Hukukun vicdanı Bekir Berk ağabey

Hakkın müdafaasında 21. yüzyıl modeli Bekir Berk

1926'da Ordu'nun Uzunisa nahiyesinin Delikkaya köyünde doğar. 1951 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden mezun olur ve İstanbul Barosu'nda başladığı avukatlığa 20 yıl devam eder. Hukukun ihlal edildiği bir dönemde hukukun üstünlüğünü, din ve vicdan hürriyetini savunur. Bediüzzaman'ın "Seni bana Allah gönderdi" iltifatına mazhar olur.

Bediüzzaman'ın avukatlığını yapan ve aktif bir mücadele adamı olan Bekir Berk, 1958 yılından 1973 yılına kadar 15 sene Anadolu’daki bütün Nurculuk davalarında Nur talebelerinin avukatlığını yapar. Binden fazla Nurculuk davasının beraatle sonuçlanmasına vesile olur. (İhsan Atasoy, 2004, Hayatını Davasına Adayan Adam; Bekir Berk, 47)

Eğer burnunda tüten, mazlumun ahını sinesinde hisseden ve ümidini zafer coşkusuyla hakka ve hukuka adamış birisini hayal ediyorsanız,

Eğer entelektüel zekanın cesaretle yoğrulmuş bir ahir zaman müminini arıyorsanız,

Aksiyona ruh katan bir maneviyat eri arıyorsanız,

Eğer, iman ve küfür mücadelesinde Anadolu sinesinde kök salmış müspet iman hizmeti yapan Nur talebeleri için her türlü hukuksuzluğa ve gadre karşı adaletin peşine düşen bir hak müdafii ve aşığı arıyorsanız,

Cumhuriyet Türkiye'sinde sizin yönleneceğiniz levha Bekir Berk‘tir.

O bir cengaver. Ruhun şahikası bir insandan bahsediyoruz.

O, canını nefesine katmış, mahkeme koridorlarında zihni hazırlık ve müvekkillerinin çevresini teskinle nefes tüketmiş, ardından ise mahkeme kürsüsünde vicdani hukukun manifestosunu haykırmıştır. Bütün nefesi, nefisten azade bir hak davanın müdafaasıdır.

Üstad Bekir Berk’e hitaben: ’’Seninle üç beraberliğim var: Biri, Risale-i Nur talebesi olman. İkincisi, Nur’un avukatı olman. Üçüncü bir beraberliğimiz daha var ama onu şimdi söylemeyeceğim’’ der. (Atasoy, 2004,  33)

Bekir Berk Ağabey, bir cengaverdir. Hasbidir ve hassastır. Mizacı, dikkat isteyen bir Üstaddan aldığı terbiye ile dakiktir. Dikkat, her türlü entrikaya ve hileye karşı verilen iman müdafaasının gereğidir.

Döneme kuşku ile bakmak, etrafın zihni bariyerlerini yıkmak ve tedbirle teyakkuzu azami derecede hız, hareket ve teşebbüs içinde hayata yansıtmak ayrı bir temsil ve misyon yüklemiştir Bekir Ağabey’e.

Türkiye hukuk katliamına zaman zaman maruz kalmışsa, darbeler hızarında demokrasi ve insan hakları doğranmışsa ve iman ve vicdan özgürlüğü arzu edilen düzeye ulaşamamışsa, bunun nedeni çığır açan Bekir Ağabey’in ve onun açtığı yolun yeterince serdengeçti bulamamasıdır.

Bir Bekir Berk portresi 28 Şubat karanlığına düşseydi, bu kadar ağır bedeller ödenmezdi.

Hakkın müdafaası, bazen fedai ister. Kurban ister, fedakar ister. İşte 1960 öncesi, darbe sonrası ve 12 Mart 1971 askeri muhtırası dönemlerinde, dayatmacı baskı çemberini kıran bir hukuk efsanesi özneden bahsedebiliriz. O da Bekir Berk’tir. Ne muhteşem müdafaalar. Ne müthiş ifadeler. Ne yüksek muhakeme kurgusu,celal tecellisi haykırış sahneleri ve hakimlerin hükmüne hükmeden birer şaheser hukuk metinleri.

Lise yıllarımın yaz tatilinde köyde mahkeme karar tarih ve numarasına kadar okuyup beslendiğim o ulvi hisleri galeyana getiren İthamları Reddediyorum, Hakkın Müdafaası, Zafer Bizimdir, Hakkın Zaferi için, Nurculuk Davası v.d eserleri.

Mazlumların sessiz çığlığına tercüman olmuş, onlar için tutuklanmayı göze almış, 12 Mart sonrası İzmir askeri mahkemesinde muhakeme olmuş ve her defasında dava  savunması yapmış bir kahramandır Berk Ağabey.

Acıdır ki, kaderin ağır tecellisi bazı güç odakları üzerinden elindeki avukatlık yetkisini almış, yetmemiş yıpratıcı kampanyalara maruz bırakılmış, dahası şeytan hilesi mağduriyetere düçar edilmiştir.

Hem sanık hem de avukat olarak yaptığı savunma sonunda "Ben susuyorum, tarih beğendiği dille konuşsun" diyerek avukatlığa son noktayı koymuştur.

O yiğit, resmen aslan kafesine konur gibi bütün haklardan mahrum edilmiş, dostların da uzun süre kendisine gelemediği bir basiret bağlanmasıyla sürgüne gitmiştir. Hicret etmek zorunda bırakılmıştır. Ama onun için bir rahmet tecellisi olarak Resullah’a kavuşmuştur. Mekke-Medine arasında o ruhani mekiği dokumuştur.

Risale-i Nur’un Mekke temsilcisi olmuştur. İslam alemine mesajlar ve Arabistan-Risale zemini böylece oluşmuştur.

Aklımın zor sorusu ise, neden daha sonraki yıllarda bir şekilde tekrar davet edilemediği?
Çünkü onunla  hak ve hukuk ahlakımız çok farklı bir seviye kazanacaktı.

Ordu Sivil Düşünce Platformu ile Risale Akademi'nin müşterek panelinde, Bekir ağabeye kadirşinaslık gösteren Ordulularla birlikte anıldı. Bu bir başlangıçtı. Temennimiz hukuk mücadelesinin daha derinleştirilerek hukuk tarihine mal edilmesidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum