Her şey Allah'ındır

Mal varlığı ve zenginlik Allah’ın ikramı olmakla beraber imtihan vesilesidir. Kişinin, verilen ve helalinden kazanılan maddi imkânları kendisi ve bakmakla mükellef olduğu kimselerin geçimi ve ihtiyaçları için harcaması aynı zamanda sevap kazandırır. Tabi bu malın hakkını ödemek şartıyla ibadet olur. O da zekâtı ve sadakayı vermek, fakir ve yakınlarını gözetmektir.

Bu dehşetli asırda imkânları insanlığın manevi hayatının kurtuluşuna harcamak daha da önemlidir. Çünkü onda hem cihad, hem zekât, hem de sadaka vardır. Bilhassa gençlere el uzatmak, yardımcı olmak, ihtiyaçlarını karşılamak, ahlaklı ve imanlı olmalarını sağlamak için imkânları seferber etmek lazımdır.

Kazanmak için ibadetleri ihmal etmemek, esas gaye olan Âhireti unutturmamak da çok önemlidir.
Bu husus kendisini Hz. Süleyman’ın ifadesinde tam göstermiştir. Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor:
“Süleyman, ‘Gerçekten ben malı, Rabbimi anmamı sağladığından dolayı çok severim’…“ Sad, 32

Her şey Allah’ a ait olduğu, her şey Onu gösterdiği için, Allah adına sevmek de ibadettir. Bediüzzaman şöyle ifade ediyor:
“Şu nihayetsiz muhabbetler, nihayetsiz bir kemâl ve cemâl Sahibine mahsustur; ne vakit Hakiki Sahibine verdin, o vakit bütün eşyayı Onun nâmiyle ve Onun aynası olduğu cihetle ızdırapsız sevebilirsin. Demek, şu muhabbet doğrudan doğruya kâinata sarf edilmemek gerektir. Yoksa muhabbet, en leziz bir nimet iken, en elîm bir nikmet olur.” (Sözler 322)

“Ve kâinata dağınık bütün muhabbetlerin, Onun esmâ ve sıfâtına karşı verilmiş bir muhabbettir; sen sû-i istimâl etmişsin. Cezasını da çekiyorsun. Çünkü yerinde sarf olunmayan bir muhabbet-i gayr-i meşrûanın cezası, merhametsiz bir musîbettir. Rahmânü’r-Rahîm ismiyle, hûrilerle müzeyyen Cennet gibi, senin bütün arzularına câmi’ bir meskeni, senin cismânî hevesâtına ihzâr eden ve sâir esmâsıyla senin ruhun, kalbin, sırrın, aklın ve sâir letâifin arzularını tatmin edecek ebedî ihsanâtını o Cennette sana müheyyâ eden ve her bir isminde mânevî çok hazîne-i ihsan ve kerem bulunan bir Mahbub-u Ezelînin, elbette bir zerre muhabbeti kâinata bedel olabilir; kâinat, Onun bir cüz’î tecellî-i muhabbetine bedel olamaz.” (Sözler, 323)

Verilen imkânların yanlış yere, günah ve sefahate harcanmaması ve kişiyi azdırmaması da lazımdır. Peygamber Efendimiz (asm) yedi şey gelmeden amelde acele etmemizi emrediyor. Onlardan biri de: “Tuğyan ettirip, azdırıcı zenginliği bekliyorsunuz” buyuruyor. (Tirmizi, Zühd.)

Hakiki mal sahibi Allah olduğu halde, kendisini bir emanetçi değil de asıl mal sahibi zannedenler, gurur, enaniyetle beraber sefahat ve günaha da girerse, verilen imkânlar lehine değil, aleyhine olur.

Saadet asrında sahabelerin hedefinde ahiret ve Allah’ın rızasını kazanma vardı.  İbadetlerine bu gaye ve maksatla çok dikkat ediyorlardı. Mal, zenginlik namazlarının huşu içinde kılmalarına mani olmasına bile tahammülleri yoktu. İki misal bize çok ders veriyor.

Birisi şudur: Ebu Talha el-Ensari (r.a) bahçesinde namaz kılıyordu. O sırada bir kuş bir yerden çıktı, gidip-gelmeye başladı. Çıktığı yeri aramaya başladı, bulamadı. Kuşu takip ederken kaç rek’at kıldığını hatırlayamadı. Resulullah’a giderek; “Bu maldan bana fitne arız oldu. Bu bağımı sadaka olarak istediğine ver” dedi.( Muvatta, Salât.)

İkincisi: Hz. Osman döneminde Ensardan bir zat, meyvelerin olgunlaştığı bir yaz gününde ağaçların gölgesinde namaz kılıyordu. Namazda gözleri olgunlaşmış meyvelere takılır, hoşuna gider, kaç rek’at kıldığını unutur. Bundan çok rahatsız olur. Hz. Osman’a giderek “Bu bahçem sebebiyle bana fitne geldi, Allah için hibe ediyorum” der. (İbrahim Canan, Kutub-u Sitte Muhtasarı, 15/182)

Mal da Allah’ın, mülk de Allah’ın, her şey O’nun adına olmalıdır.

[email protected]

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.