer’e cevap okurumuzdan geldi

Risale Haber-Haber Merkezi

TÜM Öğretim Elemanları Derneği (TÜMÖD) Kurucusu ve Genel Başkanı Prof. Dr. Alpaslan Işıklı’nın Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerine iftiralarla dolu kitabını okuyucularına tavsiye eden Hürriyet yazarı Yalçın Bayer’e cevap okurumuz, eğitimci-yazar Emir Selçuk’tan geldi.

HÜRRİYET GAZETESİ YAZARI SAYIN YALÇIN BAYER’E MEKTUP

Merhaba sayın Yalçın Bayer,

Bugünkü yazınızın (30.07.2016) son bölümünde okurlarınıza, siyaset bilimci Prof. Dr. Alpaslan Işıklı’nın “Said Nursi – F. Gülen ve Laik Sempatizanları” isimli bir kitabını tavsiye etmiş ve bu kitaptan bazı cümleler aktarmışsınız.

Yazınızın içeriğine girmeden önce iki noktaya dikkat çekmek isterim.

A

Öncelikle, “Bu kitabı okumadan günümüzde yaşananları doğru olarak kavrayamayız” tezinizin ancak 1/1000 oranda doğru olabileceğini ifade edeyim. Zira Bediüzzaman Said Nursi konusunda yazılmış yüzlerce kitap, onlarca doktora tezi, binlerce makale var. Uluslar arası gerçekleştirilmiş onlarca sempozyum, sunulmuş yüzlerce tez var. Popüler olanlarından sadece şu beş kitabın adını verebilirim:

  1. Prof. Dr. Şerif Mardin; Bediüzaman Said Nursi Olayı – Türkiye’de Toplumsal Değişim
  2. Mary Weld; Bediüzzaman Said Nursi – Entelektüel Biyografi (Mary hanım Bediüzzama’ın eseri Risale-i Nur Külliyatı’nı okuduktan sonra Müslüman olmuş ve Şükran Vahide adını almıştır.)
  3. Safa Mürsel, Bediüzzaman ve Devlet Felsefesi
  4. Prof. Dr. Nevzat Tarhan; Çağın Vicdanı Bediüzzaman
  5. Fred Reed; Anadolu Kavşağı. (Kanadalı gazeteci Fred Reed de Risale-i Nur Külliyatı vesilesiyle İslâmiyet’i seçmişir)

Dolayısıyla bu kadar araştırmaya konu olan köklü bir fikir hareketini 1 tane kitapla çözüvermek imkânsızdır. Ve asıl önemlisi, bir yazar hakkında yazılan yüzlerce kitabı okumak yerine, bizzat kendi telif ettiği eserleri okumanın daha doğru olacağı kabul edilen bir hakikattir. Zira bir müellifin en güzel aynası kendi eseridir.

B

Yazınızda, adı geçen yazarın “Said Nursi’nin Peygamber ve Kuran’a şirk koştuğu’ iddiasını (Bin defa haşa) aktarmışsınız. Sn. Yalçın Bey; bilirsiniz ki İslamiyet’te en büyük günahlardan biri TEKFİR’dir. Yani, bir Müslümana kâfir demektir. Bu öyle tehlikeli bir sözdür ki -Bizzat Peygamber Efendimiz buyuruyor- : “Kişi Müslüman kardeşini tekfir ettiğinde o küfür ikisinden birine geçer.” Başka bir rivayetinde ise: “Eğer adam dediği gibi ise kâfirdir, değilse küfür ona döner.” Mezkur yazar, bir İslam âlimini bu sözleriyle alenen tekfir ediyor, maalesef siz de onun görüşlerini aktararak bu vebale ortak oluyorsunuz. Yazınızı tashih edeceğinizi, merhum Kuran Müfessiri Bediüzzaman’dan helallik dileyeceğinizi ümit ederim.

Ayrıca, bir siyaset bilimcisinin; Kur’an, hadis, fıkıh, tefsir.. konularında eserler telif etmiş, Osmanlı’nın son âlimleri arasında kabul edilmiş, bizzat M. Kemal tarafından kendisine “Şark vilayetleri umum vaizliği” teklif edilmiş, bugün İslami ilimlerin gözbebeği olan Mısır Ezher Üniversitesi’nde dahi eserleri ders kitabı olarak okutulan bir İslam âlimini tekfir etmesi, ne büyük bir cesaret ve cürümdür! Bediüzzaman Said Nursi ve eserleri hakkında Diyanet İşleri Başkanlığı tarihi boyunca hiçbir olumsuz rapor verilmemesi, onun büyük bir Kur’an Müfessiri olduğunu ifade etmesi, şimdilerde ise eserlerinin Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından neşredilmesi, söz konusu iddianın ne kadar asılsız bir iftira olduğunu ortaya koymaktadır.

Şimdi esasa geçiyorum. Son dönem tarihimizde birbiri ile irtibatları olduğu zannedilen ve karıştırılan iki ismin mukayesesini nazarınıza sunuyorum.

BEDİÜZZAMAN SAİD NURSÎ İLE F. GÜLEN ARASINDAKİ 7 BÜYÜK FARK

Öncelikle şunu tespit edelim: Bediüzzaman gibi bir mücâhid İslâm âlimi ile F. Gülen gibi bir vaizi (şimdi ise bir terör lideri) karşılaştırmak, bir kıyas hatasıdır. Bediüzzaman ancak Gazalî, İmamı Rabbâni gibi İslâm müçtehitleri ile kıyaslanabilir. (Mesela Taha Akyol, Bediüzzamanı Gazali’ye benzetir) Bediüzzaman ile F. Gülen arasındaki fark, Mekke ile Pensilvanya kadar büyük ve derindir. Bunu anlamak için Bediüzzaman’ın eseri ve hizmet tarzı ile F. Gülen ve camiasının faaliyet tarzlarına kısaca bakalım:

1-BEDİÜZZAMAN’IN HİZMET METODU ‘MÜSBET HAREKET’, YANİ HER ZAMAN YAPICI VE OLUMLU HAREKETTİR. Anarşiye, kaosa, darbeye, teröre vs şiddetle karşıdır. Bediüzzaman “Bütün hayatımda bütün kuvvetimle asayişi muhafazaya çalışmışım.” der. Onun lügatinde hükümete ve devlete isyan etmek asla yoktur. "Hakiki bir Müslüman, samimi bir mümin hiçbir zaman anarşiye (Darbeye, teröre, fitneye) ve bozgunculuğa taraftar olmaz. Dinin şiddetle menettiği şey, fitne ve anarşidir." Der. Ve yine der ki: “Bin emniyet müdürü kadar bu memlekette emniyet-i umûmiyeye (asayiş) hizmet etmemişsem Allah beni kahretsin.” Bediüzzaman’a göre dâhilde kılıç çekilmez, kılıç hârice yani sadece dış düşmana karşı kullanılabilir. Şeyh Said, isyan hareketini başlatınca Bediüzzaman’ın da nüfuzundan faydalanmak ister. Bediüzzaman “Türk milleti asırlardan beri İslâmiyet’e hizmet etmiş ve çok velîler yetiştirmiştir. Bunların torunlarına kılıç çekilmez; siz de çekmeyiniz, teşebbüsünüzden vazgeçiniz. Millet, irşad ve tenvir edilmelidir” diyerek onu şiddetle ikaz eder. Bediüzzaman ömrü boyunca –buna 90 yıllık hayatı şahittir- bir sineği dahi incitmemiştir. (Hatta sineklerin öldürülmesinin Allah’ın hikmetine muhalefet olduğuna dair bir Risalecik telif etmiştir) 28 sene hapishaneden hapishaneye sürüldüğü, 9 defa zehirlendiği halde, kendisine bu zulümleri reva görenlere beddua dahi etmemiştir. Bu konuda şöyle der: Ben Risâle-i Nur mesleğinin esası ve otuz seneden beri bir düstûr-u hayatım olan şefkat itibarıyla, bir masuma zarar gelmemek için, bana zulmeden canilere değil ilişmek, hatta beddua edemiyorum.’ F. Gülen hareketi ise kendi faaliyetlerine, kendi emellerine en küçük bir zarar gelme ihtimaline karşı memleketi kaosa sürüklemeyi dahi göze almıştır. Ve bu hareketin nasıl meşum bir sonla bittiği bir ibret levhası olarak ortadadır.

2-BEDİÜZZAMAN’IN MEMBAI KUR’AN, REHBERİ RESULULLAH’TIR. Bediüzzaman; Çağımızda Bir Asr-ı saadet Müslümanı, (Cemal Kutay’ın ifadesiyle) Risale-i Nur da; ilhamını doğrudan doğruya Kuran’dan almış, asrın idrakine İslâm’ı anlatan bir tefsirdir. Müellifinin tabiriyle: Resâili'n-Nur ne şarkın malûmatından, ulûmundan ve ne de garbın felsefe ve fünûnundan gelmiş bir mal ve onlardan iktibas edilmiş bir nur değildir. Belki, semâvî olan Kuran'ın şark ve garbın fevkindeki yüksek mertebe-i arşîsinden iktibas edilmiştir.” Bediüzzaman’a göre meşru bir gayeye ancak meşru vasıtalarla hizmet edilir. Risale-i Nur’da ‘hizmet’ kavramı sıklıkla geçer, fakat bu ‘Hizmet-i imaniye ve Kur’aniye’ manasındadır. Yani Bediüzzaman’ın ‘hizmet’ten maksadı ‘İman ve Kuran’a hizmettir’ ve bu gayeye ancak meşru vasıtalarla hizmet edilir. O, “İslâmiyet’in bir meselesine bin ruhum olsa feda ederim.” diyen tavizsiz bir İslâm âlimidir. F. Gülen camiası ise ‘hizmet’ kavramın içini boşaltmış, her türlü hareketi ‘hizmet’ olarak nitelemiştir. ‘Hizmet’ için, bırakınız sünnetleri, nafileleri, İslâm’ın kesin hükümleri bile feda edilebilir. Gülen hareketinde Makyavelist bir anlayış hâkimdir. Bediüzzaman hazretleri, “Bin ruhum da olsa, Kuran'ın bir tek meselesine hepsini feda etmeye hazırım" diyen tavizsiz bir İslâm âlimidir. “Neşr-i hak için enbiyaya ittiba etmekle mükellefiz.” yani ‘Peygamberler nasıl ki dini tebliğ etme vazifesinde insanlardan hiçbir karşılık beklememişler, biz de buna uymaya mecburuz’ “Bu dünya hizmet yeridir; lezzet, ücret ve mükâfat yeri değildir” diyen Bediüzzaman, küçüklüğünden beri zekât ve sadaka kabul etmemiş, hediye dahi almamıştır. “Tasannu ve temelluktan beni kurtaran bir parça kuru ekmek yemek ve yüz yamalı bir libas giymek, bana daha hoş geliyor.” Der. Bediüzzaman Said Nursî’nin 100 yamalı elbisesi, bugün müsrif modern dünyaya bir ibret levhası olarak Isparta Bediüzzaman Müzesi’nde sergilenmektedir.  

3-BEDİÜZZAMAN’A GÖRE, İSLÂM’A AİT MESELELERİN KÜÇÜĞÜ, BÜYÜĞÜ OLMAZ. Bediüzzaman, “Bin ruhum da olsa, Kur'an'ın bir tek meselesine hepsini feda etmeye hazırım" der. O İslâm’a ait hiç bir meseleyi ‘füruat’ diyerek küçük görmez, ikinci plâna atmaz. Zulmün en şiddetli olduğu bir dönemde, 1934 yılında ‘Tesettür Risalesi’ni yazmış, örtünmenin Kuran’ın bir emri olduğunu beyan etmekten çekinmemiş, ona ‘füruat’ dememiştir. Bu Risalesi sebebiyle 11 ay Eskişehir Hapishanesinde eziyet gördüğü halde en küçük bir taviz vermemiştir. F. Gülen’in bu konudaki tavrı ise herkesçe malumdur.  

4-BEDİÜZZAMAN, TALEBELERİNİ DAİMA DÜŞÜNMEYE, TEFEKKÜRE, SORGULAMAYA DAVET EDER. Eserlerinin ‘gazete’ gibi okunmasını istemez. F. Gülen ise, (Prof. Hakan Yavuz’un tespitiyle) “Bediüzzaman’ın Risale-i Nur Külliyatı içinde üretmeye çalıştığı, düşünen ve sorgulayan, Allah'ın önünde bireysel ve kamusal sorgulama duygusuna hâkim bireyi yerine kendisine ‘itaat’ eden bir arı kovanını üretmiştir.” Bediüzzaman kendisini değil, eserlerini nazara verir. Mektubat’ta şöyle der: “Sözlerdeki hakaik ve kemâlât benim değil, Kur'ân'ındır ve Kur'ân'dan tereşşuh etmiştir. (…) Evet, lezzetli üzüm salkımlarının hasiyetleri, kuru çubuğunda aranılmaz. İşte ben de öyle bir kuru çubuk hükmündeyim…” Üstad, şöhret ve iltifattan o kadar rahatsızdır ki, vefatından sonra mezarının bile bilinmemesini arzu etmiş ve bu arzusu bir dua olarak kabul olunmuştur. Gülen hareketinde ise F. Gülen her şeydir. Onun şahsiyeti dokunulamaz, eleştirilemez, sorgulanamaz.

5-F. GÜLEN BEDİÜZZAMAN’IN VÂRİSİ VE TAKİPÇİSİ DEĞİLDİR. F. Gülen kendisinin Bediüzzaman ve Risale-i Nur’la pek alâkası olmadığını daha önceki birçok röportajda söylememiştir. (Fakat şimdilerde Risaleleri hatırlamış, can simidi gibi sarılmıştır. Fakat nafile) F. Gülen’in ismi Risale-i Nur’ların hiçbir yerinde geçmediği gibi kendisinin Bediüzzaman’la bir görüşmesi de vaki olmamıştır. Hatta Bediüzzaman’la görüşmek dahi istememiştir. Ama –maalesef- eserlerini bol bol istismar etmiştir. Tıpkı Kuran’ı, hadisleri ve diğer eserleri istismar ettiği gibi.

