Hür Adam ya da yaranamayacak bir film

Kimine göre O bir “Kahraman”, kimisi için yapılan yeni işlere ayak direyen bir “mürteci”, baş eğmeyen bir yürek bazısına, birilerine bakılırsa başını sıktıkça vücuda daha fazla yayılan bir çıban… Böylesine keskinleşmiş iki uç arasında kalan bir karakteri sinema diliyle anlatmak da beğendirmek de hayli zor olacaktı, oldu da. Vefatı üzerinden neredeyse dört nesil geçmiş, onu tanıyan iki nesli de katarsak yaşayan en az altı kuşak arasında çok farklı boyutlarda algılanan ve tanınan bir şahsiyeti sırf onlara anlatabilmek bile zor olacaktı, oldu da…

Hayatı boyunca Padişahlık, Meşrutiyet, Cumhuriyet, Faşist Tek Parti Rejimi ve Çok Partili hayatı yaşamış; iki dünya savaşı, bir milli mücadele, onlarca isyan, azledilen ya da tahttan indirilen bir kaç sultan, Ebedi Şef, Milli Şef, birkaç Başvekil gören, esareti yaşayan, saygı gören, kuş uçmayan dağlık yerlerde tazyik ve gözlem altında tutulan, yaşlılığı sürgün, hapis ve mahkemelerde geçen bir adam…

huradam_afis.jpgSaysanız hakkında daha pek çok şey söylenebilecek bu renkli karakterin bir de kibrit kutularına, tahtalara, ne bulunursa ona yazılarak çoğaltılmış ve tamamlanmış bir Külliyatı varsa adeta inanılmaz birisinden bahsediyorsunuz demektir. Efsaneleştirilmeye hayli müsait bir tarihçe-i hayat arasanız, birkaçından birisi muhakkak Bediüzzaman’ın hayatı olacaktır. O hem büyük sevgilerin hem de büyük nefretlerin odağı olmuştur, olmaktadır da.

Resmi tarih algısı içinde, O, rejimin en büyük, en sinsi, en apolitik siyasi figürü, bir türlü önü alınamayan bir taun, yapılan yeniliklere/Batılılaşma hareketine devamlı ilişen, onca tazyike rağmen bir türlü ölemeyen/öldürülemeyen, sesini kıstıkça etrafa daha gür bir seda ile ulaşmayı beceren, ele avuca sığmayan bir hayalettir. “Kürt Said”tir O; mürtecidir, yobazdır. Böyle bir adam olsa olsa bir İngiliz Ajanı ya da Teşkilat-ı Mahsusa üyesidir!

Şekerci Hanı’nda ulemaya meydan okuyan birisi olarak, 31 Mart Vakası’ndan sonra kolayca idam kararlarının verildiği sıkıyönetim mahkemesinde açıkça “şeriat” istediğini ama hakikat-i şeriatı istediğini haykırabilen birisi olarak, Kosturma’da izzet-i İslam’ı Rus Generaline karşı koruyabilmiş birisi olarak, Mevlana Halid’ten sonraki asrın müceddidi kabul edilen birisi olarak O, dindarlar için bir Anka Kuşu’dur, bir Necm-i sâkıptır, karanlığı delip geçen bir yıldızdır; Cumhuriyet’in önemli figürlerini kıskandırıcasına bir sevgi ve ihtirama mazhar olmuş bir “bilge”dir. Milletinin acısını en derinden hissetmiş ve bu uğurda bütün hayatını ortaya koymuş bir serdengeçtidir.

İşte yakın tarihimizin en önemli şahsiyetlerinden birisi olarak Üstad Bediüzzaman’ı anlatacaksanız muhakkak bir “taraf” olacaksınız; olmam diyorsanız da öyle olduğunuz düşüncesinin nasıl da ortalıkta kol gezdiğini göreceksiniz. Zira böylesi insanları anlatmak için ya ona duyulan nefreti ya da ona müteveccih olunan muhabbeti hissetmeniz, en azından iyi gözlemlemeniz gereklidir. Hissedeceğiniz veya iyice gözlemleyeceğiniz bu nefret ve muhabbet sizi karar vermeye zorlayacak; ya tarafsızlık uğruna yavan, duygusuz, belgesel bir biyografik eser ortaya koyacaksınız ya da coşkulu, tantanalı, bir kahramanı/düşmanı resmedeceksiniz.

Daha ilk gün seyrettiğim HÜR ADAM, bana, kendisini bu cendereli halden kurtaramamış iyi niyetli bir çalışma olarak göründü. Dün insanlar arasında Said Nursi algısı nasılsa bu gün de aynı olacak diye düşünüyorum. Genel itibariyle taraflar keskinleşecek, iddialar artacak, karşısındakiler daha bir çirkefleşecek, yanında duranlar daha bir sıklaştıracaklar safları… Kitaplar yazılacak, makaleler serdedilecek, tartışma ortamları olacak.

70847.jpgTaraflar birbirlerini suçlarken aynı zamanda aslında ne durumda olduklarını hatırlayacak. Bir zaman sonra her şey yine akarına gidecek ve “seyl-i huruşân” yine çağıldayacak. Yani bu film yapılmasaydı da olacak olan olacak, artık yeni ve daha demokratik Cumhuriyet’e geçişin hızı artacak. Bir filmle bir şey olmayacağı, yine çalışmak ve çabalamak gerektiği, asli hizmetlere dönme vaktinin çoktan geldiği anlaşılacak. Sorgulamalar ve hizmetler devam edecek. HÜR ADAM kubbemizde bir “hoş bir seda” olarak tarihteki yerini alacak.

Filmin senaryosu tartışılacak, oyunculuğu, kareografisi, sinematografisi, vesaire tartışılacak; çoğu kişi tarafgirâne ve yine az sayıda kişi hakperestâne laflar edecek. Yapımcı kendini ifade edememekten yakınacak, izleyici hayal kırıklıklarından dem vuracak. Düşmanlar homurdanacak.

Ben kendi namıma Mehmet Tanrısever’e binler selam ve muhabbetlerimi arz etmek istiyorum. Zira O, vefatının 50. sene-yi devriyesinde Üstad Bediüzzaman’a ve O’nun kudsî hizmetine yakışır bir kampanya fırtınası koparamayan sevenlerinin ayıbını örtecek bir faaliyet ve gayret gösterdi. O, dışarıdan bakan bir muhabbetle Üstad’ı anlatmaya çabaladı. “Biz muhabbet fedaileriyiz, husumete vaktimiz yoktur”un filmini çekmeyi yeğledi. Haddini bilen ve yapabileceği kadarın farkında biri olarak bize daha yüksek bir hedefi işaret etti.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
26 Yorum