Hukukun genetiği ile oynamak

Öyle anlaşılıyor ki, hükümet, 15 Temmuz’u 16’ya bağlayan gece, darbecilerden ölen ve yaralananlar konusunda, kendisini baskısı altında hissediyor.

Terörle mücadelede görev alanların sorumlu olmayacağına ilişkin 696 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin (KHK) 121. Maddesi, bu yüzden tartışmaların odağında yer aldı.

Öncelikle söylemek gerekirse, kanun yapma ihtiyacını, kararnamelerle karşılama anlayışını artık sorgulamamız gerekiyor. Zira, temel haklar alanında, KHK’leri kullanma eğilimi giderek güçleniyor.

Bakanlar Kurulunun 20.11.2017 tarihinde kabul edilerek beş hafta sonra yayınladığı 137 maddelik bu önemli ve şumullü son kararname, keşke TBMM’den kanun olarak çıkarılabilseydi... Böylece insan hakları ile ilgili konular, KHK’ya bırakılmadan Meclis eliyle kanun olarak düzenlenmiş olurdu.

Söz konusu KHK’nin, tartışmaya yol açan 121. Maddesine yönelik itirazlar hiç haksız değildir. “OHAL Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler” için KHK’nin 121/1. Hükmü şöyledir:

"15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsü ve terör eylemleri ile bunların devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılması kapsamında karar alan, karar veya tedbirleri icra eden, her türlü adli ve idari önlemler kapsamında görev alan kişiler ile olağanüstü hal süresince yayımlanan kanun hükmünde kararnameler kapsamında karar alan ve görevleri yerine getiren kişilerin bu karar, görev ve fiilleri nedeniyle hukuki, idari, mali ve cezai sorumluluğu doğmaz."

Aynı maddenin 2. Fıkrasında ise: “Resmi bir sıfat taşıyıp taşımadıklarına veya resmi bir görevi yerine getirip getirmediklerine bakılmaksızın 15/7/2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsü ve terör eylemleri ile bunların devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılması kapsamında hareket eden kişiler hakkında da birinci fıkra hükümlerinin uygulanması” öngürülüyor.

Kısaca Kararnamede; Resmi sıfat taşıyıp taşımadıklarına bakılmaksızın
- “Resmi bir görevi yerine getirip getirmediklerine bakılmaksızın”,
- Darbe teşebbüsü veya
- “Terör eylemleri ile bunların devamı niteliğindeki eylemlerin” bastırılması kapsamında;

-  “Karar alan, karar ve tedbirleri icra eden ”kişilerin bu karar, görev ve fiilleri nedeniyle hukuki, idari, mali ve cezai sorumluluğu doğmaz” deniyor.

Ucu her türlü istismara açık bu hüküm elbette hukuken sorunludur. Hukuk devletinde güç kullanma yetkisi, ilke olarak münhasıran devlete aittir ve devredilemez.

Bu gerçeğe rağmen hükümetin, bir düzenlemeye ihtiyaç duyduğu anlaşılıyor. Kararnamede, “resmi sıfat taşıyıp taşımadığına bakmaksızın” diyerek, kamu görevlisi veya sivil insanları yargı dışında tutmayı benimsiyor.

Eğer, güç yani “kuvvet kanunda olmazsa, şahsa geçer. İstibdat, mutlak keyfî olur.”  Düzenleme, kötü bir emsal olup, ilke olarak kabul edilemez.

Hükümet, 15-16 Temmuz’da, halkın direnişi sırasında yaralanan ve ölen darbeciler için kendisini, sanki baskı altında hissediyor. Bu konudaki beklentiler sebebiyle böyle sakıncalı düzenlemelere gerek yoktur.

Millet olarak, Osmanlı döneminde 1915 Ermeni tehciri sebebiyle hukuku yeterince işletememiş olmanın sıkıntılarını hala yaşıyoruz. Gündemimizde, buna benzer yeni bir konu olmamalı ve gelmemelidir.

Hukuken adını koymak gerekirse, 15 Temmuz 2016 darbe teşebbüsü, ülke için beka tehdidi ve işgal girişimi idi.

Darbeciler, 250 vatandaşı şehit, 2500 vatandaşı yaralarken, kamu otoritesi, güvenlik sağlamada kısa süre zafiyet gösterdi ve iş vatandaşa düştü.

Darbecilerin bomba ve silahlı saldırısına maruz kalan vatandaşlar, sadece elleriyle ve vücutlarıyla, hukuka uygunluk sebebi olan meşru müdafaa vaziyeti aldılar. Kendi can güvenliğinden ziyade, devletin güvenliğini sağlama çabası içinde oldular. Darbe teşebbüsü, bu savunma sayesinde bertaraf edilebildi.

Bazı çevrelerin, darbecileri etkisiz kılanların da hukuk adına yargılanmasını istedikleri anlaşılıyor. Eğer, böyleleri için kamu adına mutlaka hukuk ve yargı işletilsin isteniyorsa, meşru müdafaa şartları içinde, bir yargılamayla soruna çözüm aranması gerekir. Böylece hukuk içinde kalarak gerekeni yapmış oluruz. Başkasının ne düşündüğü, onların sorunudur.

Bize düşen, Anayasal açıdan sakıncalı kararnamelere gerek duymadan, hukukun “hak” merkezli genetiğini korumak asıl olmalıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum