Hidayet devleti, model toplum

Bir zamanlar doğruyu ve istikameti gösteren kutup yıldızı rehberlerimiz vardı. Kimi zaman Abrulkadir es Sufi rehberliğinde yürüdük ve yol aldık. Kimi seleflerimiz Muhammed Esed’in açtığı çığırda yürüdüler ve onu rehber edindiler. Bir zamanlar Afgan dağlarında rehberimiz Abdullah Azzam’dı. Kimileri dünyamızdan ayrıldılar kimileri ise ölmeden rehberlikleri soldu, dünyamızdan veya ufak dünyamızdan ayrıldılar. Ahir zaman hız çağı, bu hıza rehber dayanmıyor. Belki de hız çağı olduğundan dolayı cefası çok, vefası yok. Hazreti İbrahim’in mağarada karşılaştığı gibi yıldız üzerine yıldız doğuyor. Lakin bütün yıldızları söndüren güneş henüz tulu etmedi. Bi’set öncesinde nice yanık böğürler ve gönüller yeni bir hidayet rehberi arıyorlardı. Çölde vaha peşindeydiler. Selman Farisi gibi kimi yüce gönüller aradıklarına sonunda kavuştular. Faran Dağlarının ardından beklenen hidayet güneşi doğmuştu.

Osmanlı devletinin yıkılmasıyla birlikte İslam’ın etrafındaki surlar ve koruyucu duvarlar yıkılmıştı. Bundan sonra yeni bir hidayet güneşi ve rehberliği için arayışlar devam etti. Yeni bir fetret veya yarı fetret çağındaydık. Ufuklarımız tutulmuştu. Onca İslam beldesi arasında İslam’ın model olarak yaşandığı bir küçük toprak parçasına bile hasret gittik. Bu hasreti en iyi iki yazarın satırlarında hissettim. 20’inci yüzyılın son günü rahmeti rahmana kavuşan Ebu’l Hasan en Nedevi ile birlikte Abdulkadir es Sufi.

Abdulkadir es Sufi bir zamanlar İslami kesimin önemli model ve rehberlerinden birisiydi. Yazdıkları fenomen oluyor ve atıldığı durgun suları bereketlendiriyor ve hareketlendiriyordu. Abdulkadir es Sufi adeta yalvarırcasına model toplum kuracakları bir toprak parçası arıyordu. Müyesser olmadı. Lisan-ı hal ve mealiyle onca İslam toprakları arasında model toplum için bir karış toprak bile bulamamaktan yakınıyordu. Ebu’l Hasan en Nedevi de aynı yoldan giderek model bir topum inşası için bir hidayet devleti peşinde gidiyordu. Sağa sola bakmış Suriye toplumunu böyle bir misyon için uygun bulmuştu. Alimlerin etkin, fertlerinin müşfik olduğu bir toprak parçası. Umutlara teşne bir yurt.

İbni Batuta’nın ifade ettiği gibi Anadolu şefkat ve merhamet yurdu Şam ise bereket yurdu idi. Bununla birlikte 1963 yılında Baas’ın iktidara gelmesiyle birlikte Suriye de hızlı bir biçimde batılılaşıyor ve asli kimliğinden uzaklaştırılıyordu. Asude iklim sınırlarını terk ediyordu. Ebu’ Hasan en Nedevi Reşid Rıza’nın bıraktığı yerden Suudi Arabistan’ı bu hidayet devleti için aday olarak görüyordu. Bunun için Selman Nedevi ve Ebu’l A’a el Mevdudi ve cemaati gibi Hicaz topraklarında yeni bir kurucu model ve rehber devlet arıyordu. Bunun için buralarını mesken tutmuştu. Fakat hızla Batılılaştığını gördü ve hayal kırıklığına uğradı. Nedevi bu ülkeyi derinine çekmek istedikçe ülke Batı’nın kültürel sınırları içine yuvarlanıyordu. Uumutlarını Hicaz topraklarına ve Al-i Suud’a bağlamıştı. Kral Abdulaziz pas geçen Ebu’l Hasan en Nedevi umutlarını veliaht Suud Abdulaziz’e bağlamıştı. Belki de ondan Hindistan modeli üzerine Evrengzip çıkarmayı umuyordu. En’am Suresinde ifade edildiği gibi Allah Ölüden diriyi çıkarır; diriden de ölüyü çıkarandır.

Ekber Şah’ın hilafına onun dönemi Fetavayı Alemgiriyye veya Hindiyye ile anılmıştır. Bununla birlikte Ebu’ Hasan en Nedevi, Reşid Rıza gibi Suudi Arabistan’da aradığı rol modeli bulamamış hidayet devleti projesine karşılık alamamıştır. Serap peşinde ömrünü sebil etmiştir. Kral Faysal döneminde ve bazı dönemlerde ülke çöl içinde bir vahaya dönse de kalıcı bir vaha halini alamamıştır.

Merhum Muhammed Said Ramazan el Buti de Esat hanedanlığından yeni bir Evrengzip örneği çıkarmayı düşlemiş lakin bu hayatına mal olmuştur.

Bununla birlikte çağın muzdaripleri arasında yer alan Sudanlı Muhammed Ebu’l Kasım Hamd, Suudi Arabistan’ın i’rapta mahalli bulunduğunu ve önemsenmesi gereken bir devlet olduğunu ifade etmektedir. Cuzur el Ma’zak el Usuli (Köktenci Çıkmazın Kökenleri) adlı eserinde Suudi Arabistan’ın sarsılmasının Arap dünyasının ve İslam dünyasının topyekün sarsılması anlamına geleceğini kaydetmiştir (1).

Ebu’l Hasan en Nedevi İslam tarihini devlet yapıları itibarıyla iki kısma ayırmıştır. Bu iki kısımdan birisi tahsildar devlet ikincisi ise hidayet devletidir. İkisi arasında fark bazen buyurgan devlet, hizmetçi devlet şeklinde tezahür etmekte ve yapılmaktadır. Başka bir tasnife göre iki farklı model şöyle ifade edilmektedir: Hizmetkar devlete karşı ceberrut devlet!

Ebu’ Hasan en Nedevi’nin seleflerinden Hindistanlı Şah Veliyyullah Dehlevi İslam tarihini iki kısma ayırmıştır. İslam tarihi ve Müslümanların tarihi. İslam tarihi semavi, kutsi ve model tarih iken Müslümanların tarihi arzi, beşeridir. Dehlevi’ye göre ideal tarih dönemi İslam tarihidir ki Asr-ı saadetiin iki dilimini de kapsamaktadır. Peygamber tarihi ve raşit halifeler tarihi. Hazreti Peygamber hangi dönemde olursa olsun raşit halifeleri ve tarihlerini dört elle tutulması ve izlenmesi gereken bir model olarak saymaktadır. Onun dışında tarih içinde bu dönemin akisleri ve cepleri vardır. Lakin Mevdudi bu meseleyi uç noktalara taşımış ve adeta İslam tarihini yok sayma eğilimine girmiştir. Bu nedenle de Ebu’l Hasan en Nedevi, İslamın Siyasi Yorumu adlı çalışmasını Mevdudi ve Seyyid Kutup’un yaklaşımını çürütmeye adamıştır. Bu kitabını Mevdudi ve Seyyid Kutup’un görüşlerini cerh etmeye adamış ve onlara yüklenmiştir. Zira genel olarak Mevdudi ve Seyyid Kutup’un görüşlerinde fart-ı idealizmden naşi olarak halifelere eksiklik, kusur atfedilmekte, İslam tarihine kara çalınmaktadır.

Hariciler Abdullah İbni Habab’a Hazreti Osman ve Hazreti Ali’yi karalamayı dikte etmişler kabul görmeyince de bu güzide sahabeyi vahşice ve hunharca öldürmüşlerdir (2). Sahabeyi itibarsızlaştırma mesleği Şiilere ve Haricilere mahsustur. Suyun olduğu yerde inbisat kanunu olduğu gibi beşerin olduğu yerde de maalesef çürüme vardır. Ne kadar ideal toplum üretirseniz üretin aşınmaya amadedir.

Tarihte ütopyaya en yakın devletlerden birisi Palmira/Tedmur devletidir. Eflatun’un idial veya ütopik cumhuriyeti veya Farabi’nin erdemli şehridir. Burası filozoflarla ve hekimlerle birlikte bir bayan kraliçe etrafında kenetlendikleri bir ülkedir. Zennubya, Belkis’i hatırlatan v onun Suriye versiyonu bir kraliçedir. Kral Uzeyna bir süikast sonucu öldürüldüğünde, yönetimi 14 yaşındaki oğlu adına eşi Zennubya devralır. Tarihin en güzel ve en güçlü bayan savaşçısı ününü kazanan Kraliçe Zennubya, Palmira Krallığını Küçük Asya ve Mısır topraklarına kadar genişletir. Askerlerinin bölgeden uzak olduğu bir dönemde aylar süren kale hisarından sonra, Kraliçe Zennubya yardım toplama amacında kalenin gizli kapısından çıkarken Roma ordusu tarafından esir alınır. Böylece Roma Kralı Aurelian ile girdiği savaşta Zennubya yenilgiye uğrar. Kraliçenin esir düştüğünü haber alan kaledeki komutanlar, Roma askerlerine karşı koyarlarken hayatlarını kaybederler. Ve 272 yılında Roma istilasıyla Palmira Krallığı yıkılır. Kaleyi ele geçiren Romalılar filozofları kılıçtan geçirir.

İdeal devletler mutluluk gibidir yakalandığında kaybolurlar. İdealin istisna ve realitenin hakim olduğu bir tarih çizgisinden bahsetmek mümkündür. Güzel devirlerin sadece gönülde bir izi ve damakta tadı kalır. Güzel günler çabuk geçer.

Ebu’l Hasan en Nedevi İslam tarihi Müslümanların tarihi ayrımına paralel bir ayrım ekler. Hidayet devleti (cibayet) hidayet devleti (3). Ömer Bin Abdulaziz Sind valisinden bir name alır ve yeni hidayete girenlerden yakınmaktadır. Vergileri azaltarak hazineye yük getirmektedirler. Hidayet arttıkça vergi azalmakta ve devletin hazinesi boşalmaktadır. Halbuki, devletin hazinesi dolsa da bunlar halkın refahından ziyade yöneticilerin lüksüne(türef) harcanacaktır. Bu name üzerine Ömer Bin Abdulaziz valisine cevaben bir mektup yazar ve şunları kaydeder: Hazreti Peygamber (asm) vergi tahsildarı olarak gelmedi bilakis hidayet rehberi olarak gelmiştir. Elbette Ömer Bin Abdulaziz’in bu çıkışı hakim Emevi anlayışına karşı bir çıkıştır. Yoksa Hazreti Ebubekir, ‘deve yularını bile eksiltseler razı olmam; zekatı namazdan ayırmam’ diyerekten çıkışmış ve ridde akımına karşı dik durmuştur. Ama Emevilerin akımı farklı bir akımdır.

İslamın kılıç zoruyla yayıldığını söyleyerek aklından zoru olduğunu ortaya koyan Papa 16’ıncı Benediktus’a cevap verelerden birisi de İsviçreli Katolik ilahiyatçı Hans Küng olmuştur. O da bazı dönemlerde Müslümanların hidayet amacıyla değil yayılmacı amaçla hareket ettiklerini, toprak kazanma veya topraklarını genişletmeye matuf davrandıklarını söylemiştir. Bu hidayet yolundan bir sapmadır. Şiiler ise Hazreti Peygamberden (asm) sonraki bütün fütuhatlara aynı damgayı vuruyorlar. Hans Küng İslamı kılıç dini sayan Papa 16’ıncı Benediktus’u Bush’un dengi sayar. El Hak öyledir de.

Ebu’l Hasan en Nedevi’ye göre, raşit halifeler devriyle birlikte Asr-ı Saadet bir hidayet devleti modelini temsil etmektedir. Bu hidayet devleti İslam veya Müslümanların tarihi boyunca hakim bir anlayış olmaktan çıksa bile tarihin ceplerinde yaşamaya devam etmiştir. Ömer Bin Abdulaziz, Nureddin Zengi gibi sultanların dönemleri fiziki temas hattı olmasa da metafiziki anlamda Asr-ı Saadete mülhaktırlar. Aynı havzanın ürünüdürler.

Ebu’l Hasan en Nedevi asrımızda da bunu yakalama endişesi içindedir. Bu nedenle de Suudi Arabistan’la temas kurar. Lakin 1999 yılında vefat ettiğinde bu hidayet devletine hasret olarak gider. Bu emaneti de gelecek nesillere bırakır. Buna mukabil Ukaz gazetesinde yazdığı dizi makalelerinde Ali el Amim isimli yazar Ebu’l Hasan en Nedevi’yi yazıları ve reddiyeleri ortada iken Mevdudi gibilerden ayrı tutmayarak onu siyasal İslam ile suçlamaktadır. Ya da İslami hareketlere omuz vermekle suçlamaktadır. Halbuki, o İslami hareketlerin yapmak istediklerini Suudi Arabistan’dan beklemiştir. Bütün suçu da bu olmalıdır. Ali el Amim, Suudi Arabistan’ı İslam rehberi haline getirmek isteyerek aslında onu öne attığını ve tehlikelere maruz bıraktığını düşünüyor.

Burada fazilet arayışı kulp takma nedeni haline geliyor. Kibarca böyle bir misyonun kendilerine uygun olmadığını söyleyebilir. Bunu söylemek yerine Müslümanlar adına umut besleyeni paylıyor! Reddiyecinin bu yönde serdettiği mazeretler Kenan Evren’in psikolojisini yansıtmaktadır. Kenan Evren İslam devleti veya Müslüman devlet liderinin ve başkanının namaz kıldırması gerektiğini tasavvur ederek, ‘İslami kesimler benden Cuma namazı kıldırmamı istiyorlar’ şeklinde takazada bulunmuştur!

Ali el Amim de Riyad’da İslami hareketin geleceği olmadığını ifade etmektedir. Biz Müslümanız İslamcı değiliz demektedir. Tam da bu analizler Raşid Gannuşi’nin Nahda Hareketinin onuncu kurultayında yaptığı gözden geçirmelerle aynı zamana denk gelmiştir. Raşid Gannuşi de aşağı yukarı aynı noktaya gelmiştir. Halbuki, Ebu’ Hasan en Nedevi aynen Bediüzzaman gibi siyaseti değil daveti öncelemelerini tavsiye etmektedir. Siyasette İtidal kitabında belgelediğimiz gibi Ebu’ Hasan en Nedevi içeriden ıslaha çağırmaktadır ve bu meyanda İmam Rabbani’nin yöntemini benimsemekte ve esas almaktadır. Amaç, kitleleri iman ve İslam noktasında eğitmek, yönetimlere de cila vermek ve İslam nokta-i nazarından ıslah etmektir. Topluma şekil verdiğinizde o siyasete şekil verecektir. Gönlünüzde İslam devletini kurduğunuzda o afaka yol bulacaktır. Ayetlerimizi nefsinizde ve afakta göstereceğiz ayetinde olduğu gibi psikolojik daire sosyolojik dairesin ilk basamağıdır. Sosyolojik dairede siyasi dairenin ilk basamadığıdır.

Bu nedenle de temelden başlayarak türeve doğru gidilir. Alt yapıdan başlayarak üst yapıya geçilir. Enfüs dairesini aştığınızda afak dairesiyle köprü kurarsınız.

Ebu’ Hasan en Nedevi tabir caizse Suudi Arabistan noktasında yoklamalar yapmış, sondajlarda bulunmuş lakin beklediğine veya muradına nail olamamış, erememiştir. Emced Zehavi’nin ifade ettiği gibi Suudi Arabistan uç devletlerden birisidir. Ümmet içinde vasatiyeti temsil etmemektedir. Dağıtıcı özelliği toparlayıcı özelliğinden ileride, fazladır. İran ile Suudi Arabistan uç modelleri temsil ederler. İran ümmet birliğini temin noktasındaki iddialarının hilafına en fazla ümmeti yaralayan iç gaile olmuştur. Suudi Arabistan da Osmanlı’dan kalan boşluğu dolduramamıştır. Bu yüzden kimileri umutlarını Kahire’ye kimileri de Türkiye’ye bağlamıştır. Reformist olmasına rağmen Musa Carullah Bigiyef bu kayıp rolü ve misyonu Türkiye’de arayanlardan birisidir. Kendisi İslam dünyası uzmanıdır. Abdurreşid İbrahim gibi İslam dünyasını karışlamış ve harmanlamıştır. Her şeşe rağmen umutlarını Ankara’ya bağlamıştır. Bediüzzaman da aynıdır.

1- Cuzur el Ma’zak el Usuli, Muhammed Ebu’l Kasım Hac Muhammed, Es Saki, Beyrut, s: 73
2-http://www. saaid. net/ahdath/100. htm
3-İle’l İslami Min cedid, Ebu’l Hasan en Nedevi, Daru İbni kesir, s: 137

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.