6-BEDİÜZZAMAN ZİNDANLARI GÖZE ALMIŞ, ASLA VATANINI TERK ETMEMİŞTİR. Kendi ifadesiyle; Seksen küsur senelik hayatımda dünya zevki namına bir şey bilmiyorum. Bütün ömrüm harp meydanlarında, esaret zindanlarında yahut memleket hapishanelerinde geçti. Çekmediğim cefa, görmediğim eza kalmadı.(…) Ben kaderin mahkûmuyum.” diyerek her türlü zulme, sürgüne razı olmuş ama vatanını terk etmemiştir. F. Gülen ise, 1999 yılında bu vatanı terk etmiş ve hâlâ Türkiye’ye dön(e)memektedir.

7-BEDİÜZZAMAN’IN GAYESİ ÖNCELİKLE MÜSLÜMANLAR ARASINDAKİ KARDEŞLİĞİ SAĞLAMAKTIR. Bediüzzaman İslâm âleminin manevi dertlerine derman yetiştirmeye çalıştığı gibi, ihtilaflara karşı da İhlâs ve Uhuvvet Risaleleri gibi reçeteler yazmıştır. Bediüzzaman’ın önceliği Müslümanların birliği ve kardeşliğidir. Bu konuda Hutbe-i Şâmiyye adıyla Şam Emeviye Camii’nde bir konferans vermiştir. F. Gülen’in düşünce sisteminde ise Hıristiyan ve Yahudilerle ‘diyalog’ önceliklidir.

8-BEDİÜZZAMAN’IN SİYASETLE ALÂKASI YOKTUR. ‘ŞEYTANDAN VE SİYASETTEN ALLAH’A SIĞINIRIM’ DER. İman hakikatlerini  maddî veya manevî hiçbir şeye âlet etmemek, tâbi kılmamak ilkesi, Risale-i Nur hizmetinin anayasa maddesidir. Bu ilkeyi bilen Nur talebeleri siyasete girmezler, mevki ve makamlara talip olmazlar, kadrolaşma gibi hareketlerin içinde bulunmazlar. “Risale-i Nur şakirtlerinin, mümkün olduğu kadar siyasete ve idare işine ve hükümetin icraatına karışmamak bir düstur-u esasîleridir. (…) Siyasete girenlerden hiçbir kimse, istiklâliyetini ve ihlâsını muhafaza edemez.” der. Bediüzzaman siyasetle ilgilenmemiş, ama Müslüman bir âlim olarak da idarecileri daima İslâmî esaslar çerçevesinde uyarmış, hak ve hakikati her daim ifade etmiştir. Fakat bu ikazlar sadece bir nasihatten ibarettir. Çünkü Hz. Peygamber (sav) buyurur: “Din bir nasihat, bir öğüttür” Bediüzzaman’ın bir tek gayesi vardır. O da telif ettiği Risale-i Nur ile iman ve Kuran hakikatlerini neşretmek, İslâm’a hizmet etmektir. O şöyle der: “Dünya, büyük bir manevi buhran geçiriyor. Manevi temelleri sarsılan Garp cemiyeti içinde doğan bir hastalık, bir veba, bir taun felâketi, gittikçe yeryüzüne dağılıyor. (…) Ben, cemiyetin iç hayatını, manevi varlığını, vicdan ve imanını terennüm ediyorum, yalnız Kuran'ın tesis ettiği tevhit ve iman esası üzerinde işliyorum ki; İslâm cemiyetinin ana direği budur. Bu sarsıldığı gün, cemiyet yoktur. (…) Karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor. İçinde evlâdım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, imanımı kurtarmaya koşuyorum!..” ‘Milletimizin imanını selâmette görürsem, cehennemin alevleri içinde yanmaya razıyım. Çünkü vücudum yanarken, gönlüm gül gülistân olur." Bu samimi beyanlarda; şan, şöhret, siyaset, ticaret vs. gibi dünyevî hiçbir maksat yoktur. Tam bir şefkat ve ihlâs vardır. Gülen hareketinde ise hizmet, ticaret ve siyaset birbirine karışmış vaziyettedir.

Bediüzzaman ile F. Gülen arasındaki farklar sadece bu kadarla sınırlı değildir. Bunu tam manasıyla anlamak için öncelikle Risale-i Nur’u okumak gerekir. Bu aynı zamanda – bir yönüyle- (Freed Reed’in tespitiyle) Türkiye’nin ruhunu okumak anlamına da gelir.

Selam ve hürmetlerimle.

Emir Selçuk
Eğitimci - Yazar

 

 

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
5 Yorum