Hikmet, Marifet, Hizmet, Medeniyet

Sahabe mesleğinin günümüze uyarlanması nasıl olmalı üzerinde durulmalı.

Velayet-i kübra sırrı sahabe mesleğini neşr-i hakâik-i imaniye vazifesi tarif eder.

İman hakikatelerini ihtiyacı olan - ki her insanın ihtiyacı- insanlara ilan etme.

İlk şartı bizzat yaşamak sonra ilanat.

Bu zamanın en müeessir ilanatın ifadesi belagat-ı eda cezaleti beyandır.

Belagat-ı eda cezaleti beyan, ilimle kazanılan mahareti marifet ve muhabbet yolunda istimal etmek. Bu san’at, marifet, fazilet demek. Hülasası medeniyet demek.

İlimle marifette mertebe kat’edilir.

Marifetten muhabbet hasıl olur. Muhabbeten fazilet, güzel ahlâk.

İlimle hayatın devamı için lazım olan maharet yani günümüz deyimiyle donanım kazanılır. Donanım insanın yaratılışta fıtratında bulunan istidat madenlerinin açığa çıkarılmasıdır.

İstidatların fiile geçirilmesi kabiliyet, tekrarı ile meleke elde edilir.

Faaliyet kabiliyetin ortaya konulması ile yapılan harekettir.

“Hayat faaliyet ve harekettir, şevk ise matiyyesidir”(Münazarat)

Faaliyet ve hareket öncesi “gaye-i hayal” (vizyon), hedef, maksad belli olmalıdır.

Hedef belirlendikten sonra nasıl gidileceği tayin edilir.

Hangi vasıtalarla, hangi usül ve metotlarla gidilecek?

Hangi kaynaklar lazım?

Kaynakların etkin kullanılabilmesinde yine hangi vasıta, usül ve metotlar kullanılacak?

Yapılması planlanan işin kaynak planlamasında bilhassa insan kaynaklarının ihtiyaç analizi, yapılacak işin analizi yapılır.

İş analizinde;

Kişinin ferdi olarak yapacağı işlerin hız, kalite ve maliyet açısından nominal (normal) ölçüleri, kriterleri nelerdir?

Bir işin mümkün olan en kısa sürede en yüksek kalitede ve en düşük maliyette yapılması esas gayedir.

Bu üç faktör (hız, kalite, maliyet) performans göstergesidir.

Tanım, ölçüm, yönetim, tekamül

Tanımlanmayan ölçülemez, ölçülemeyen yönetilemez, yönetilemeyen iyileştirilemez.

Nereye gideceği bellli olmayan yelkenli için rüzgârın yönü fark etmez.

Eğer gaye, hedef yoksa ne yapılacağı ve nasıl yapılacağı suallerinin cevabı olmaz.

İnsanın kıymeti hedef ittihaz ettiği şeyin kıymeti nisbetindedir.

Sadece nefsini/kendini düişünen insanın hedefi gayesi yoktur.

Midesini düşünen, haz odaklı yaşayan insan özne değil nesnedir.

Dünyanın imareti ve hakikatın açığa çıkmasında mukayesde için yaratılmış sıradan mahluklardandır.

İnsanın yaratılıştan gelen vazifesi,

“Halık-ı kâinatı tanımak O’na iman edip ibadet etmektir”

Esas gaye belirlendikten sonra diğer detaylar asıl gayeye hizmet eden alt şubelerdir.

Kâinatın yaratıcısını tanımak için önce kendimizi tanımaktan başlarız.

Nefsini bilen Rabbini bilir

İnsanı tanırken insanın alâkadar olduğu, hayatının geçtiği içten dışa genişleyen dairelerle münasebetlerden haberdar olur.

İhtiyaç analizi

İnsan en aciz olduğu dönemi yeni doğduğundaki andır. Cenab-ı Hak ihtiyacı olan en mükemmeli besini ağzına koymak için birilerini emrine seferber ediyor. Memeler musluğundan en harika en uygun rızkı gönderiyor.

Anne herşeyini feda edebilir bir hissiyatla hayatını ortaya koyar.

Kabiliyetleri geliştikçe rızık peşinde koşturur.

Nasıl elde edebileceğini öğrenme ihtiyacı doğar.

Bu ihtiyaç da donanımdır. Kabiliyetlerle donanmak. Kişisel donanım kazanma süreci kişisel gelişimdir. Tekâmül. İlim ve dua ile tekemmül etmek.

Esas ihtiyaç insanın mânevi ihtiyacıdır.

İhtiyaçlarını nerden temin ediyor? Hazinenin sahibi kim?

Öncelikle bu hayatı kim verdi? Hayata uygun ortamı ve hayatın devamı için gerekli olan şartları kim yarattı?

Bu eko sistemdeki muazzam denge kimin kumandasıyla idare ediliyor?

Sınırsız hazineleriyle sonsuz nimetleri ve muazzam yaşama mekanını bize bahşeden bizden ne istiyor?

Hayatın gereğini ve kâinat kitabını anlatan öğretmenler/peygamberler göndermiş.

İnsan halkıkını bilip tanıması, kim olduğunu, bizlerden ne istediği ve ne yaparsak razı olacağı ve neticesinde hangi mükâfat ve mücazatın olduğundan bahseden bir haberci, rehber, muallim uygulamalı iş başı eğitimcileri... Ayrıca mucize bir ders kitabı da var eilinde. Okumuş, anlatmış, uygulamış, yaşamış… Biz de inanmış iman etmişiz.

İmanın hayata hayat olduğunu kabul etmişiz.

Uygulamış mıyız? Tartışılır tartışıyoruz. Düşünmeli dert etmeliyiz…

Uyulduğu ve uygulandığı zaman insanlık medeni olmuş diğerlerine üstad olmuş.

O kitabı (Kur’an-ı âzimüşşan) okumak, anlamak, eşyayı, kâinatı, yaratıcıyı, ilim, ibadet, marifet, muhabbetin ne olduğunu bilmek ve hayata geçirmektir.

İnsaniyet-i kübra İslâmiyet

Uygulayanlardan muazzam mükemmel bir ferdi ve sosyal yapının yüzyıllardır yaşanmış misalleri tarihçe sabit.

Sahabe cemiyeti gibi muazzam bir devir. Asr-ı saadet denilmiş.

Devamındaki dönemlerde insanlığın yıldızları veliler çıkmış.

Hikmet denilince maddi ve mânevi maslahat, fayda, akıl, mantık gelir.

Diğer bir deyimle, maharet ve salahatın imtizacından çıkan değer.

Hikmet, İlmi sanatla tezyin etmek. Yüksek mânevi, ahlâkı yüksek değer üretmiş insanların kazanımı ve kazandırdıklarıdır…

Medeniyet tasavvuru

Medeniyet, insanlığın fert ve cemiyet olarak maddi ve manevi refahının temin edildiği şartlar ve iklimdir. Ahlâk ve faziletin zirve seviyede pratiğe yansımasıdır. Teknik ve teknolojinin hayatı kolaylaştırması yanında, nimetlerin dağılımında hakkniyet, diğergamlık, yardımlaşma, uhuvvet, muhabbet, tesanüt söylemle değil eylem olarak umum olarak yaşandığı ülke, bölge veya mahalle medenidir.

İnsanların birbirini sevdiği sahip olduğu nimetler için şükrettiği, kanaat ve memnuniyet halinin yaşanmasıdır.

Tamamı olmazsa da ekseriyetin saadetidir ölçü.

Bu genel ifadeni altını dolduracak gerek ve yeter şartlar ilim, irfanın vesile olduğu marifet ve medeniyet demektir.

Gayey-i hayal ulvi ve kutsi olanların birlikteliği gereçek medeniyeti inşa edilebilir.

Araçlar amaçlara göre anlam kazanır.

Kem aletle kemalat olmadığı gibi. Yanlış hedeften doğru sonuca ulaşılmaz.

İnsanın fıtratında sahip olduğu istidat potansiyelini ilimle kabiliyete dönüştürmesi, kabiliyetini de halis niyetle ulvi değere dönüştürmesi farz vazifedir.

Çünkü her insanın başına açılmış şun müşükül suallerin cevabı ilimle verilebilir.

Neciyim?... Nereden geliyorum?.... Nereye Gidiyorum?.... Vazifem Nedir?....

Kendini bilen Rabbini bilir?

Yoktan yaratıldık. Ruhumuz yani asıl kendimiz yaratıldığında Yaratan bize “Ben sizin Rabbiniz değil miyim? “dediğinde “Bela” dedik… O şerefli belayı o zaman başımıza aldık!.

Yani gücü, kudreti, Rahmeti sonsuz olana kul olmak gibi bir şerefi kazandık.

Ebedi bir âleme gidiyoruz. O yolculuk için bir testten geçiyor yol hazırlığı yapıyoruz.

İki cihanın saadeti mutluluğu, huzuru birbiriyle eklemli ve endekslidir.

Uhrevi hayatın gerekleri dikkate alınmaksızın gerçek medeniyet mümkün değil.

İki cihanın gerekleri ve krtiterleri birlikte yerine geldipğinde arzulanan medeniyet hiçbir müdahaleye gerek kalmadan suhuletle meydana gelir.

Ümitvarız… Bekliyoruz… Yolunda olabilmek yeter… Zaferden değil seferden sorumluyuz. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.