Hür Olmaktan çok mu uzağız?

Bizim fikrimize uygun olmayan fikirleri kabul etmedikçe hür olabilir miyiz?

Bizi eleştirenlere tahammül etmedikçe hür olabilir miyiz?

Muhataplarımızın eleştiri haklarını ellerinden alarak hür olabilir miyiz?

Kocaman bir saksıdaki toprak gözüme ilişti şimdi.

Mardin hava limanındayım ve büyük şehirden alışkanlık olarak epey erken gelmişim. Uçağın kalkmasına bir saat var ve ayrım saattir buradayım.

Evet bu kocaman saksıdaki toprak bana diyor ki: ne zaman bu beden kafesinden çıkar isen o zaman hür olacaksın. Ne zaman toprak gibi kesif ve taş gibi başkalarına duyarsız sadece kendine odaklanmış hislerinden kurtulur isen o zaman hür olacaksın. Ne zaman bir düşkünün elinden tutarsan o zaman hür olacaksın…

Mardin’de tertiplenen “İman ve Hürriyet Sempozyumu” dün tamamlandı. Hâzirûnun fikirlerine çok da uymayan fikirler serdeden iki tebliğciye çok yüklenildiği kanaatindeyim. Bilemiyorum acaba bu mümkün mü: Allah’a inanmadığını diyen biri de bu sempozyumda gelip fikirlerini tebliğ edebilse idi ve biz de katılmasak bile saygı ile dinlese idik. Belki bir elli yıl sonra…

Evet birbirimizin kafasının içini düzeltmek o kadar önemli olmuş ki bizim için kendi kafamızı teftiş etmeye vakit kalmıyor. Oysa Bediüzzaman, bir doktora yazdığı mektubunda kendi kafasının içini teftiş ettiğini diyor.

Bense hep başkalarının müfettişi…

Ne düşünüyor neden öyle diyor, ne biçim bir düşünce tarzı var, ne giymiş, nereye gitmiş nereden gelmiş, kaç çocuğu varmış…

Bu anlaşılabilir ve sağlıklı bir şey mi?

Bir maksat için bir araya gelmişsiniz ve maksada dair konuşmaktansa insanların kişisel bilgilerini vermeme hürriyetlerini gasp ediyorsunuz. Yok yok bu kötü huydan vaz geçeceğim inşallah.

Neden bilmiyorum Mardin’den ayrılmak çok mahzun etti beni. Belki de garzsız ve çıkarsız sırf Allah için olan dostlar edindiğimi fark ettiğim için.

Belki de dünyadan ayrılışın bir provasını yaptığımı düşündüğümden.

Eğer az ünsiyet ettiği ve dostlar edindiği bir yerden ayrılmak insanı bu kadar müteessir ediyor ise bir de kendini bildi bileli bulunduğu yerden ayrılmak…

Belki de bu hüznün sebebi, hürriyetimi selb ettiğini düşündüğüm çok huylarımdan bazısını oracıkta Rabbimin inayeti ile bırakıvermiş olmam ve nefsimin de buna sıkılması idi. Belkiler çok. Nasıl ki bedenimizin organlarının nasıl çalıştığından habersiz isek hissettiklerimizi ne için hissettiğimizi tesbit etmekten de çok zaman aciziz. 

Evet işte şimdi uçağa bindik ve havalandık. Göz alabildiğine uzanıp giden ovaları yukarıdan seyretmenin zevki ile beraber göz zevkine hiç ama hiç hitap etmeyen binaları seyretmenin acısı birleşiyordu. Binalarımız bu kadar estetikten uzak ve bu kadar mı birbiri ile uyumsuz olmalıydı?

İstanbul’da boğazı seyreden nazarları tırmalayan gökdelenlerin çirkinliği ile Mardin’deki yeni yapılan binaların çirkinliği arasında çok da fark yoktu. Şehirlerimizin daha bir göz zevkine hitap eder şekilde düzenlenmesi acaba çok mu zor? Bir kar zarar hesabı yapılsa ve sadece maddi göz ile bakılmasa durum değişir mi acaba?

Bu binaları yapanlar az daha masrafa girip de bakan insanların dualarını ve taktirlerini de alsalar…birbirleri ile konuşarak çalışsalar da bu denli birbirine uymayan eserler ortaya koymasalar. Evet, belki de bu yaptıklarını eser olarak değerlendirmedikleri için bu gibi neticeler ortaya çıkıyor. Kendisine nisbet edilerek yâd edilecek bir eser gibi görmeyip para kazanmak için yaptıklarından en ziyade maddi kar nasıl elde edebileceklerini düşünüyor olabilirler. Her ne ise…

Daha hür müyüm acaba?

Evet sempozyuma giderkenki ben ile gelirkenki ben arasında ne fark var?

Allah’dan gayrı kimselerin rıza ve hoşnutluğunu tahsile çalışmayacağıma sıkı bir söz verdim mi kendime?

Allah’dan gayrı kimseden korkmayacağıma

Allah için sevip Allah için buğzedeceğime

Allah’ın bana olan muamelesine odaklanacağıma

Of of dan kurtulup oh oh dedirtecek olan, hikmet ve rahmete nazarımı dikeceğime…

Ne çok kaliteli kelime kullanıyoruz değil mi?

Hayatımız ne zaman bu fevkalade kelimelerin kalitesinde yaşanmaya başlayacak ve dilimizi yormaktan kurtulup ruhumuzu dinlendireceğiz?

Ruha ağır geliyor dediklerini yaşamamak. Sözü ile fiili uymamak adeta parça parça ediyor insanı. Hür olalım deyip de zıt fikre tahammül etmemek… Bir fikre katılmama hürriyetimiz elbette var ama kimseye “bu kafayı değiştir” mesajını verme salahiyetimiz olmasa gerek. Akla kapı açmak ise ihtiyarı elden almamak kaydı ile güzel.

İnsanın Rabbi kulunun hür tercih yapmasını dilemiş iken ben nasıl olur da “bundan başka çıkar yolun yok” diyebilirim ki?

Ve bilebilir miyim bana yarayan ona da yarar mı…

Biz fikirlerimizi kopyalayıp kimsenin kafasına yapıştıramayız ve kalbimizdeki muhabbeti kimsenin kalbine ışınlayamayız. Gerçi bilmiyorum muhabbet nurani olduğu için ışınlayabiliriz belki. Mesela; Allah’ı çok seven birinin yanında dura dura Allah’ı sevebiliriz. Efendimiz Aleyhissalatü Vesselam’ı görür görmez bazılarının iman etmesi bu sırdan olabilir mi?

Hepimiz az veya çok bu zamanın çocuğuyuz. Mardin’den ayrılırken kendimi bu konuda çok sorguladım: buralarda yaşamadığın ve buraların insanı olmadığın için kendini daha mı üstün görüyorsun? Evet, okumuş adam olmak, mürekkep yalamış olmak insanları anlayıp hayata daha geniş bir perspektiften bakmaya ve onları kabullenmeye mi yol açıyor yoksa onları hor ve hakir görmeye mi???

İnkar edemeyiz ki yoğun bir şekilde taşralılığın küçümsenip kötülendiği çok kitaplara, filmlere ve dizilere maruz kaldık ve bilsek bilmesek az çok hepimizde hatta bu topraklardan göçmüş olanlarda da kendi kültüründen utanma hastalığı baş gösterdi. Şivesini değiştirmek için büyük çaba sarf etmek, kültürünü yansıtan objeleri hayatından çıkartmak ve damak tadını bile değiştirmeye kast etmek bunun bazı tezahürleri.

Ne yapalım bunda da kimseyi suçlayamayız. “Ya bize uy ya git yanımızdan” dayatmasını yapan hürriyet düşmanları utansın. İnsanları oldukları gibi kabul etmemek ve kendi kalıplarına uymaya zorlamak elbette hürriyet ile bağdaşamaz. 

Geliş yolunda gece geçtiğim denizden şimdi, Mardin’den Bursa’ya dönüş yolunda, gündüz geçiyordum feribot ile. Denizleri yara yara giden gemiler, gökyüzünde uçan kuşlar, insanların renk ve dillerinin farklılığı gibi Allah’ın ayetlerinden ayetler okunuyordu her yerde.

Mardin ve İstanbul ne kadar da farklı birbirinden. Her şehrin de ayrı bir müekkel melaikesi olmalı. O şehrin manevi büyüklerinin ruhu ile bütünleşen.

Evet hür bir insan ancak hakiki imanı bulabilir ve hür bir insan ancak hakiki insan olabilir ve hür bir insan köle olmak eğilimindeki ruhları hürriyeti ile buluşturabilir. Hür olmak için bizim de hür insanlar görmeye ve hür düşünceler ile hemhal olmaya ve kendimiz olmaya ihtiyacımız var. kendimizden olmayanlardan halas olmalı ki geriye yalnız katışıksız bir “ben” kalsın. Sapasağlam bir fıtrat üzerine Fatır-ı Hakîm ve Rahîm bizi yaratmış. Öyle ise sonradan edindiğimiz acaib hallerden halas olmak ile kendimiz olabilir ve yaratılışımıza uygun bir yol takip edebiliriz.

Öyle ise hür olmak için bizden olmayanları terk etmemiz gerek. Ekstra bir şeyler edinmekten daha öncelikli olan, bize ait olmayanları terk etmektir.  

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum