Hikmet HOCAOĞLU

Hikmet HOCAOĞLU

Hesap...

Çocukken havuza gittiğimizde arkadaşlarla, suyun altında en çok kim durabilecek diye iddialaşırdık. En çok durabilen 2.5 ya da 3 dk durabilirdi. Daha uzun durmanın yollarını bizden çok önceleri insanlık araştırmış ve oksijen tüplerini bulmuşlardı, ne yazık ki biz yıllar sonra öğrendik.

Geçen gün tam 25 yıl sonra o arkadaşlardan biri ile karşılaştık ve gülüşerek bu maceralarımızı yad ettik. Sohbet ederken bana, korku içinde uyanmasına sebep olan bir rüyasını anlatmak istedi, ben de hiç bir açıklama getiremiyeceğimi söylememe rağmen, olsun dinle işte dedi.

"Birden bir arabanın içinde açıyorum gözümü, ayağım gaz pedalına bağlanmış hızla gidiyorum, gidiyorum ama her yer sis ve 1 metreden ötesini göremiyorum. Direksiyon serbest ama yol nerede viraj nerede bilmediğim için bir panik havası bir kaos var, kalbim güm güm atıyor. Böyle gidiyorum ve bir yerlere bazen çarparak ve sarsılarak devam ediyor yol. Bir ara aklıma uzunları yakmak geliyor, hani madem sisi kaldıramıyorum daha uzağı görsem rahatlarım diye, bakıyorum akü bitmiş... Sonra dönüp yanıma bakıyorum ki..." Hah, dedim aksakallı dede geldi sonunda :) "Evet kardeşim nereden bildin? Elinde bir harita bana uzattı bir de aküyü doldurayım diye bir kutu verdi, hemen kayboldu. Kutuyu açtım baktım..." İçi kitapla doluymuş :)

"yuh be kardeşim" dedi, "aynı rüyaya mı geldin yahu? İçindeki kitapları çıkarıyorum, akü de torpidodaymış, torpidoyu açıp döküyorum üstüne. Hem farlar yanıyor hem sis azalıyor, hem de elimdeki harita ile varacağım yeri bilmem paniklememi azaltıyor. Bir de bakıyorum yanından geçtiğim bir sürü olağan üstü manzara var, üstelik bu sis sadece benim başımda her yer berrak. İşte o anda arabam yükseldi ve uçmaya başladım."

Anlatırken de aynı heyecanı yaşadığı yüzünden belli olan arkadaşım, nefes nefese kalmıştı, uyandığında annesi yanıbaşında başucundaki kitapları kaldırırken, "kaç zamandır okumadın şunları, yıpranıp duruyorlar, kitaplığa kaldırıyorum" demiş. Şaşkınlığı halen üzerindeyken "hadi aksakallı dede'yi uydurdun, kitapları nereden bildin?" dedi. Hayal ettim dedim, sadece hayal... "Ne diyorsun, halen korkusu üzerimde" dedi. Suyu uzattım ve sakinleşmesi için başka şeylerden bahsederek konuyu değiştirdim. İki de bir "bir şey demedin, küçük bir yorum yap bari, bak hoşuma giderse hesabı da ben öderim" dedi yüzünde tebessümle. En son, tamam ama yine uydurucam dedim. "Olur uydur kardeşim" diyerek gözlerini dikti bana.

Bak şimdi, o araba senin hayatın, gaz pedalı ise zaman, direksiyon ise iraden, uzun farlar ise  ufkunun ve görüşünün genişliği, akü ise aklın ve kalbin, haa benzin şirketten :) kitaplar ise aklın ve kalbin gıdası, kaos ve panik haline gelince; gözümüzün görebildiği alan ve ufkumuzun genişliği, yaşanan hadiselerin bütününü kavrayamaz bazen ya, işte böyle zamanlarda bir kaos oluşur... İşin ilginç yanı ise; oluşan bu kaos, yalnızca bizim dünyamızdadır... İşte sisin sadece senin başında olması ise bu. Yolu ve virajı göremeyerek çarptığın şeyler ise üzdüğün insanlar. "Peki aksakallı dede?" O ise oksijen tüpü, dedim. "Haydaa, nasıl yani?" Hayat yürüyüşün sende görüş zayıflığı sağlamış, tıpkı sisli bir havada ilerliyor gibisin, diğer yandan ayağını gazdan çekemediğin için, panik hali ile oluşan bu kaos kaçınılmazdır ve bu yanından geçtiğin güzel manzaraları kaçırmana sebep olmakla kalmayıp varacağın menzildeki güzellikleri de perdeliyor.  Perdenin arkasındaki hikmetler ise ancak bir şehir efsanesi olarak kalır... Gördüklerine sabredemezsin. "E oksijen tüpü?" Sabır, suyun altında nefesini tutmak gibidir. İlim ise sırtımızdaki oksijen tüpünden başka birşey değil... Dedim, hesabı da o ödedi...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum